two - masks

2 1 0
                                    

Batan güneşin en zengin ışıltılarının altında geriye doğru yatmış tavanı izliyordum sessiz sedasız. Kollarımı da iki yana açmış bugün olanları düşünüyordum, uykum bu saatlerde hep gelirdi ama şimdi hiç olmadığım kadar hem şaşkın hem de dinçtim. Geldikten hemen sonra bilgisayarımın başına geçmiș o yaratığı araştırmıștım ama elimde pek bir bilgi birikimi olmamıştı, sadece Slav mitolojisine ait olduğunu okumuştum. Elimde yine de pek işe yarar bilgi yoktu.

Babamın seslenișiyle kendimi yataktan kaldırıp perdeleri örttüm. Gün çoktan bitmişti. "Geliyorum," dememe kalmadan kapıyı çalarak içeri girmişti. Eve geldiğimizden beri oturup konuşamamıştık, ki zaten ne konuşabilirdik ki?

Elindeki siyah mat, kalın bir kutuyu uzattı. Üzerinde hiçbir yazı veya etiket yoktu. "Bu kargo sana gelmiş sanırım," diyip elime verdiğinde açmamı bekledi bir süre. Kutuyu kendime doğru çevirdiğim anda üzerine küçük altın bir yazı belirdi. Yalnız aç.

Sonra hemen kayboldu yazı ben kutuyu indirdiğimde. Meraklı gözlerine baktım babamın, açmamı bekliyor gibiydi. "Geçmiş doğum günüm içindi, Yuri vermeyi unutmuştu. Özel bir elbise diktirmiști bana, izin verirsen..." dediğimde ellerini kaldırarak "Tamam, gidiyorum öyleyse,"
dedi ve devam etti bir eli hâlâ kapıyı tutarken. "Bugün olanları araştıracağım merak etme. Yine de sen çok dikkatli ol tamam mı?" Kafamı salladığımda o da aynı şekilde karşılık vererek odamın kapısını kapattı. Çıkar çıkmaz sabırsızca kutuyu yatağın üstüne bırakıp yavaşça kapağını araladım. Bir kıyafetten çok daha farklı bir şeyi görmeyi bekliyordum ama bu da oldukça garipti. Daha bugün onun üzerinde gördüğüm kostüme benziyordu. Tam göğüs kısmının ortasında küçücük gri renginde ejderha baskısı işlenmiști ve onun dışında tamamen siyah deriden oluşuyordu. Yanında da metal bir maske, siyah botlar ve yine siyah deri eldivenler vardı.

Kaşlarımı çattım. Bunu o mu göndermişti?

Kostümü ve maskeyi kutunun içine atarak kapağını kapattım ve yatağımın altına sakladım. Dudaklarımı birbirine bastırarak bunun hakkında ne yapacağımı düşündüm, beni yanına çağırıyor olabilir miydi o? Ama daha onun bile bu konu hakkında bir bilgisi olduğunu düşünmüyordum, bugün ona sorduğum sorulara karşı yetersiz cevaplar vermişti.

Onlardan biri misin?

Bilmiyorum.

Hafızasını falan mı kaybetmişti? Onun hakkında düşünmekten yaratığı bile unutmuştum, asıl önemli olan kadınımsı kuștu. Bir yaratık... Hayır, bir Gamayun. O kadar hızlı ve korkunçtu ki, bir de ninni gibi bir şey mırıldanıyordu. O üstümden geçmeden hemen önce Hirona bana seslenmişti ve onun sayesinde kurtulabilmiștim ama o adamın beni götürmesiyle Hirona'yı bir daha göremedim, telefonlarıma da cevap vermiyordu. Belki de evine gitmeliydim, vakit daha geç değildi.

"Baba!" Kapıyı açıp mutfağa doğru tekrar seslendim. "Ben Hirona'ya gidiyorum. Bir saate dönerim." Mutfaktan aceleyle çıkıp karşıma dikildi. "Hayır gidemezsin, şimdi olmaz!" Ellerini üzerine silip gözlüklerini çıkardı.

"Ama o bugün hayatımı kurtardı ve ona iyi misin diye soramadım bile! Öylece bırakıp gitmek zorunda kaldım."

"Seni almaya gittiğimde o yoktu. Olsaydı onu da alırdık." Evet, babam geldiğinde o yoktu çünkü o adam beni oradan uzaklaştırmıștı, belki de Hirona'yı da kurtarmıştı? "Ama baba..."

"Lütfen," dedi elleriyle belini tutarak. "Ödevlerini falan yap. Yarın görürsün eminim," dediğinde durup biraz düşündü ve mutfağa geri gitmeden önce son kez durdu. "Tabii, okullar açılırsa." Kaşlarımı çattım. Bu olay yüzünden açılmaması muhtemeldi ama sonsuza kadar da kapanmazdı... Odama tekrar girerek aceleyle bilgisayarı açıp güncel haberleri araştırdım. Bugünkü yaratık hakkında binlerce haber çıkmıştı hepsine tek tek tıklayarak okudum ve izledim. Geneli aynı yazılardı.

tokyo's dragonsWhere stories live. Discover now