12

138 8 4
                                    

Bölümde bir şarkı kısmı var. Orayı yazarken ilham aldığım şarkıyı ekliyorum. O kısmı okurken şarkıyı dinleyebilirsiniz :)
Umarım bölümü beğenirsiniz iyi okumalar <3






Hayatım boyunca hiç uyanmadığım bir şekilde gözlerimi açıyordum sabaha. Her şey bir ilkti benim için. Bir şeylerin başlangıcıydı ve bu başlangıç beni deliler gibi mutlu ediyordu, heyecanlı hissettiriyordu. Bir gün birbirimize kavuşacağımızı içten içe bilsem de aramızdaki karmaşa devam ettikçe içimdeki ümit de yok olmaya başlamıştı. Artık hayal kurmaktan ya da bir şeyleri ummaktan vazgeçmiştim. Jungwoo da öyleydi. Yıllardır içinde biriktirdiği, bana söylemediği onlarca hissi yaşamaktan onlarca hayali kurmaktan vazgeçmeye başlamıştı. Bunun doğru olmadığını anlamamız çok uzun zaman aldı. Aslında hatayı en çok kendimde buluyordum. Jungwoo her ne olursa olsun yanımda olmaya, elimden tutmaya hazırdı. Bunun farkındaydım. Benim belirsizliğim onu kendi içinde de istemediği yerlere sürükledi. Ben sürükledim ve bu konuda inanılmaz pişmanlık duyuyordum.

'Hayır. Tek sorumlu sen değilsin Na Bi.'

Yastığımı hafifçe yukarı kaldırmış yatak başlığına yaslanmış uzanırken parmaklarını avucumun içinde gezdiriyordu. Ben de omzu ile göğsü arasında kendime bir yer edinmiştim. Odamın penceresi açıktı ve perde ara ara üzerimize geliyordu.

'Tek sorumlu olmasam bile hatalarım fazlaydı Jungwoo.'

Hafifçe doğrulup yüzüne baktım. Saçlarım dağılmıştı. Yana doğru atıp Jungwoo'ya baktım. Avucumun içindeki elini belime doğru yaklaştırdı.

'İkimiz de bu konuda farklı düşünüyoruz demek ki. Bence artık tartışmaya gerek yok.'

Dudaklarıma tatlı bir öpücük bırakarak gülümsedi. Tekrar dudaklarıma doğru yaklaşırken saçlarına baktım ve dudağına elimi koydum. Gözlerini hafifçe devirip bana baktı. İnanılmaz tatlı gözüküyordu.

'Saçlarını neden boyadın?'

'Sensizken içimdeki karanlığı dışarı vurmak istedim.'

Gülümsemeye başladı. Ben de sahte bir gülümseme ile karşılık verdim.

'Resitalin için değil mi?'

'Evet daha iyi olacağını düşündük. Aslında boyanınca böyle daha iyi gözüktüğümü düşündüm. Sence?'

'Turuncularını özleyeceğim.'

Cümlemden sonra bir süre yüzüme ifadesiz bir şekilde baktı. Yavaş yavaş yatakta kalkıyormuş gibi yapınca şaşırdım.

'Kalk o zaman.'

'Nereye?'

'Saçımı boyatalım.'

Gülerek ve hafifçe iterek onu tekrar yatağa yatırdığımda gülümsemekten dudakları incecik olmuştu.

'Resitalden sonra.'

Kafasını sallayıp sessizce yatakta aşağı doğru kayarak göğsüme başını yasladı. Huzurlu bir insanın dudaklarından çıkabilecek mırıltılar duyuyordum ve o mırıltılar beni de huzurlu hissettiriyordu. Saat sabahın 6sıydı. Dışarıya kulağımı verdiğimde sadece guguk kuşlarını duyuyordum. Jungwoo ile neredeyse uyumamıştık. Tahminimce saat 5'e kadar evin her köşesinde kavuştuğumuz anın tadını çıkarmıştık. Altımda sadece iç çamaşırım ile kendimi Amerikan filmlerindeki kadınlar gibi hissediyordum. Jungwoo'nun da kazağı üstünde değildi. Kazağını da giyip mutfağa doğru ilerlersem tam olarak filmden çıkmış olabilirdim.

Jungwoo'ya doğru baktım. Gözleri kapalı ve uyurcasına derin nefesler alıyordu. Gözleri mümkünmüş gibi daha da çekilmişti. Soluduğu nefesi üzerimdeki ince atletin arasından hissedebiliyordum ve bu içimi titretiyordu. Saçları teninin kokusuyla bütünleşmişti. Kokusu o kadar güzeldi ki ister istemez bazen kendimi kokusunu içime çekerken buluyordum. Artık anlamıştım. Bundan dönüş yoktu benim için. Jungwoo'ya sırılsıklam aşıktım. Kirpiklerine, gülüşüne, tanrıya inanmayan bana tanrının varlığına kanıtmış gibi gelen dudaklarına... Ayrıca bundan sonra daha da aşık olacağımı biliyordum. Bana kendini daha çok açacaktı. Onu daha çok tanımamı sağlayacaktı ve ben onun vazgeçilmez yönlerini daha çok görecektim. Aylardır bunları görmemek için verdiğim bütün çabamı dün gece dudaklarına kavuştuğum an bırakmıştım ve bundan pişmanlık duymuyordum.

maybe one day | jungwooWhere stories live. Discover now