Rüzgarın Gölgesi

By No_463

205K 21.6K 60.7K

İçine kapanık ve insanlarla iletişim sorunu olan Yağmur sosyal medyadan tanıştığı biriyle sevgili olur. Daha... More

Giriş
1. Bölüm: Denk gelişler.
2. Bölüm: Perde açılsın.
3. Bölüm: Mecaz gerçekler.
4. Bölüm: Issız.
DUYURU'
5. Bölüm: Yalnızlığın sonuncu evresi.
6. Bölüm: Adım adım idama.
7.Bölüm: Kuşkunun çığlıkları.
8. Bölüm: Sevgiye bulanmış tuzaklar.
DUYURU..!
9. Bölüm: Kalabalık gerçekler.
10. Bölüm: Zincirleme yalanlar.
11. Bölüm: Günahların özkıyımı.
12. Bölüm: Kanlı beyazlar.
13. Bölüm: Çürük masallar.
14. Bölüm: Kıyıdaki tebessüm.
15. Bölüm: Sevda takvimi.
16. Bölüm: Vuslatın rengi.
17. Bölüm: Bir damla acı.
18. Bölüm: Hoşça kalamadım.
20.Bölüm: Halının altındaki kırgınlıklar.
21. Bölüm: Bir gülümseme meselesi.
22. Bölüm: Sınırsız eksikler.
23. Bölüm: Gürültü.
24. Bölüm: Gün sonu mutluluğu.

19. Bölüm: Günah ve vicdan.

4.9K 711 4.2K
By No_463

Merhaba. ))

Nasılsınız?

Sonda konuşalım mıı?

Bol bol yorum yapmayı ve oylamayı unutmayın lütfen.♡

Müzik?

İyi okumalar dilerimm. ^^

___

19. Bölüm: Günah ve vicdan.

'Zihninde cehennemle yaşayan birinin aptal olup olmamak umrunda değil.'
___

Ruhumda dalgalanan hayret boğazımı öyle devasa bir şiddetle sıktı ki bir an için öleceğimi düşündüm. Sadece birkaç dakika önce söylediğim her şey birer birer vicdanıma dökülüp orada kora dönüşürken elim boğazıma gitti, öne doğru eğilip nefes almaya çalıştım. 

Ölümü dünyanın en mürekkep gerçeği sanıyordum oysa ki... Ölüm sahiden de bir saniyeden mi ibaretti? Diz çökmek ve hançerime dönüşen vicdanıma yakarmak istedim, beni yok etmesi için. Ancak tek yapabildiğim öylece durmaktı.

"Yağmur!"

Akın'ın kulaklarıma dolan sesine aldırış etmedim, uçuruma doğru bir adım atıp "Benim yüzümden." diye fısıldadım.

Akın kolumdan çekip bakışlarımın yönünü değiştirdi, hayret dolu ve afallamış gözlerle beni izliyordu, ara sıra da gözleri uçuruma kayıyordu. Titreyen elimi kaldırıp uçurumu işaret ettim ve yineledim. "Benim yüzümden."

"Tamam." dedi, "Tamam, sakin ol."

Mürekkep ancak bir o kadar basit gerçeği idrak etmeye başladığımı hissettim, elim ağzımı kapatırken bir anda ağlamaya başladım. Akın'ın elinden çıkıp uçuruma doğru gidecektim fakat Akın beni belimden yakaladı.

"Barış!" Haykırdım. Bir kez daha ve bir kez daha, her seferinde daha gürültülü bir ses tonuyla feryat ettim.

Kurtulmak için çırpındım ama Akın beni daha da geriye çekti ve birlikte yere çöktük. İlk kez Akın'ın yanında hüngür hüngür ağladım. Halbuki o, yanımda olduğunda ağladığımı belli etmemek veya sessizce ağlamak için elimden geleni yapar, bazen de gözyaşlarımı içime akıtırdım.

Akın başımı göğsüne bastırıp saçlarımı okşarken bir yandan da yardım isteyen sesini duydum, telefonla konuşuyordu. Telefonu bırakıp diğer kolunu da belime sardı.

"Sakin ol." diye fısıldadı kulağıma doğru.

Tam o sırada nemli gözlerim başka bir çift gözle buluştu, Seray şok içinde bana bakıyor ve sanki benden bir şey bekliyordu. Başını iki yana salladı ağır ağır.

"Yapmadı de." Başını omzuna yatırdı ve yineledi. "Yapmadı de."

Titreyen sesi kulaklarıma ulaştığında başımı Akın'ın göğsüne saklayıp daha çok ağladım. Seray'ın yakarışını duyduğumda kulaklarımı kapatmak istedim, hiçbir şeyi duymamak ve hatta görmemek. Ama imkânsızdı, değil mi? Ölümü duymamak imkânsızdı.

"Seray!"

Akın bağırınca başımı kaldırdım, Seray uçurumun kenarına çökmüş ağlıyor ve ellerini öfkesini kusmak ister gibi yere vuruyordu.

"Yetişemedim!"

Akın'la gözlerimiz buluştu, ne istediğini anladığımda başımla onayladım. Gözyaşlarımı silip ayaklandı ve Seray'ın yanına gitti. Omuzlarından tutup geriye çekmeye çalıştı ancak nafileydi. Telefon çaldı, Seray refleksle yanına bakınca onun telefonu olduğunu anladım. Daha çok ağladı.

"Ben amcama ne diyeceğim?" Başını önüne eğdi. "Barış..."

Telefon uzun uzun çaldı ve sustu. Biz ağlamaya devam ettik. Ben Barış'ın son sözlerini duyuyor, duydukça daha çok gözyaşı döküyordum. Bizim feryatlarımız birbirine karışırarak koca bir zaman devirdi. Herkes öğrendi, Eray geldi, Rüzgar geldi, yardım geldi, Barış öldü.

Rüzgar arabasından iner inmez benim yanıma koşmuş, sarılmaya çalışmıştı ancak ben geri çekilip hemen yanımda duran Akın'a yaslanmıştım. Öyle trajik bir andı ki Akın'ın bile Rüzgar'a üzüldüğüne şahit oldum. Ama iyi değildim, bunu yapmaya hazır değildim.

Gözlerim kısa bir an Eray'a daldı, hiçbir tepki vermeden sadece boşluğu izliyordu. Ne ağladığını gördüm ne üzüldüğünü ne de bunların zıttını. Bütün tepkileri sönmüş gibiydi. Seray da ağlamaktan bitap düşmüştü ve şişmiş gözleriyle kardeşini izliyordu.

Şimdi eve gidecektik sonra cenaze olacaktı, günler geçecekti, ağlayışlar duracaktı, insanlar bu duruma alışacaktı ancak ben bugünü yüreğimde taşımaya devam edecektim. Barış'ın söylediklerini ve gidişini de öyle. Barış ölmüştü. Barış gözlerimin önünde benim yüzümden canına kıymıştı. Artık hiçbir mutluluk bunu bana unutturamazdı.
__

-Günler sonra-
_

"Rüzgar geldi."

Başımı çevirip odamın kapısından duran Akın'a bakma gereksinimi bile duymadım. Kucağımda duran defteri anlamsız şekilde karalamaya devam ettim.

"Konuşmak istemiyorum."

Bir süre ses gelmedi sonra Akın içeriye girip kapıyı kapattı.

"Nereye kadar kaçacaksın?"

"Sana ne?"

"Yağmur?"

"Beni yalnız bırak, Akın!" Defteri komodinin üzerine bırakıp yatağa uzandım ve Akın'a arkamı döndüm. "Uyuyacağım, çık lütfen."

Önce derin bir iç çektiğini duydum, sonra da gitti. O gider gitmez gözlerimi kapattım ve bir damla yaş yastığıma damladı. Günlerdir her gece kâbus görüyordum, hepsinde de Barış vardı. Bana söyledikleri, hayatından vazgeçişi. Canım yanıyordu, böyle bir şeyin sebebi olmak beni de öldürüyordu. Her gün biraz daha. Her gün daha fazla.

Dudaklarım büzülürken gözyaşlarım arttı, yüzümü buruşturdum ve kısık sesimle ağladım. Aniden kapım açılınca yutkundum, arkam dönüktü ancak seslerden anlayabiliyordum. Göğsümde birleştirdiğim ellerimi kullanarak gözyaşlarımı sildim ve kıpırdamadan öylece bekledim.

"Yağmur," Rüzgar'ın sesini duyar duymaz gözlerimi tekrar kapattım. "Lütfen konuş benimle." 

Önüme geçtiğini adım seslerinden anladım ancak gözlerimi açmadım. Eğildi, eli elime dokundu.

"Bunu bana yapma." dedi ve o bunu söyler söylemez Barış'ın sesini duydum. Aynı cümleyi o da söylemişti. Kaşlarımı çattım ve akan gözyaşlarmı tutmaya çalışmadım.

Gözlerimi hafifçe araladım ve ıslak kirpiklerimin ardından Rüzgar'a baktım, elimi usulca kendime çekip ondan kurtardım. Günler sonra ilk kez bakıyordum yüzüne, en az benim kadar kötü görünüyordu.

"Lütfen," diye fısıldadım yalvaran bir ses tonuyla. "Lütfen git."

"Yağmur..." Çaresizdi. Dudaklarını birbirine bastırdı. "Günler oldu, buna ne kadar devam edeceksin? Yanında olmak istiyorum, niye izin vermiyorsun?" Başını sağ omzuna yatırdı. "Beni mi suçluyorsun?"

"Kendimi suçluyorum!" Doğruldum ve Rüzgar'dan uzaklaştım. "Kendimi suçluyorum! Benim yüzümden oldu, Barış benim önümde kendisini öldürdü." Yüzüm gözüm yaşlarla kaplıydı. "Benden ne yapmamı bekliyorsunuz?" Dizlerimi kendime çektim, yorgunlukla başımı dizlerime gömdüm ve boğuk çıkan sesimle devam ettim. "Onu çok kırdım. Son anında bile onu çok kırdım."

Yanıma ağırlık çökünce başımı kaldırdım, Rüzgar yanıma oturmuştu. Koluma dokunacakken uzaklaşacak şekilde çekildim ve elimle onu durdurdum.

"Yapma."

"Yağmur-"

"Rüzgar, istemiyorum."

Hayal kırıklığıyla gözlerime baktı, bir süre sonra dolu gözlerini kaçırdı ve başını salladı. Tam o sırada kapı zilini duydum ve gözlerimi devirdim. Artık kimseyi görmek istemiyordum. Bir süre sonra odamın kapısı çaldı ve komut beklemeden Akın kapıyı açıp içeriye uzandı.

"Eray geldi." Kahveleri bir an Rüzgar'a kaydı ve sonra yeniden beni buldu. "Konuşacakları varmış." Soran gözlerle onu izlemeyi sürdürdüm lâkin aradığım cevap Akın'da değil, Eray'daydı. "Gelebilecek misin?"

Saniyelik düşünme anından sonra başımla onayladım. Akın yanımızdan ayrıldı, Rüzgar da benden önce kalktı, ikimiz de salona geçtik. İçeri girdiğimde sadece Eray'ın değil, Gizem ve Seray'ın da burada olduğunu gördüm. Gizem ve Seray iri koltukta rastgele oturmuştu. Eray'sa tekli koltuktaydı, ellerini bacaklarının üstünde birleştirmiş, ifadesizce zemini izliyordu. Günler önce olduğu gibi.

Seray da fazlasıyla bitkin görünüyordu, bir tek Gizem bize göre daha normaldi. Çünkü zaten onun bütün bu olanlarla bir ilgisi yoktu. O, sadece bize destek olmaya çalışıyordu. Nefeslendim ve salonun ortasında dikilmeyı bırakıp ağır adımlarla yürüdüm. Sandalyelerden birini çekip iri koltuğun yanına koydum ve oturdum.

Rüzgar da Eray'ın omzunu sıktı ve boş olan diğer tekli koltuğa geçti. Akın da benim gibi sandalyelerden birindeydi. Salonda koca bir ölüm sessizliği vardı. Bu düşünce gözlerimi doldurdu. Aramızda Barış'ın ölümünün sessizliği vardı. 

Kimse Eray'a hiçbir şey sormadı. Herkes sessizce kafasındaki düşüncelerle boğuşuyordu, bu yüzden uzun süre sessiz kalışımızı da kimse yadırgamadı.

"Onları ben tanıştırdım." Nihayet Eray'ın dudaklarından dökülen fısıltı hepimizin kafasındaki gürültüyü bastırdı. Eray hâlâ zemini izliyordu. "Gül'ü seviyordum ama o, bunu bilmiyordu. Arkadaştık." Başını kaldırdı, göz göze geldik ve kafasını iki yana salladı. "Ben onunla arkadaş olmak istemiyordum. Her şeye rağmen aramız iyiydi, mutluyduk. Sonra ben onları tanıştırdım."

Sesi titredi, gözlerini kapatıp soluklandı. Kimsenin şu an Eray'ı anlamadığının farkındaydım fakat bu isim benim için tanıdıktı, Barış'tan duymuştum. Ayrıca Eray'ın da anlaşılmak gibi bir derdi yok gibiydi. Sanki kendi kendisine konuşuyor, yaşananlarla yüzleşmek için bunları anlatıyordu.

