bölüm 37

13K 823 59
                                    

"aptal kız" dedim göz yaşlarımın arasından çikolata yerken. benimle aynı pikeye sarılmış, o da çikolata yerken ağlıyordu. üzerine tavşanlı şortlu pijamalarımdan birini versem de ona daha kısa olmuştu. ikimiz de aynı şeyleri giyiyorduk.

"o aptal kızsa sen daha aptal bir kızsın" dediği şeyle ona döndüm.

"diyene bak" elini susmam için havaya kaldırdı.

"sen onun yanında olabilirsin, benim şansım yok" bilseydi benim de şansımın olmadığını, o zaman böyle söylemezdi.

"bak ne diyeceğim" dediğimde bana döndü.

"ikimiz de çok aptal kızlarız" elini havaya kaldırıp vurmam için işaret yaptı. vurduğumda güldü. 

"aptal kızlar. bu biraz kötü kız hikayesi gibi olmadı mı ya. her gün barlarda gezen. açıkcası şu halimle kendimi onlara pek benzetemiyorum" gülüp koluna vurdum. içerisi havasızdı ve biz perdeleri kapamış, dışarı çıkmayarak bir haftadır böyle duruyorduk. 

"pijamalarıma laf etme" iki elini de havaya kaldırdı.

"konu pijamalar olunca senden korkuyorum" güldüğümde kapıdan bir takırtı sesi duyuldu. hızla ayağı kalktım. kilitliydi ama belli de olmazdı.

"aylin. mutfaktan bıçak getirsene" tedirginlikle sordu.

"neden" filimi kapattığımda gelen tıkırtı sesini duydu

"hırsız mıdır" omuzumu silktim.

"ya öyleyse, risk almaya değer mi" mutfağa ilerlerken sordu

"eğer hırsız falansa onu öldürecek misin" ellerimi iki yana açtım.

"ne yapayım, bırakayım da öldürsün mü bizi" bıçağı alıp bana baktı.

"bu olur mu" hırsla konuştum.

"seri katil değilim insan öldürmedim hiç" hızla yanıma geldi.

"öldürmesen bari. sonra katil olursun da hapise atılırsın falan olmaz" yavaşça kapıya ilerlerken söylendim.

"oldu. bırakayım bizi öldürsün" kapı yavaşça açıldı ve burak kafasını içeri soktu.

"aptallar hırsızda anahtarın ne işi var. uğraşır mı adam. oha havasız yaşayan ilk kişilersiniz bu ne böyle" bağırarak söylediği şeyle yüzümü buruşturdum. 

"aylini de kaybettik ege. ona da tavşanlı pijamaları bulaştırmış" resmen çığırarak içeri girip izldiğimiz filme. yerdeki çikolata paketlerine. göz yaşlarımızı sildiğimiz peçetelere ve kapalı perdelere baktı. ege içeri girip öksürdüğünde kaşlarımı çattım. kapıyı ardına kadar açık bırakmış ve içeri havanın girmesini sağlamıştı. ikisi de perdeleri açarken söylendi.

"bu ne ya. bir de ben üçümüze pis derdim. sümüklüler" ikimizin de umurunda değilmişçesine oturduk. filmi açıp izlemeye devam ettiğimizde burak ellerini iki yana açtı.

"hiç de umurlarında değil. ha ben anladım sizi. depresyon modu bu" dedi yanımıza gelirken. 

"hadi dolunayı anladım. kendi aptallığına ağlıyor depresyonda, uluay desen evde ruh gibi gezip duruyor. onların ikisi de aptal. onlar aptal da sana ne oluyor be aylin, kim üzdü seni" dedi şakasına. aylinin göz ucuyla egeye baktığını fark ettim. ege de ona baktı ve birbirlerine baktıkları anda gözlerini kaçırdılar.

"kimse üzmedi burak saçmalama" etraftaki pisliğe bakıp söylenmeye devam ettiğinde onu susturdum.

"burak.  bu pislikten kurtulmamız gerektiğini mi düşünüyorsun" ellerini iki yana açıp başını yukarı aşağı salladı.

"iyi. biz de öyle istiyoruz şimdi topla şunları be" omuzuna desteklercesine vurdum.

"hadi lan topla şunları" geri çekilip sabır dilercesine omuzlarını hareket ettirdi. sinirle mutfağa gidip iğrenerek bağırdı.

"yıkayın şunları tabaklar küflenecek ya iğrençsiniz. kim bilir çöp" sözünü kesip telaşla bağırdık.

"çöpe bakma. sakın" gülerek bağırdı.

"iyi de neden" bu kez aylin çığırdı.

"çünkü çöpün kapağını açarsan üzerine çığ düşer" kahkaha atıp konuştu.

"belli oluyor, çöpün olduğu dolabın kapağını bantla kapatmaya çalışmışsınız. ne zamana kadar duracak onlar" sinirle bağırdım.

"o dolabın kapağını açarsan sen temizlersin" o da bağırdı.

"temizleyeceğim. önce dolabı sonra sizi. saça başa bak. yangın çıksa dışarı çıkamayacak haldesiniz" sinirden kudururken bağırdım.

"kusura bakma da burak sana mı kaldı bizim saçımız başımız. hem bir yere gideceğimiz yok ne diye saçımızı başımızı düzeltelim" burnumu tıkadığı belli olan bir ses tonuyla konuştu.

"gideceğiz. azıcık insan içine çıkın. hem ayline koca adayı bulacağız" ege hızla ve sinirle konuştu.

"Burak. Koca adayı falan ne oluyor sana, önce kendine birini bul, aylin sonraya kalsın. Hem gideceksek böyle gelsin, güzel bu haliyle" aylinin yüzünün yavaşça kızardığını gördüğümde gülümsememe engel olamadım. bana bakıp yukarı çıkmamızı işaret ettiğinde ayağı kalktım. 

"madem bu evi temizleyeceğiz. o zaman herkesin bir işin ucundan tutması lazım. aylin, hadi çıkalım üst kata bakalım" merdivenlerden çıktığımda hızla peşimden geldi. evin diğer yerleri gibi havasız olan odama girdiğimizde kapıyı kapattım. şaşkınlıkla bana baktı.

"dolunay, dediğini sen de duydun mu. ben delirmedim değil mi, dedi. dedi değil mi. bir şey desene" gülüp başımı yukarı aşağı salladım.

"duydum duydum. ama ben ne dedim sana. bak pembe mutluluk getirir demedim mi. bir de bana diyorsun kızardın diye. şu haline bak" ellerini iki yana açtı.

"e ne yapayım ben şimdi" gülüp başımı iki yana salladım.

"sadece bir kişiyle sevgili gibi bir şey oldum. bunu soracağın kişi ben değilim" yatağa oturup bana baktı.

"sence beni seviyor mu" omuzumu silktim ve duvara yaslandım.

"o işlerden pek anlamam ama bence seni kıskanıyorsa evet. seviyor"...

OYUN (Tamamlandı)Where stories live. Discover now