life: in the eyes of taehyung #2

799 119 46
                                    

Sıcak dokunuşlar ve içtiğim şarabın da etkisiyle mayışmışken, saçlarımın arasına bırakılan öpücükler, göz kapaklarımı kapatmam için sinyal yolluyordu bana. Bahçedeki sandalyelerde, ortadaki ateşin etrafında oturuyorduk. Çoğu kişi içkinin de etkisiyle sessizleşmişti. Saat de bir hayli geç olmuştu zaten. "Uykun mu geldi?" diye sordu Jimin. Benim aksime alkole daha dayanıklıydı. Aramızda en ayık olan oydu. "Birazcık." dedim ancak yalandı, gayet de uykum gelmişti.

"Gel odamıza çıkalım." Belimden kavradı ve diğerlerine iyi geceler diledikten sonra odamıza yürümeye başladık. Merdivenlerden çıkarken, sol tarafımızda kalan balkonda dikilen Jungkook'u fark ettim. Yanımızdan erken ayrılmıştı. Onunla gidip konuşmak istiyordum aslında ama o anlık bu düşünceyi rafa kaldırdım. Koridorun sonundaki odamızın kapısını aralayarak içeri girdik. Büyük bir evdi ve bu boş odayı Jimin ve ben kapmıştık hemen.  Kalanlardan bazıları bir odayı üç kişi olacak şekilde paylaşıyor, ya da isteyen salonda yatıyordu.

Jimin yatağa oturmama yardımcı olduktan sonra üstünü değiştirdi, ardından da hızlıca yatağa kuruldu. Ancak ben yatmak yerine üzerine eğildim ve dudaklarından bir öpücük çaldım. "Hemen geliyorum."

"Nereye?"

"Jungkook ile konuşacağım, hemen dönerim."

Gözlerime baktı sadece, bir tepki vermedi. Neden diye sormak istediğini çok iyi biliyordum ama yapmadı. Güzel, kahverengi gözleri gözlerimde dolaştı sadece. Uzanıp kalın dudaklarını bir kez daha öptüm. Bir eli yanağıma yerleşti ve öpücüğü daha uzun tutmamızı sağladı. Ayrıldıktan sonra ayaklandım ve odadan çıktıktan sonra kapıyı ardımdan kapattım.

Duvarlarda garip tabloların asılı olduğu koridoru geçtim ve cam balkon kapısını aralayarak Jungkook'un yanına ilerledim. "Kook? Ne yapıyorsun burada?"

"Hiç, uyuyamadım."

"Benimle konuşmak istediğini söylemiştin." dedim birkaç saat öncesine atıfta bulunarak. Baygın bakışlarını bana çevirdi. Sarhoşu, iki kadeh şarapla sarhoş olabilme kapasitesine sahipti ve bu akşam haddinden fazla içmişti. İki adım uzağında durmama rağmen içkinin kokusunu alabiliyordum.

"Neden hyung?" dedi. Bana hyung demesi hala garip geliyordu, ondan bir yaş büyük sayılırdım, ona rağmen aynı sınıftaydık lisedeyken. "Neden Jimin?" diyerek devamını getirdi.

"Kook bak sarhoşsun-"

"Değilim sarhoş falan, iyiyim ben."

"Jungkook, bunu daha önce konuştuk. Lütfen bunu kendin için de benim için de daha zor bir hale getirme."

Garip bir gülümseme geçti yüzünden. "Senin için zor mu gerçekten? Hava sana hoş, sevdiğin kişi hislerine karşılık veriyor. Ben burda darmadumanım."

Sinirlenme, Taehyung. Sadece sarhoş, sadece sarhoş, sadece sarhoş...

"En yakın arkadaşım elimden kayıp gidiyor, ne kadar acı verici biliyor musun?"

"Hiçbir zaman en yakın arkadaşın olmadım."

İkimiz de sinirlenmeye başlıyorduk ve kötü olan tarafı ise onun kafasının yerinde olmamasıydı. İçkinin de etkisiyle ben de sinirleniyordum, hem de sakin kalmam gerekirken.

"Ah, öyle mi? Bunca geçirdiğimiz zaman, hislerine karşılık vermeyince silinip gitti mi yani?"

"Hislerimi içimde tutamıyorum hyung, sıkıntı bu anladın mı? Sen Jimin'e olan aşkını gelip bana anlatırken, ben seni sana nasıl anlatabilirdim?"

Sıkıntıyla ellerimi saçlarımın arasından geçirdim. "Hayat devam ediyor, Goo. Yapabileceğim hiçbir şey yok. Seni zorla sevmemi bekleme."

"Senden hiçbir şey beklemiyorum."

"O zaman ne istiyorsun benden tanrı aşkına?"

"Ben o kadar yetersiz hissediyorum ki... Sanki kazanamayacağımı bildiğim bir yarıştayım ama sonuç çoktan belli."

"Jungkook, saçmalamayı kes artık. Yetetsiz falan değilsin ya da sorun başka bir şey değil. Seni istediğin gibi sevecek biri vardır ama o ben değilim. Anladın mı? Aşk böyle bir şey değil."

Gözünden bir yaş aktı. Sinirli olmasam, sinirden ellerim titremese göz yaşını silerdim, ağlamamasını söylerdim ama yapmadım.

"Bilmiyorum, ne olacak bilmiyorum." dedi sonra da.

"Beni arkadaşlığımızı bitirmek zorunda bırakma."

Bu sırada hiç beklemediğim bir şey oldu. Jungkook, beni öptü. Çok kısa bir temastı, neredeyse hissetmemiştim bile. Yine de onu kendimden sertçe ittirdim. Sabah olanları hatırlarsa çok pis pişman olacaktı, bunu da biliyordum.

"Sarhoşsun, git." dedim sert bir tonla.  Sustu. "Git dedim Jungkook, bir süre konuşma benimle. Git."

O gitmeden kapıyı sertçe açıp oradan çıktım. Onunla konuşmaya gittiğime pişman olmuştum. Elimin tersiyle dudaklarımı sildim. Bunu yaptığına hala inanamıyordum.

Odamızın kapısını açıp arkamdan sessiz olmaya çalışarak kapattım. Jimin'in uyuyor olup olmadığına bakmamıştım bile. Sadece yatağın benim olan kısmına oturdum ve sinirden titreyen ellerimin arasına aldım başımı. Sinirlenince sakinleşemiyordum ve bunda kesinlikle içkinin de etkisi vardı bu sefer. Ben düşüncelerim ile baş başayken Jimin yavaşça kalktı ve tam önüme çöktü. Ellerini dizlerime yerleştirerek usulca yüzüme baktı. "Taehyung? İyi misin bir tanem?" Başımı iki yana salladım. Ellerini ellerimin üstüne yerleştirerek biraz daha yaklaştı. "Ne oldu? Kavga mı ettiniz?"

Sorusunu cevaplamak yerine ellerimi tutup aşağı indirmesine izin verdim. "Öper misin beni?"

"Huh?" Tam şu anda böyle bir şey beklemiyordu belli ki.

"Öp beni, lütfen."

Hafifçe yükseldi ve dudaklarımı hafifçe öptü. Bu temas benim için yeterli değildi. Belinden tutarak kucağıma çektim. Şimdi bacakları iki yanımdan sarkıyordu ve kolları boynuma dolanmıştı. Bir kez daha ıslak bir öpücük bıraktı dudaklarıma. Kollarımı beline sardım. Alnına yasladım alnımı. Kokusunu derince içime çektim. Anlam veremiyordu bu halime, biliyordum. Boş bakıyordu gözleri ama halimizden de memnun gibiydi. "Çok seviyorum, seni çok seviyorum." diye fısıldadım.

"Ben de seni çok seviyorum bebeğim ama ne oldu birde-"

"Seni o kadar çok seviyorum ki Jimin, tanrım..." Yüzümü boynuna gömdüm ve birkaç öpücük kondurdum. Sonrasında ise göz yaşlarımın akmasına engel olamadım. Sinirden ağlıyordum belki de, emin değilim. Dediğim gibi, içki beni sandığımdan daha çok çarpmıştı.

Yüzümü hafifçe uzaklaştırdı kendinden. "Hey, iyi misin, neden ağlıyorsun?" Yanağıma akan yaşları sildi elinin tersiyle. Başımı iki yana salladım. "Yok bir şeyim."

Bakışları iki gözümde gidip geldi. "Bana anlatmadığın bir şey mi var?" dedi yumuşak bir sesle. "Bir problem mi var aranızda? Eğer konuşmak istersen dinlerim, biliyorsun."

"Sabah konuşsak, hm? Uyumak istiyorum."

"Tamam," dedi ve yanağıma uzun bir öpücük bıraktı. "Uyuyalım." Böyle durumlarda ağırdan alıyordu ve gerçekten bir noktada sakinleştirmişti beni. Daha önce de küçük bir kavga etmiştik ve suçlu olan ben olmama rağmen yine ağırdan alan oydu. Çabuk sinirlenen ve parlayan biri değildi benim aksime.

Birlikte yatağa yerleştik ve kollarımı Jimin'in beline dolayarak kendime çektim. "İyi geceler." diye fısıldadım. Kokusunu çok yakından hissedebiliyordum, huzur vericiydi.

"İyi geceler güzelim," dedi. "Seni bu kadar üzen ne bilmiyorum ama sabah her şey daha güzel olacak, güven bana. Güzelce uyu, seni seviyorum."

i wish i were heather Where stories live. Discover now