"Barış'a da Gül'ü sevdiğimi söylemedim. Ben söylemedim ancak o, bir gün geldi ve bana birbirlerinden hoşlandıklarını söyledi. Beklemiyordum. Birlikte vakit geçiriyorduk, böyle bir şey beklemiyordum." Eliyle dizini sıktı, çenesi kasıldı. "Hiçbir şey demedim. Ama dayanamıyordum. Böyle olmasına dayanamıyor ve dayanmak istemiyordum. Gül'ü ilk ben sevmiştim."

Son cümlede Eray'ın nihayet tepkisini gördüğüm an saklıydı, gözleri doldu ve yüzünü buruşturdu.

"Onlar sevgili oldu, gözümün önünde Barış Gül'ü öptü, ona sarıldı, onu sevdi. O an için haklı olduğumu sandım, ona hiçbir şey söylemedim ama ondan uzaklaştım. Barış'tan nefret ettim. Uzun bir süre sonra Barış fark etti, benim de Gül'ü başından beri sevdiğimi anladı."

Hepimiz dikkatle Eray'ı dinliyorduk, ben ondan böyle bir hikâye dinlemeyi beklemiyordum bile. Bambaşka beklentilerle gelmiştim, bambaşka şeyler söyleyeceğini sanıyordum, hatta beni suçlayacağına inanıyordum.

"Sonra Gül'den ayrıldı. Benim için onu terk etti. Ondan bunu ben istememiştim. Gül'ün acı çektiğini görünce gittim bunun için de Barış'la kavga ettim. Aramızı düzeltmek için onca çaba gösterdi ama ben onun bütün çırpınışlarını hiçe saydım." Seray'a baktı. "Çünkü benim bir kardeşim vardı, onun yalnızlığını anlayamazdım. Barış için bir kardeşten farkım yoktu fakat bu, benim için bir anlam ifade etmiyordu."

Eray'ı yargılamamak için kafamdaki düşüncelerden uzaklaşmaya çalıştım. Lâkin o, muhtemelen ara ara kendisini yargıladığı için kelimeler ağzından topallayarak çıkıyordu.

"Bir gün Barış yanıma geldi ve Gül'le konuşmamı istedi. Gül'ün onu takıntı hâline getirdiğini, ne yapacağını bilemediğini, bunun Gül'e zarar verdiğini, bu durum karşısında kendisini çaresiz hissettiğini ve daha birçok şey söyledi, anlattı." Kızarmış gözünden akan bir damla yaşı hızla sildi.

"Umursamadım." dedi güçlükle. "Barış'ı kovdum. Sadece iki gün sonra Gül-"

Aniden ağlamaya başladı, kollarını dizlerine, başını da ellerine yasladı ve çocuk gibi ağladı. Seray anında ayaklanıp yanına gitti ve arkadan omuzlarını sararak okşadı. Çenesini Eray'ın başına yaslarken fısıltısını herkes duydu. "Devam etmek zorunda değilsin."

Eray yüzünü sertçe ovuşturarak gözyaşlarını sildi, eli Seray'ın elini buldu.

"Yok," dedi. "Devam edeceğim." Seray belli belirsiz kafa sallayarak yerine geçti. Bu sürede Eray da tekrar toparlanmaya çalışıyordu. "Gül," diye devam etti, gözlerimi ondan bir an olsun ayırmıyordum. "Barış'ın gözlerinin önünde intihar etti. Sadece iki gün sonra o uçurumda." Elim ağzıma giderken güldü, gülüşünde kinayeyi sarmalamış gözyaşı saklıydı. "Artık nefret etme sırası Barış'taydı. Ama acı çekmekten benden nefret etmeye fırsat bulamadı. Defalarca kendisini öldürmeye kalktı."

Eray'ın zorlandığını fark etmiş olacak ki Seray, "Terapiye başladı." diyerek sözü devraldı. "Amcam elinden geleni yaptı onu iyileştirebilmek için. Hastaneye yattı, bir süre sonra daha iyi dediler. İnandık. Zaten daha iyi görünüyordu. Hastaneden çıkmaya hazırdı. Bir süre bizi yanıltmadı, her şey iyi gidiyordu. Barış da normal hayatına geri dönmüştü."

