bölüm 43

13.9K 798 180
                                    

Anahtarı çantamın içinden zor uğraşlarla bulup çıkardığımda elimden alıp kapıyı açtı.

"Kaç kere kilitledin be kızım. Bankanın gizli deposunu mı soyuyoruz eve mi giriyoruz belli değil" içeri geçerken söylendim.

"Ne yapayım. Ya hırsız falan girerse. Zaten sayende gecenin köründe çıktım dışarı" benimle birlikte ićeri geçip güldü.

"Ama sürpriz yaptım. Güzel olmadı mı" aklıma yaptıkları geldiğinde gülümsedim.

"Oldu. Oldu da o mektubu kısa ve gaddarca yazsaydın daha az ağlardım" dedim koltuğa ilerlerken. Çantamı koltuğun yanına bıraktım. Yavaşça bana döndü.

"Niye. Gaddarca yazsaydım gelmezdin. Hem" biraz daha bana yaklaştı. Elini yanağıma değdirdi.

"Özlemedin mi. Kokumu, gözlerimi, yüzümü, adını seslenişimi" gözlerimi kaçırdığımda güldü.

"Ben özledim. Sesini. Kokunu. Yeşillerini. Yüzünü. Karşılık verme çabanı" yüzümün kızardığını gördüğünde şaşkınlıkla yüzüme baktı.

"Utandın mı bana mı öyle geliyor" oflayıp onu iteklediğimde kaşlarını çattı.

"Bittin sen" hızla ayağı kalktım.

"Kaçmaya çalışman gerekmiyor mu" telaşla merdivenden yukarı çıktığımda gülerek peşimden geldi. odama girip kapıyı kapatmaya çalışsam da içeri girdi, yanlış bir hareket yaptığımda sırt üstü yatağa düştüm. fırsatı fırsat bilip beni gıdıkladığında kahkahalarla gülmeye başladım. o da yanış bir hareket yaptığında üstüme düştü. yüzümüz birbirine çok yakındı, bedenlerimiz tam anlamıyla birbirine yapışıktı. 

"özledim be ece" diye mırıldanıp yüzünü yüzüme biraz daha yaklaştırdı.

"çok özledim" aniden dudağıma yapıştı...

hayatımda ne yapmışsalar yapmışlar ve yer edinmeyi başarmışlardı. artık ben o küçük kız değildim. büyümüştüm. yaşamın uzun olması değil de iyi olması gerektiğini öğrenmiştim. hayatımın sonuna doğru "keşke" demek yerine "iyi ki" demenin daha iyi olacağını anlamıştım. geç de olsa farkına varmıştım. yaptığım en iyi aptallık o mikrafonu yanlışlıkla açık bırakmaktı. iyi ki mikrafonu yanlışlıkla açık bırakmıştım. eğer bırakmasaydım, onlarla tanışamazdım. Kurtarılamazdım. O adamın şiddetinden, para karşılığı satılmaktan. İstediğim kişinin yanındaydım. Bu beni mutlu ediyordu. Onun yanında huzurluydum. Güvendeydim ve mutluydum. Hiç olmadığım kadar...

****************

Yattığım yerde doğrulduğumda uyuyan uluay kıpırdandı. Sabah sekizdi ve benim uykum kaçmıştı. Kıpırdanıp yataktan inmeye çalıştığımda uluay elimi tuttu.

"Güzelim. Bir şey mi oldu" başımı iki yana salladım.

"Uykum kaçtı. Su alıcam" doğrulup söylendi.

"Ben getiririm" kaşlarımı çattım.

"Hayır ben alırım" yine itiraz etti.

"Ben getireyim işte" niye bu kadar ısrar ediyordu ki.

"Gerek yok ben alırım" bıraktığı elimi geri tuttu.

"Ece. Daha önce böyle bir şey yaşamadığın için farklı hissedebilirsin" dert ettiği konu bu muydu yani. Oflayıp bıkkınca konuştum.

"Ama hissetmiyorum. Evden kaçmayacağım su alacağım sadece" verdiğim tepkiye şaşırmışçasına bakıp başını yukarı aşağı salladı.

"Tamam. Tamam güzelim nasıl istersen" yataktan kalkıp üzerimdeki tavşanlı pijamalarımı düzelttim ve merdivenlerden aşağı indim. Mutfağa girip suyu aldım kapıdan bir tıkırtı sesi mi gelmişti. İyi duyup duymadığıma emin bile değilken telaş yapmalı mıydım. Bilmiyordum. Bileğimdeki tokayla saçımı tepeden dağınık bir topuz yaptıktan sonra bardağı elime aldım. Kapı yavaşça açıldı ve burak kafasını kapıdan içeri getirip etrafa bakındı. Bunun burada ne işi vardı. Bardağı bıraktığımda beni fark etti.

"Burak senin ne işin var burada" üzerimdeki pijamalara bakındı. Ve gülümsedi.

"Asıl senin ne işin var burada, uluayın yanında olman gerek miyor mu" kaşlarımı çattım.

"Onun yanındaydım, su almaya geldim de niye onun yanında olmam gerekiyormuş" kapı ardına kadar açıldı ve içeri sendeleyerek ve bağırarak ege girdi.

"Ben mutlu değilsem. Kimse mutlu olamayacak lan" burak ona vurduğunda yere düştü.

"Bırakın ben de yerle mutlu olayım" uluay kapıdan dışarı çıktı. Üzerindeki alel acele giydiği beyaz tişörtü düzeltmeye çalışıyordu.

"Ne işiniz var lan burada" ege yerden sendeleyerek kalktı.

"Abi vallahi çok uğraştım gelmemek için ama öküz gibi içmiş. Kafa kalmamış uçmuş. Dolunaydan beter. Ayıltmaya çalışıyorum ayılmadı ne yapayım ben. Bir tek sen ayıltıyorsun bunu" konuyu her defasında nasıl bana getiriyordu.

"Benden beter olması iyi değilmi. Bak bir de o kadar dalga geçtiniz benle yarım bardakla sarhoş olmuş diye. Ne oldu" uluay aşağı inip egeyi iki yakasından tuttu.

"Bu gün olacak iş miydi lan. Neydi aciliyetin" ege elini havaya kaldırdı.

"Affetmiyor ya. Lanet olası karı affetmiyor" buradaki "karı" aylin oluyordu. Uluay onu itekleyip koltuğa oturmasını sağladı.

"Ece çık uyu sabahın körü" başımı iki yana salladım.

"O zaman Kalk kahve ya-" burak tereddürle uluaya baktıktan sonra "a" harfini uzatarak elini havaya kaldırdı

"Yapmadan önce otur çünkü ben bu salağa kahve yapacağım" ayağı kalkıp mutfağa geçti.

"Burak kahveyle düzelmez bu salak soğuk su var dolapta getir dökelim üstüne" bu kez dolaba ilerleyip şişeyi aldı ve yanımıza geldi.

"Dökün lan. Beni aşkım yakıyor sönerim biraz dök- noluyo lan" ben su dökülen koltuğa üzülürken ege etrafına bakındı.

"Niye buradayım ben" uluay hafifçe öne eğildi.

"Aynı soruyu ben de soruyorum ege. Niye buradasın, niye o kadar içtin. Hadi içeceksin bekleyemedin mi bir gün" tereddütle ikimize baktı.

"Lanet olsun ben mi geldim sizin yanınıza. İki kişinin arasına girmiş gibi oldum-" devam etmesine izin vermeden konuştu.

"Bizim aramıza giremezsin de ne oldu o kadar içecek" omuzunu silkti.

"Bir şey olmadı" ayağı kalkıp merdivenlere ilerledi. Yukarı çıkarken bağırdı.

"Havlular senin odandaydı değil mi" uluayla birbirimize telaşla bakıp çığırdık.

"Odaya girme" aynı anda söylediğimiz şeyde kaşlarını çattı.

"Daha önce dolumayın odasını en saçma haliyle gördüm. Dağınık olabilir yani" burak gülerek bağırdı.

"Dağınıklığından değil ege. Girme diyorsalar girme" ege kaşlarını daha çok çattığında aynı anda ayağı kalktık.

"Ben getiririm"

"Ben getiririm" aynı anda söylediğimiz şeyle birbirimize baktık. Merdivene ilerlediğimde kolumu tuttu.

"Sen oturuyorsun ben getiriyorum" başımı iki yana salladım.

"Hayır ben getiririm" elini havaya kaldırdı.

"Ece, otur koltuğa ben getireyim işte uzatma. Eğer yukarı çıkacaksan çık uyu. Ben bu salağa havlu verip göndereyim." Telefonun alarmı çaldığında ona döndüm.

"Ne alarmı bu" oflayıp alarmı kapattı ve koltuğa attı.

"Okul." Koltuğa oturdum. Okula gidecek zaman mıydı....

OYUN (Tamamlandı)Where stories live. Discover now