4

138 11 2
                                    


Hayatta bazen bir şeyleri akışına bırakmak aslında kendinize yapabileceğiniz en iyi şeydir. Ne yapacağınızı bilmiyorsanız, atacağınız adımdan emin değilseniz, düşüncelerinizden emin değilseniz kendinize söylemeniz gereken ilk şey 'Belki de kendi haline bırakmalıyım.' olmalıdır. Normalde hiçbir şeyi kendi haline bırakmayan, bir şeylerin olması veya olmaması için her şeyimi ortaya koyan ben, ilk defa bir şeyi akışına bırakmaya karar vermiştim. Çünkü bu ne aşmak istediğim ne de elde etmek istediğim bir şeydi. 

Jungwoo'yu seviyordum. Belki de içimde kendime kanıtlayamadığım daha fazlası bile vardı ama beraber olmamızın son senede ne anlamı olabilirdi ki? O sürekli çalışıyorken ben sürekli çalışıyorken... Birbirimizi hiçbir şekilde kafamda mutlu bir ilişki tablosunda oturtamıyordum. Yine de hayali bile çok güzeldi. Jungwoo çok nazik, çok sıcakkanlı bir insandı. Keman çaldıktan sonra akşam yemeği saati olduğu için teşekkür amaçlı beni yemeğe götürmüştü ve otobüs durağına kadar bana eşlik etmişti. Sadece nazik ve sıcakkanlı değil ayrıca dışardan hiç göstermediği şekilde komikti de. Yanımda bu kadar rahat olması beni çok mutlu etmişti. Kendime itiraf etmeye çekiniyor olsam da onunla vakit geçirmeyi çok sevmiştim ve bir kerelik geçirdiğim o güzel günün tadını aldıktan sonra bütün hafta boyunca özlemini çekmiştim. Sadece salı günü okulda karşılaşmıştık ve inanılmaz güzel bir andı. Geçen hafta benim savsaklığımdan uzayan çekimlerimizden dolayı yine bahçede tiyatro bölümünden arkadaşlarla çekim yapıyorduk. Bu sefer oldukça motiveydim ve kameranın başına geçerek çoğu sahneyi çektim. 

Bitime birkaç çekim kala oyuncular için hazırladığım kadrajın içinde uzaktan turuncu saçlar gördüm. Kameranın lensi zoom yapmak için elverişli olduğundan arkadaşlara çaktırmadan hafif bir zoom yaptığımda uzakta Jungwoo'nun arkadaşlarıyla konuştuğunu gördüm. Saçlarını iki yana ayırmıştı ve yine üzerinde kot ceketi vardı. Sanırım beni önceden görmüş olacak ki sürekli buraya bakıyormuş gibi dönüp bana baktı. Ben de onun kameradan bana baktığını görerek ona döndüm. Gülümseyişini uzaktan göremesem de kameraya yansıyordu ve elim istemsizce kayıt tuşuna gitmişti. Ona karşılık gülümsememi görmesini umarak ben de gülümsedim ve işe dönerek çekimi tamamlamak için çalışmaya devam ettik. Birkaç saat sonra eve giderken, tam çekim sırasında bana 'iyi çalışmalar' diye bir mesaj attığını fark etmiştim. 

Aslında yaşadığım bu küçük olay bile kalbimin yerinden çıkmasına yetmişti ama bir şekilde bana yetmemeye başlıyordu. Onu bütün hafta özlemiştim. Bugün Kang Min hocanın dersine gelir diye düşünmüştüm ama gelmemişti. Mesaj atmayı bile düşünüp son anda vazgeçmiştim. Neyse ki cuma günü olduğu için artık buluşmamıza iki gün kalmıştı. Bunu düşünerek kendimi mutlu etmeye çalışıyordum. 

Dersten sonra Kang Min hoca eliyle beni yanına çağırdı. Herkes yavaş yavaş sınıftan çıkarken hocanın yanına gittim.

'Na Bi. Nasılsın bu aralar çok konuşamıyoruz.'

Hocaya gülümsedim. 'İyiyim hocam. Bilirsiniz dersler, projeler, iş başvuru araştırmaları falan derken kafam gitti sanırım.' 

Deli gibi yalan söylüyordum. Evet dersleri düşünüyordum ama düşündüğüm tek an projeksiyonun ışığının Jungwoo'nun saçlarına ve yüzüne vurduğu andı. Projeleri düşünüyordum ama aklımda sadece akşam yemeğinde projemi ona anlatırken elini çenesine koyup beni dikkatlice dinlediği an geliyordu. Başka hiçbir şey yoktu kafamda. 

'İstersen yardım edebilirim Na Bi. Bunu daha önce de konuşmuştuk. Hiç yardım istemeye ya da bir şey sormaya gelmiyorsun. Artık ben de garipsemeye başladım.'

Hocaya doğru gergin bir şekilde gülümsedim. Kang Min hoca ise hafifçe bana doğru yaklaştı.

'Aslında seninle güzel bir konu hakkında konuşmamız gerekiyor.'

maybe one day | jungwooWhere stories live. Discover now