"Ama artık benden nefret ediyordu." Eray'a döndüm, omuz silkti. "Haklıydı ancak bununla yüzleşemezdim. Bu yüzden onunla aramızdaki mesafeyi sürdürdüm. Ben de ona iyi davranmadım ve aramızda sessiz bir savaş başladı. Barış zamanla birini sevdi, Gül'ü gerçekten sevmediğini düşünüp yine içten içe onu suçladım. Belki de bu, içimde taşıdığım günah yükünü Barış'ın omuzlarına atmak içindi."

Burnunu çekti. "Başarısız bir ilişkiydi ve bu yüzden Barış yine intihar etmeye kalktı. Amcam kurtardı, Barış'ı yeniden iyileştirmeye çalıştı. Barış yine iyileşti ve yine birini sevdi. Aynı şey birkaç kez tekrarlanınca anladım, Barış aslında hiçbir zaman Gül'den başkasını sevmedi. Sadece canına kıymak için bahane aradı. Herhangi bir ilişkisi başarılı da olsa Barış yine bir şekilde bunu bozacaktı. Gül'ün mezarında konuşurken duymuştum, yalnız uyumanı istemiyorum dediğini. Barış zaten onun peşinden gitmeyi o gittiği gün kafasına koymuştu."

Elimle burnumu silmeye çalıştım, gözyaşlarım dinmiyordu. Eray başını kaldırıp gözlerime baktı.

"Yani Yağmur, Barış'ı sen itmedin." Gözyaşlarını gördüm. "O, Gül'ün peşinden gitti." Elleriyle dizlerini ovaladı. "Buraya, kendini suçlama demek için geldim. Çünkü bu hikâyenin kötüsü de benim, suçlusu da."

Gözleri yine zemine kaydı.

"Barış'a hak veriyorum. Bu yaptığı şey için ona kızamıyorum."

"İntihar etmesine mi hak veriyorsun?" Seray bunu anlamlandıramamıştı, sanırım korkuyordu.

"İntihar etmesine hak veriyorum."

"Her zaman intihar etmenin aptallık olduğunu savunurdun, ne oluyor şimdi?" diye bir anda konuşmaya daldı Gizem ve üslubu oldukça sertti. "Şimdi ona hak verdiğini söylüyorsun. Onun intiharı aptallık değil mi?"

Aslında koruma içgüdüsüyle çıkışmıştı, bunu anlayabiliyordum.

"Hâlâ intiharın aptallık olduğunu düşünüyorum, bir şey değişmedi."

"O zaman kendinle çelişiyorsun."

Başıyla onayladı.

"Evet. Artık bazı aptallara hak veriyorum."

"Neden?" Bu soruyu soran bu kez Seray'dı ve sesinde hâlâ korkunun tınısı vardı.

"Çünkü onun ölümü bana bir farkındalık kazandırdı."

"İntihar insana nasıl bir farkındalık kazandırabilir, Eray?"

"Zihninde cehennemle yaşayan birinin aptal olup olmamak umrunda değil." dedi Eray ve yaşananlar acı bir tebessüm çizdi dudaklarına. "Bize göre aptal ama bu, onun umrunda değil." Tebessümü söndü. "Değildi."

"Ve?"

Dalgın bakışlarından birçok ifade geçti.

"Ve sanırım artık aptal olup olmamak benim de umrumda değil."

Seray ayağa kalkıp yanına gitti, "Sakın." Önünde yere çöktü ve ellerini tuttu. "Sakın." dedi bir kez daha gözyaşlarının arasından. "Bir daha böyle bir şey söyleme." Ellerini öptü. "Seni de kaybedemem."

Eray onu kollarından tutup kaldırdı ve sarıldı. Gözlerimi onlardan ayırıp ellerime yaslandım, hemen yanımdaki iri koltukta oturan Gizem omzuma dokundu. Ona dönmedim, Eray'ın anlattıklarını düşünüyordum. Bütün bunların içimde neleri değiştireceğini. Boğazıma kadar battığım bu günahı temizleyebilecek miydi öğrendiklerim?

Gözucuyla Rüzgar'a baktım, yorgun elaları beni izliyordu. Ayağa kalktım ve beş kişilik kalabalığı salonda bırakarak odama döndüm. Yatağa yattım ve yastığıma sarılarak ağladım. Gül için, Barış için, Rüzgar için, kendim için. Birkaç dakika sonra kapının açıldığını duydum, tepki vermek yerine gözlerimi kapattım.

Önce yatağıma çöken ağırlığı hemen ardından belime dolanan kolu ve sonra da burnuma dolan kokuyu hissettim. Rüzgar'dı. Her şeye rağmen gitmemişti ve gelip yanıma uzanmıştı. Bu sefer itmedim, asla dinmeyen gözyaşlarımı silme gereksinimi bile duymadan arkamı dönüp göğsüne sokuldum.

Bundan cesaret alarak daha sıkı sarıldı, saçlarımdan öptü. Burnunu çekince onun da ağladığını anladım.

"Biz toparlanabilecek miyiz?" diye mırıldandım sessizce.

"Başka çaremiz var mı?"

Başımı kaldırdım, gözlerine baktım.

"Çok üzülüyorum."

Gözyaşımı silmek için yanağımı okşadı.

"Ben de."

İkimiz de fısıltılarla anlaşıyorduk. Dudaklarımı büzdüm.

"Rüzgar, ben o anı unutamıyorum." Bu sefer gözyaşımı ben silmeye çalıştım.

"Keşke bütün bunlar hiç yaşanmasaydı."

Gözlerim duvarıma attığım resme kaydı, Barış'ın hediye ettiği çizime.

"Onu kimse anlamaya çalışmadı, hep güvenme dediniz." Gözyaşlarım durmuyordu. "Keşke o, bana güvenmeseydi."

Rüzgar başımı göğsüne bastırıp saçlarımı okşarken, "Senin suçun değil." diye fısıldadı. "Ben bile senden daha fazla suçluyum. Ama hiçbirimiz böyle olacağını bilemezdik."

"Ama bilmeliydik!" Nefes nefeseydim. "Bencillik yapıp sadece kendi mutluluğumuzu düşünmeden önce bunların olabileceğini tahmin etmemiz gerekirdi!"

Doğruldum, gözlerim odamdaki çalışma masamdaydı.

"Yağmur-"

"Rüzgar!" dedim bıkkınlıkla. "Her insanın kalbi vardır. Barış'ın da kalbi vardı ve ben onu kırdım. Gözlerimin önünde intihar etmeden önce gözlerimin önünde ağladı, biliyor musun? Nasıl kırıldığını ben gördüm. Başından beri ondan uzak durmamı söyledin, üstelik sana hiçbir şey yapmamıştı."

"Seni sevdiğini sanıyordum, Yağmur." Rüzgar da gerilmişti. "O da öyle sanıyordu. Böyle olacağını bilseydim eğer-"

"Hâlâ aynı şeyi söylüyorsun."

"Yağmur, ne yapmamı bekliyorsun?" diye bağırdı hemen. "Ne söylememi bekliyorsun? Kendine günah keçisi mi arıyorsun, anlamıyorum. Sanki bütün bunlar ben sana Barış'la görüşmeni istemiyorum dedim diye mi oldu? Adam seni sevdiğini sanıyordu, buluşsaydın sevgili mi olacaktınız? Hayır. O yine seni kazanamayacaktı ve bu yüzden gidip yine intihar edecekti. Anla artık. İkimiz de suçlu değiliz. Adam zaten ölmek istiyormuş, kendisine mezar aramış durmuş yıllarca. Olan bu."

Hayretle bitirmesini bekledim, bunları Rüzgar mı söylüyordu?

"Bu kadar duygusuz olduğuna inanmıyorum." diye mırıldandım bittiğini anladığımda, kaşlarım alnımın ortasında çukur oluştururken bakışlarımın odağını değiştirdim.

Rüzgar kinayeyle güldüğünde ona döndüm, onun da elaları benim üzerimde değildi. Kafasını iki yana salladı.

"Tamam, Yağmur. Barış geri gelecek veya vicdanın rahatlayacaksa konuşma, tamam." Ayağa kalktı. "Zaten benden vazgeçmeye bahane mi arıyorsun, anlamıyorum ki."

Tam gidecekken, "Anlamıyorsun." dedim hemen çünkü öfkeliydim. "Çünkü sen kalbi kırılan olmadın hiçbir zaman, daha çok kalp kırmakla meşgulsün, değil mi?"

Durdu, bana baktığında elalarıyla değil, koca bir hayal kırıklığıyla karşılaştım ve anında pişman oldum. Çenesi kasıldı, hiçbir şey söylemeden sadece gözlerime baktı ve çekip gitti. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Kapı tekrar açıldığında umutla başımı kaldırdım ancak gelen Akın'dı.

"Ne oluyor?"

Ona cevap vermek yerine oflayarak geriye yaslandım.

"Herkes gitti mi?"

"Gitti de..." Kapıyı kapatıp yanıma geldi. "Ne oluyor?"

"Sana ne?"

Akın'la hâlâ aramızı düzeltmemiştik, sadece o, anlamsız şekilde bana iyi davranmaya başlamıştı. Yanıma oturdu.

"Seni düşünmekte mi suç artık?"

"Senin düşünmen suç, Akın." Başımı çevirip ona baktım. "İki gün yanımda durdun diye yaptıklarını unutacağımı mı sanıyorsun?"

"Tamam, Yağmur. Anladım ben seni. Sana bugün yaklaşmak yasak, tamam."

Akın da odadan çıktıktan sonra moral bozukluğuyla soluklanıp yatağa uzandım ve yastığıma sarıldım. Kalp kırmanın yanlış bir şey olduğuna dair nutuklar attıktan on saniye sonra Rüzgar'ın kalbini kırmıştım. Bunun için kendimle gurur mu duymalıydım yoksa gidip Rüzgar'la mı konuşmalıydım?

Kalbim sıkışıyordu, aklım Rüzgar'da kalmıştı. Dayanamadığım için ayağa kalktım. Uzun, gri hırkamı giyinip çıktım ve çıkar çıkmaz Akın'la karşılaştığım için gözlerimi devirdim. Ama o, benim aksime daha ılımlıydı.

"Bir şeye mi ihtiyacın var, niye kalktın?"

"İşim var." diyerek kapıya doğru yürüdüm ancak "Ne işi?" diye sorup beni durdurdu.

"Rüzgar'la konuşacağım."

Eğilip ayakkabımı giyerken cevap bekliyordum, sessiz kaldığı için doğrulup yüzüne baktım.

"Bir şey demeyecek misin?"

Dudaklarını sarkıtıp başıyla reddetti ve salona geçti. Bu hâline şaşırdım fakat çok uzun sürmedi, kapıyı açıp çıktım ve Rüzgar'ın kapısını çaldım. İlk çalışımda kimse gelmedi ama üçüncü çalışımda kapı açıldı. Rüzgar beni görür görmez hiçbir şey söylemeden arkasını dönüp içeriye gitti, üzgün görünüyordu. Ben de yerimde durmak yerine peşinden ilerledim.

"Rüzgar?"

Salona girip kendisini koltuğa attı ve tabii ki bana cevap vermedi.

"Rüzgar?"

"Ne var Yağmur?"

Hızla gidip yanına oturdum.

"Özür dilerim."

"Her seferinde olanları yüzüme mi vuracaksın? Beni hiç affetmeyecek misin?"

"Bir anda ağzımdan çıktı, öyle demek istemedim."

"Öyle demek istemeseydin öyle demezdin, Yağmur. Bunu ikimiz de biliyoruz."

Kaşlarım çatıldı.

"Ya senin dediklerine ne demeli?" diye parladım hemen.

"Ben sana yanlış hiçbir şey söylemedim."

"Senden vazgeçmek için bahane aradığımı söyledin!" Yüzüme bakmaması beni daha da öfkelendirdi. "Benim senden vazgeçmek için yeterince bahanem vardı zaten ama buradayım, değil mi?"

Rüzgar öfkeyle nefeslenip ayağa kalktığında ne dediğimi fark edip elini tuttum, anında elini çekti.

"Ya daha özür dilediğin bir dakika olmadı, yine aynı şeyi yapıyorsun."

Nefeslenerek başımı ellerime yasladım.

"Üstüme gelmesen olmaz mı? Benden hemen toparlanmamı bekliyorsunuz, niye kimse beni anlamıyor?"

"Üstüne gelm-"

"Üstüme geliyorsun!" Başımı kaldırdım ve nemli gözlerimi onun elalarına diktim. "Üzüldüğüm için beni suçluyorsun, bana bağırıyorsun."

"Yağmur..." Yanıma oturup bir elini saçlarıma daldırdı, öteki eliyle de benim elimi tuttu. "Sevgilim, benim tek istediğim senin iyi olman. Seni böyle görmeye dayanamıyorum."

Bakışlarım önümüzdeki sehpayı buldu, sanki yeterince ağlamamışım ki gözlerim yeniden doldu.

