11

92 9 11
                                    

Bu bölümü okurken güzel bir şarkının eşlik etmesini istedim size. Şarkıyı dinleyerek okuyabilirsiniz. İyi okumalar...



Jungwoo ile tartıştığımız, beni onlarca kez aramasına rağmen görsem bile geri dönmekten vazgeçtiğim günden iki hafta geçmişti. O günden iki gün sonra sadece Hyerin ile konuşmuştuk. Onun dışında benimle iletişim kuran hiç kimse olmamıştı. Ben de sadece akşama kadar çalışıp geri kalan bütün zamanlarımı Yukhei ile geçirmiştim. Şimdi ise bir ayın sonunda tekrar evime dönen uçaktaydım ve kafam hiç olmadığı kadar karışıktı. Jungwoo'nun bana anlatmakta direttiği sebeplerinden dolayı büyüttüğüm öfkem geçeli çok olmuştu ama sanki artık çok başka bir noktadaydık ve bu konuda hatalı olduğumu biliyordum. Gördüğüm an olmasa da en azından sabah dönebilirdim aramalarına ama yapmadım ve onu daha kötü düşüncelerle baş başa bıraktım. Öte yandan cevap verseydim yaşayabileceğimiz tartışmaların ihtimali bile korkutuyordu. Birbirimizle konuşurken acımasız olmaya alışmıştık ama ciddi bir tartışmada birbirimize neler diyebileceğimizi düşünemiyordum. Her ne olursa olsun onu hala deli gibi seviyor ve özlüyordum. Mutlu olmasını, beraber mutlu olmayı istiyordum ama bunu nasıl yapabileceğimize dair hiçbir fikrim yoktu.

Uçak indikten sonra valizlerimi alarak dışarıya yöneldim. Etraf çok kalabalıktı. Hyerin geleceğini söylediği için etrafa bakınırken kenarda el salladığını gördüm. İnanılmaz mutlu olduğunu ve gözlerinin parladığını görmek bana teselli vermişti.

'İnanamıyorum senden bu kadar zaman bu kadar uzak kalabildiğime inanamıyorum Na Bi.'

Valizleri elimden bıraktığım gibi sımsıkı sarıldı bana. Ben de aynı şekilde karşılık verdim. En yakın arkadaşımla hiç bu kadar uzun süre ayrı kalmamıştık. Benim gibi o da büyük ihtimalle bunun yokluğu ile yaşamakta zorlanmıştı.

'Başardık ama dimi?'

Sarılmayı bırakıp sinirli bir ifadeyle bana baktı.

'Kapa çeneni. Bu daha hiçbir şey ben bilmiyorum sanki temelli gideceğini.'

Hyerin valizimin birini alıp yürümeye başladı. Ben de diğer valizimi alıp hızlı hızlı yanına gittim.

'Tamam ya daha ilk günden bunları konuşmayacağız herhalde dimi? Neler yaptın anlat bana.'

'Hiçbir şey. Okula gittim. Hala barda çalışıyorum. Filme hazırlanıyorum. Her zamanki gibi.'

Hyerin'in yüzü düşünce gerçekten onu düzeltene kadar kanser oluyordum. Durup bir süre asık suratına bakarak onu nasıl mutlu edeceğimi düşündüm. Metro ile gidişimiz zor olacağı için taksiye bindik. Taksi henüz yola çıkmışken Hyerin'e döndüm.

'Johnny nasıl?'

Hyerin gülmeye başladığında ben yokken gelişen olayları az çok anlamıştım. Zaman farkı ve ikimizin de meşgul olmasından dolayı yaşadığımız olayları bile anlatamamıştık birbirimize ve ben aralarında geçenleri deli gibi merak ediyordum. Hyerin de hevesli bir şekilde anlatmak için bana döndü.

'Sen gittikten sonra sürekli buluştuk. Daha doğrusu Johnny sürekli çalıştığım bara geldi. Ben işte  onunla çok ilgilenemiyordum ama o sürekli gelmeye devam etti. Her gece barı beraber topladık. Eve beraber gittik. Sonra bir gün yemek yemeyi teklif etti ben de kabul ettim.'

'Voov cidden bunların hiçbirini bilmiyor olmam yüreğimi dağladı.'

'Dur dur. O gece inanılmaz bir geceydi benim için. Seni arayacaktım ama...'

Hyerin bir süre durdu. Açacağı konunun beni üzeceğini biliyordu. Bir süre gözlerini kaçırıp etrafa baktı.

'Her neyse o gece güzel bir yemek yedikten sonra birlikte uzun bir yürüyüş yaptık. Bütün sahil boyunca neredeyse ayaklarımız şişene kadar yürüdük. Öyle bir yoldu ki o Na Bi... Sanki yürüdükçe bizim ilişkimiz de ilerliyor gibiydi. Yolun yarısında el ele tutuşmaya başlamıştık. Birbirimize karşı o kadar samimiydik ki bunun öylesine bir şey olmadığını biliyordum. Yol boyunca buna inandım. Konuşmaları, hikayeleri, davranışı her şeyi bu inancımı daha da kuvvetlendirdi. Yürüdükçe yakınlaştık. Birbirimize sarıldık, güzel sözler söyledik, birbirimize duygularımızı itiraf ettik. O günden beri beraberiz ve o günün hiçbir anını hayatım boyunca unutamayacağım sanırım.'

maybe one day | jungwooTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon