bölüm 39

13K 820 22
                                    

ellerimi iki yana açıp elime telefonumu aldım.

"geçen günlerde bana mesaj attı ama üstüne yüzlerce mesaj geldiği için şimdi onu bulmam çok uzun sürer. mesajda şunlar yazıyordu. -eninde sonunda yanıma geleceksin demiştim dolunay. Bu dediğimden sonra o çocuktan ayrılıp ayrılmamak senin elinde. Eğer ondan ayrılmazsan şiddet gördüğünü o çok değerli annene söylerim. Ne denli yıkılacağını sen düşün. Yanıma gelmek istersen kapım sana her zaman açık. Gelmeyebilirsin ama en azından o çocuktan ayrıl. Ve emin ol. Ayrılmazsan haberim olur" sözümü keip konuştu.

"yani şiddet gördüğünden annenin haberi yok. sana bakan annenin" başımı iki yana salladım.

"e söyleseydin sana yardım edebilirdi" kaşlarımı hayır anlamında havaya kaldırdım.

"kurulu bir düzenleri vardı, benim onları bozmaya hakkım yok. hem yardım edemezdi. ortada boş boş kalırdık. ama önemli olan bu değil. şu an onlardan kurtuldum" yine sözümü kesti.

"şimdilik kurtuldun. gelecek yaz ne olacak. senin peşine düşecekler ve uluayın yanında olamdığını anlayacaklar. o zaman ne yapacaksın" kıpırdanıp konuştum.

"onu o zamana düşünürüz. asıl konuşacağımız şey bana gelen bu mesaj, sence dediğini yapar mı" ellerini iki yana açtı.

"yani dolunay. kadını tanımıyorsun, ne yapar, arkasındaki yardım nedir ya da bunları geçtim nasıl biri olduğunu bile bilmiyorsun" kendimi geri attım.

"o zaman risk almaya gerek yok" benim gibi sırt üstü uzandı.

"hayır. asıl risk almaya gerek var. sen uluayı seviyor musun." yüzüm ısınırken başımı yukarı aşağı salladım.

"onun için en sevdiğin şeyden vaz geçebilir misin" en sevdiğim şey şarkı söylemekti ve tereddüt etmeden bundan vaz geçebilirdim.

"evet" diye mırıldandığımda heyecanla konuştum.

"o zaman ne olacağını umursamadan sevdiğin adamın peşinden koşmalısın ki koşmana gerek kalacağını zannetmiyorum. tek bir kelimenle sana olan aşkı katlanıyor" tereddütle ofladım.

"anlamıyorsun" bir kez daha sözümü kesti.

"neyi anlamıyorum. sevgi fedakarlık gerektirir dolunay. sevgi arkanda bir şeyler bırakmak gerektirir. ne olacağını umursamadan" bu kez ben sözünü kestim

"biz ona bencilce diyoruz" hırsla konuşmaya devam etti.

"bencilce. evet bencilce. lanet olsun ne boktan bir şeyse hem kendini düşünmene, hem de kendini düşünmeden sevdiğin kişiyi düşünmene neden oluyor." doğrulup bağırdım.

"düşünmüyorum ya. ne kendimi ne de karşımdakini düşünmüyorum. sadist, manyak, aptal bir asosyalin tekiyim ve kimseyi düşünmüyorum. yürü gidiyoruz" merakla peşimden ayağı kalktı.

"nereye gidiyoruz delirdin mi yağmur yağıyor" çatıya çıkabileceğimiz depo gibi olan odaya girip kenardaki merdiveni aldım ve çatıya açılan deliği yukarı ittirdim. 

"çocukken yapmayı en çok sevdiğim şeyi yapacağız" yağmur damlaları elime düşerken merdivenden yukarı çıkıp kenarı oturdum. benimle aynı şeyi yaptığında güldüm.

"düşünsene buraya intihar etmek için geldiğimizi" ellerini teslim olurcasına havaya kaldırdı.

"önden ben giderdim. sen atlamadan tutardım seni. eğer biri önce ölecekse bu sen değil ben olurdum. Yerimi kaptırmam" ona döndüm. Şimdiden sırılsıklam olmuştuk ve üzerimizdeki pijamalarla donacağımız kesindi.

"Niye" omuzunu silkti.

"Üç senedir peşinde koştuğum. Bir zamanlar en yakın arkadaşım olan adam. Geçen seneden beri yüzüme bakmaya tereddüt ediyor" dedi titreyen sesiyle. Yüzümü havaya döndüm ve düşen yağmur damlalarının yüzüme çarpmasına izin verdim.

"Yağmur yağarken burada durmanın en sevdiğin tarafı ne biliyor musun" göz ucuyla bana baktı.

"Ne" iç çekip güldüm.

"Ne kadar ağlarsan ağla göz yaşın belli olmadan yağmurla karışıyor. Bir de çok tehlikeli" elinin kaymasıyla onu hızla tuttum.

"Arkadaş katili olmak istemiyorum" gülüp evin içine girdiğinde arkasından merdivenden inip açılan deliği geri kapattım.ikimiz de aynı anda saçlarımızın suyunu sıktığımızda güldük.

"sana da mı uzaylı gibi baktılar" gülüp başımı yukarı aşağı salladım.

"benden daha yakın olduğunuz kesin" omuzuna vurdum.

"aylin saçmalama, üç senelik arkadaşsınız ben geleli daha yedi ay falan oldu" odama ilerleyip dolabı açtı ve iki takım pijama çıkartıp birini suratıma fırlattı. 

"ama öyle, en azından egeyle daha yakınsınız. ben kendi şanımı aptallığımla mahvettim" sinirle kaşlarımı çattım. 

"hey. sen dememiş miydi aşk cesaret ister diye" başını iki yana salladı.

"dememiştim" gururla duruşumu dikleştirdim.

"evet dememiştin. çünkü onu ben dedim. sen egenin karşısına geçip ne dedin bir anlatsana" dudağının bir kenarı hafifçe yukarı kıvrıldı.

"bir şey demedim" kaşlarımı çattım.

"nasıl yani, kelimelere ihtiyaç duymadan gözlerle mi anlaştınız" çekingen bir tavırla güldü.

"yok, öyle olmadı. bir gün yine içmiştim, sonra bu benle bana bir şey olmasın diye gelmiş. ben de dudağına yapışmışım" benden böyle bir cesaret asla olamazdı.

"ilkimi beni sevmeyen ve asla sevmeyecek olan bir adamla harcamışım" omuzuna yavaşça vurdum.

"öyle söyleme be aylin. ben onun seni sevdiğine eminim. bir de benle dalga geçiyordun bak ne oldu benim yaşımdaymışsın" elini susmam için havaya kaldırdı.

"ama sen buraktan duyduğuma göre sadece iki kere öpüşmüşsün" yüzüm kızarırken başımı iki yana salladım.

"iki değil" güldü.

"kaç" bu kez ben elimi susması için havaya kaldırdım.

"e sen kaç kere öpüştün ki. yani bir kere onunlaysa" oflayıp etrafa bakındı.

"egeyi kıskandırmak için neredeyse önüme her çıkanla" telefonuma gelen bildirim sesiyle elime aldığımda gördüğüm şey beni şoka uğratmıştı. ekranda kocaman harflerle oyundan gelen bir mesaj vardı.

bilinmeyenler gurubundan çıkarıldınız yazıyordu. ağızım bir karış açık kalmışken aylin şaşkınlıkla telefonuna bakıyordu.

"okuldan ayrılmışlar" bu kez ben mırıldandım.

"oyundaki guruptan beni çıkartmışlar" telaşla onları aramaya çalıştığımda aranmadığını gördüm. ikimiz de aynı şey için uğraşıyorduk. Korkuyla birbirimize döndük.

"Engellemişler" aynı anda geri atıldık.

"Depresyon?" Dedim soru sorarcasına. Başını yukarı aşağı salladı.

"Depresyon"...

OYUN (Tamamlandı)Where stories live. Discover now