"Gözlerimi her kapattığımda Barış'ın düştüğü anı görüyorum, söyledikleri sürekli ama sürekli kafamın içinde, her uyuduğumda aynı kâbusu görüyorum, aynı şeyi defalarca kez yaşadım. Yaşıyorum." Elimi çekip her iki elime birden yaslandım ve ağladım. "Kendimi suçluyorum. Sürekli diğer ihtimalleri düşünüyorum. O gün o arabaya binmeseydim, o gün Barış'la gitmeseydim, daha önce defalarca kez yanıma geldiğinde kendi korkularım yüzünden onunla konuşmayı reddetmeseydim, onu incitmeden konuşmanın bir yolunu bulsaydım, Eray'ı dinleyip Barış'tan uzak dursaydım, beni bahanesi-" Duraksadım ve Rüzgar'ın söylediklerini anımsadım. "Beni mezarına dönüştürmesine izin vermeseydim." Rüzgar kolunu omzuma attığında ona yaslanarak ekledim. "Ya da en azından o gün onu dinlemeyip yanına gitseydim ve düşmesine izin vermeseydim." Gözlerimi kapatıp içim çıkarcasına ağladım. "Rüzgar, ben çok acı çekiyorum! Yemin ederim, çok acı çekiyorum."

Daha sıkı sarılıp çenesini başıma yasladı. Söyleyecek bir şeyi yoktu, bu yüzden sessiz kaldığını biliyordum. Dakikaları deviren ağlayışlarımı dinledikten sonra başını eğip bana baktı.

"O gün Eray'dan haberi aldığımda kalbim duracak sandım. Yanına gelene kadar aldığım her nefes göğsüme battı. Yol boyunca tek düşündüğüm yanına gelmek ve seni bir daha asla yalnız bırakmamaktı. Ama o gün sana sarılamadım bile, beni öyle ittin ki bir daha yüzüme bakmayacaksın sandım." Boşta kalan elini kaldırıp yanağımı okşadı. "Seni anlıyorum... Ama bunları nasıl aşacağımızı ben de bilmiyorum."

Önüme döndüm. Bunu aşabileceğime inanmıyordum.

"Şimdi inanmıyorsun, farkındayım. Ancak devam etmek, bütün hayatların ortak özelliğidir. Buna da alışacağız, Yağmur, çünkü başka çaremiz yok."

Hüznün esir aldığı gözlerim Rüzgar'ın sehpanın üzerinde duran telefonuna daldı.

"Sence kavuşmuşlar mıdır?"

Açıklama gereksinimi duymadım çünkü kimleri kastettiğimi o da biliyordu.

"Kavuşmuşlardır."

"Nereden biliyorsun?"

Bana döndü, gözlerimiz buluştu.

"Kavuşmuşlardır." diye tekrarladı. "Çünkü onların da başka çareleri yok."

___

Tekrar selam <3

Bölüm nasıldı?

KISAYDI biliyorum ama bunun nedeni şu ki, eski hâlinde böyle bir bölüm yoktu. Bütünüyle yeni bir bölüm ve diğeriyle karıştırmak istemedim. Biraz karışık o kısmı, anlatmaya çalışsam beyninizi yakabilirim. O yüzden susuyorum...

Bu arada şunu söylemeliyim. Arkadaşlar, benim bazen zaman sıkıntım olmuyor yazma konusunda. Yani zaman bulabiliyorum ama ben aşırı derecede tıkanıyorum. Sürekli takılıyorum yani, bir anda duruyor ve ilham gelmiyor. Bu bölümde de ufak bir takılma olduğu için bölüm benim içime pek sinmedi açıkçası. Sadece çok beklettiğim için atıyorum. Aslında içime sinmesini bekleyecektim. ):

Yani demem o ki, eğer bölüm geç geliyorsa muhtemelen ben yine takıldığım için yazamıyorumdur...

İlham verecek önerileriniz varsa hayır demem. <3

Bu arada bu bölümde biraz da Yağmur ve Rüzgar'ın geçmişin izini hâlâ taşıdıklarını fark ettik. Yağmur'un unuttu sandığı yaşananları aslında unutamadığını. ")

Eray'la ilgili de bir şeyler bırakır mısınız?

Peki ya sizce Gül ve Barış kavuşmuşlar mıdır? ))

Gitmeden sol alt köşedeki yıldıza bir kerecik dokunun lütfen.

Görüşmek üzere <3

Continue Reading

You'll Also Like

2.4K 414 12
Xogo: toplamda sekiz yarışmacının daha yeni inşa edilmiş, insanlardan uzakta olan bu evde belli bir süre birlikte yaşaması ve verilen görevleri yapar...
551 178 8
Kimse benimle boylo konuşamaz -Konuşur boylo +Sen nerelisin? +Nerde yaşıyorsun +Adın ne? +Yaşın kaç? ... #biz:1
85.8K 382 34
wattpaddaki en guzel KİTAPLAR
672K 44.5K 31
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...