BÖLÜM 38 ⚜ YARA BANDI

Start from the beginning
                                    

Sehnsucht.

Dün olanları unutmayacaktım. Zihnime öyle bir kazınmıştı ki Mirza Korkmaz, hep orada kalacağından adım gibi emindim. Aklımda da, kalbimde de, ruhumda da... Ne olursa olsun. Ne yaşanırsa yaşansın hep yan yana olacağımıza inanıyordum. Abimin dediği gibi olmayacaktık, bizim elimizi kolumuzu bağlayan bir Deniz yoktu. Onun yerine bir sürü tehlikeli insanla karşı karşıyaydık ama direniyorduk. Şimdi o direnişte bir bütün olarak savaşacaktık.

Camı örtüp odadan çıktım. Aslında Mirza'yla konuşmak istiyordum ama yan odadan gelen seslerle adımlarımı oraya yönelttim.

İçeri girdiğimde Fuat, Can'a çorba içiriyordu. O anı görmek aklıma Deniz'i getirdi. Onu özlemiştim. Gün içerisinde bana teyze diye bağırılmasına bu kadar kolay alışacağımı tahmin etmezdim ama şu an içimdeki büyük bir boşluk vardı. Düşündükçe daha da üzülüyordum, acaba ne haldeydi? Gelmeyeceğimi anladığında ne kadar üzülmüştü kim bilir? Ona tutmayacağım sözleri vermeyeceğime dair bir söz vermiş, bu verdiğim sözü de tutamamıştım. Kendimi silkeleyip bıkkın bir yüz ifadesiyle kaşığı Can'a tutan Fuat'a ve bu durumdan keyif alan Can'a odaklandım. Kim bilir yine ne yapıp sinirlendirmişti onu?

"Günaydın." dediğimde Fuat "Günaydın." diye cevap verdi.

"Nasılsın Can?" deyip ben de yatakta Fuat'ın oturmadığı tarafa oturdum. Mirza burada değildi.

Fuat cevap verince başımı ona çevirdim. "Bir şeyi yok ya, hayvan gibi kendisi."

Can'ın yüzü Mirza'nın yüzünden daha beterdi. Gözünün biri tamamen kapanmış, aynı taraftaki kaşı patlamış, yüzünün çeşitli yerlerinde kabuk tutan yaralar mevcuttu. Mirza, Rıfat'ın peşinden koşmaya gittiğinde tabariler çıkmadan önce adamların hepsi Can'a yüklenmişti, çok ağır tekmeler yediğini görmüştüm. Kemikleri zarar gördüğü için dinlenmesi gerekiyordu ama şimdiden toparlamış gibiydi.

Kaşlarını muzipçe kıvırıp "İyi bilir o." dediğinde iyi olduğunu anladım. Moraller yerindeydi. Bu şekilde her türlü işin üstesinden gelebilirdik. "Sen nasılsın?"

Omuzlarımı kaldırıp "Benim bir şeyim yok." dediğimde Fuat başını iki yana sallayıp güldü.

"Olur mu hiç?"

Şu an önemli olan ben değildim. Aklımın bir köşesinde düşündüğüm soruyu gündeme getirdim. "Şimdi biz, iyi güzel iki gecedir buradayız ve hala bir şey olmadı ama Hasan'a güvenip burada kalmaya devam edecek miyiz?"

Fuat "Hasan'ın size ihtiyacı var. Adamlarını tabarilerin arasına soktu sizi kurtarmak için. Bence Rıfat konusunda koruyacak, yani burada güvendeyiz ama diğer türlü bilemiyorum." deyip başparmağıyla odanın etrafını gösterir gibi bir daire çizip gözlerini tavana çevirdi.

Bizi gözetliyordu!

"O da güvenmiyor bize. Biz de ona... Tarık ilk fırsatta buraya gelir. O zamana kadar bekleyelim. En başından beri amacımız buydu zaten." Aniden o kadar rahatsız hissetmeye başlamıştım ki, yine de durumu kabullendim. Hoş kabullenmesem ne olacaktı sanki? Can iyileşene kadar buradan hareket edemezdik. Kendimi incecik bir ipin üzerinde, parmak ucunda dengemi korumaya çalışıyor gibi hissediyordum. Aşağıda denize açılan bir uçurum vardı. Şu bekleyişimizde içimi sinmeyen çok şey vardı ama bu yola çıkmıştık bir kere. Geri dönmek en başa dönmek demekti, bu kadar yol geldikten sonra en başa döneceğimize yanlış yoldan sapıp doğrusunu bulmak daha mantıklı geliyordu.

Fuat, Can'a tekrar kaşığı uzattı. "Mirza nerede?" diye sordum.

"En son bodruma inmişti. Kameraları kontrol ediyor."

Yedi Saniye Virüsü | TAMAMLANDIWhere stories live. Discover now