three - heroes

0 0 0
                                    

Avuçlarımı kapatıp açtım ve bunu milyonuncu kez tekrar denedim ama her seferinde başarısız olmaya devam ediyordum, o ise hiç zorlanmadan sanki yıllardır bunun için çalışıyormuş gibi başarmıştı ve dediğine göre benden sadece birkaç saat önce buralardaydı bu yüzden bana bu kostümü gönderenin kendisi olmadığını da kanıtlamış oluyordu.

"Üzgünüm ama beraber çalışamayız," dedi ellerini beline koyduğunda. Gerçekten üzgün falan gözükmüyordu sadece nezaketen söylediği belliydi. "Sen de bu işin içinde yeni olduğunu söyledin. Ne biliyorsun benim güçlerimin sonradan çıkmayacağını?"

"O zaman düşünürüz." Hayır, düşünemezdik. Ben artık bu saatten sonra da istesem de onunla beraber olmayacaktım, saçma bir gurur oluşmuştu içimde. Kollarını gererek saçlarını arkaya ittirip karıştırdığında onunla aynı yaşta olabileceğimi düşündüm, sırf siyah gözlerine ve saçlarına bakarak bile 18-19 yaşlarında olduğunu söyleyebilirdim. Sonra ellerini beline koyup gözlerini kıstı, nedense sırıttığını düşünüyordum. Benimle dalga geçecek gibi duruyordu ki öyleydi de. Avuçlarından tekrar alev çıkardığında gözlerimi irice açıp hipnoze olmuş gibi alevi izlediğimde bakışları üzerimdeydi. Yaptığı hareketinden etkilendiğimi anlamış olmalıydı ki sürekli olarak bunu yapmıştı ve tüm bunlar yetmiyormuș gibi bir de parmaklarının arasında da bir solucan misali dolaştırıyordu.

"Bak," dedi gözlerini şaşkınca açarak. "Ateşi nasıl da avucumun arasına aldım... Gördün mü? Bunu yapabilecek misin?"

"Hep böyle misin?" dedim konuyu değiştirerek. Terasın açık, alçak duvarların kenarına oturup bacaklarımı aşağıya doğru sarkıttığımda Tokyo'nun ayaklarımın altına serilișini seyrettim. Ellerimle destek alarak iki yanıma yasladım. "Nasılmışım?" dediğinde arkamdan yaklaştığını düşündüm, temkinli bir şekilde yandan ona doğru baktım. Yanıma gelmişti ama oturmamıştı, öylece, ifadesiz bakıyordu reklam veren ışığıyla kör edici dev ekranlara. Çünkü çoğu zaman dev tabelalardan başka ışık saçan bir şey gözükmezdi, yıldızlara fazla dikkatli bakmadıkça göremezdin. "Ukala," diye mırıldandım ellerimle geriye doğru yaslanarak. "Hep böyle ukala mısındır?" Göz ucuyla bana baktığında bir an lafımı geri alacak gibi olmuştum, bakışları tüylerimin ürpermesine sebep oluyordu.

"Hep değil. Bazen..." dediğinde başını arkaya düşürdü. Ayağa kalkıp ellerimi sirkeledim ve önüne geçip ona ne diye hitap edeceğimi düşündüm. "Yarın görüşürüz... Ortak? Yardımcı? Ekibimin can parçası? Mhm... Ne desem bilemedim." İşaret parmağımı çeneme tutarak düşünüyormuş gibi yaparken yine o bakışlarından birini attı. Sonra kafasını tekrar kaldırdığında bakışlarından hiç de iyi bir şey çıkaramadım. "Seninle ekip olacağımı mı sandın? Daha gücün bile yok, sen sadece bana ayak bağı olursun." Kafamı salladım "Güzel," diye mırıldandım. "Beraber değiliz." Kafasını salladığında tek bir şey demesine izin vermeden uzaklaştım oradan. Şehir hâlâ uyumadan önce odamın penceresinden girdim sessizce, babam muhtemelen çoktan sızmıştı. Yarın bu yaratığı tekrar araştırmak üzere karakola gidecekti. Polisin kızı aslında ne işler çeviriyordu?

Nefes verdim.

Üzerimi çıkardım. Uzun uzun atlayıp şehrin ışıltılı görüntüsünü izlemek beni yormuştu, yarın büyük ve kötü bir gün olacaktı, eğer o şey yine saldırırsa... Ama anlamıyordum, o şey nasıl gerçek olabilirdi ve neden buraya gelmişti? Başka şehirlere de saldırıyor muydu? Böyle düşünürek doğru düzgün uyuyamamış ve geceyi sabah etmiştim, hatta yatakta çok oyalandığım için binmem gereken metronun saatini bile kaçırmıştım o yüzden bir sonrakini bekliyordum.

Yanımda bir hareketlilik hissettiğimde göz ucuyla bakarken kim olduğunu fark ettim. "Günaydın," diye mırıldandım gergince, tam karşıya bakmaya devam ederken. "Günaydın," dediğinde sesli nefes verdim, konuşması beni rahatlatmıștı. Sonsuza kadar konuşmayacak sanmıştım. "Dünkü olaydan haberin var mı? Bir yaratık, bir Gamayun saldırdı. Gördün mü?" Kafasını salladı hafifçe, tepkisizdi. "Gamayun muymuş?" dedi sadece.

tokyo's dragonsWhere stories live. Discover now