5/43

114 12 9
                                    

Annem yürürken topuklu terliklerinin parkede çıkardığı ses kulaklarımı tırmalıyor ve attığı her adımda sinir hücrelerime bir uyaran gönderip beni biraz daha çileden çıkartıyordu.

Pili bitmiş bir saatin akrep ve yelkovanı nasıl sürekli aynı konumda duruyorsa benim düşüncelerim de öyle tek bir noktada takılı kalmıştı. Z, hep aradığım şansı altın tepside önüme sunmuştu ama ben üç aylık bebeğin bile dile gelip konuşacağı durumda, Buda heykeliymişçesine, olduğum yerde durmaktan başka bir şey yapmamıştım. O gittikten sonra da bin beş yüz yıllık Bamiyan Budaları gibi yıkılmıştım tabii. Budalar ortalığı toz duman içine katmış, ben de ruhumu kum fırtınasının ortasına bırakmıştım. Beni mahveden Taliban gibi bir dış güç değildi ama, kendimdim.

Benliğime karşı öyle bir hayal kırıklığı duyuyordum ki çılgınca çalışan beynim bile bu durumu anlatmak için herhangi bir benzetme türetemiyordu.

Ben hiç kimseydim. Görünmez kadın Susan Storm'dan bile daha görünmezdim.

Küçüklüğümden beri değişmeyen tek şey, kendine kurduğu evrende oyalanan ve bulduğu çeşitli kaçış yollarıyla benliğini etraftan soyutlayan zihnimdi. Annem benim gibi bir paçavranın asla ulaşamayacağı hedefleri önüme koyup onlara ulaşmamı bekliyordu.

Olmak istediğim kişiyle olduğum kişi arasında bocalıyor, hep arada kaldığım için ise asla bir şey olamıyordum. Ve olmak istediğim kişi de, olduğum kişi de, kesinlikle onların benden olmamı bekledikleri insan değildi.

Nefes alıyor oluşumun evrene herhangi bir katkısını göremiyordum.

"Öyle söyleme." dedi Bay Obdrova.

Gözlerime biriken yaşları geri göndermek için bir çaba göstermedim ve yanaklarımdan süzülüp yollarını bulmalarına izin verdim. Gözyaşları şimdi özgürdü; acınası bir bedenden sonunda çıkabilmiş olmanın mutluluğunu yaşıyor olmalıydılar.

"Bu daha ilk gündü," diye devam etti iç sesim şefkatle, "afallamış olman doğal."

"Hayır," dedim küçük bir kız çocuğu inadıyla, "benim yerimde kim olsa konuşurdu onunla."

"Ama senin yerinde bir başkası yok," dedi Bay Obdrova yatıştırmak ister gibi, "bu mucize yalnızca senin için gönderildi."

"Bu belki de bir mucize değildir Bay Obdrova," dedim gözyaşları yüzünden boğuk çıkan sesimle, "belki de ne kadar acınası ve yetersiz bir kişilik olduğumun bir kez daha yüzüme vurulma şeklidir."

Onaylamayan bir ses çıkardı çok sevgili iç sesim. "Ne aptalca bir düşünce," diye azarladı beni, "umutsuzluğa kapılmak yerine bir sonraki hamlenin ne olacağını düşün sen."

Beni motive etmek için çaba gösteren iç sesime büyük bir minnet duydum. Benim çabuk gaza geldiğimden elbette haberdardı.

Tanrı beni cezalandırmak için neden en büyük isteğimi gerçekleştirsindi ki? Bu benim mucizemdi. İlk vurgunda pes etmek tüm süper kahramanlar alemine büyük bir hakaret olurdu!

KISIR DÖNGÜ • malikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin