"it kopuk" dediğinde merakıma yenik düşerek sordum.

"sarhoşlar mı" bana sinirli bir bakış attı.

"bilmiyorum ece. ama konuşmaya devam edeceksen seni fark edecekler ve sarhoş değillerse biz birilerini döverken sen tehlikede olabilirsin. anladın mı" başımı yavaşça aşağı yukarı salladım. adamlar savruk adımlarla ilerliyordu büyük ihtimalle sarhoşlardı. başka bir sokaktan döndüklerinde yanıma neden aldığım belli olmayan çantamdaki telefonum çaldı. tedirginlikle üçüne baktım.

"beni kesecek" uluay beni tastiklercesine,

"seni kesecek" ve diğer ikisi

"seni kesinlikle kesecek" sırtımdaki çantayı elime alıp karıştırdım ve telefonumu elime aldım.

"açmasam mı" 

"seni daha önce kesmesi için mi" haklıydı. tereddütle telefonu açtım. bağırma sesi kulağımda yankılanırken hafifçe geri çektim.

"anne ben" bağırarak.

"bu gün eve gelme. tahmin ediyorum ki yanında para vardır. o kadar akılsız değilsindir. git bir otelde kal. eğer paran yoksa gel eve para vereyim sonra git otelde kal. sinirliyim ece kapa telefonu" kulağımdan çekip telefonu kapattım.

"ne dedi" omuzumu silkip ablamın evine doğru ilerlemeye devam ettim. uluay kolumu tuttu.

"gece iki ece. ablan uyumamış mıdır. annenin dediğini hemen söylüyorsun" ben onu hiç aklıma getirmemiştim ki. 

"kızdı işte. bu gün eve gelme. tahmin ediyorum ki yanında para vardır. o kadar akılsız değilsindir. git bir otelde kal. eğer paran yoksa gel eve para vereyim sonra git otelde kal. sinirliyim ece kapa telefonu. sonra telefonu kapattım. buralara yakın bir otel var mı" alayla güldü.

"otelde kalacağına izin vereceğimi mi sanıyorsun. hem öyle hemen kaçmak yol. daha plan yapacağız" tereddütle ona baktım.

"saçmalıyorsun. evde bir sürü oda var. koltuk var. boş oda dolu evde. birinde sen kalırsın. kimse insan öldürmüyor. ayrıca biri birini öldürecekse eminim ki bu sen olursun. hepimizi öldürürsün" kolumu bırakıp evi gösterdi. yürüdüğümde peşimden geldiler.

"ablam diyorsun ya. o senin gerçek ablan mı" burağın sorusuyla göz ucuyla ona baktım.

"hayır. hayır gerçek ablam değil." boş boş yüzüme baktı.

" o doğduktan birkaç sene sonra onun kardeşi olmasını istemişler ama olmamış mı" başımı iki yana salladım.

"e ne olmuş" bunu her zaman bir hikaye gibi anlatmayı istemiştim.

"bu olayı hikaye gibi anlatmayı hep istemiştim. öyle anlatsam olur mu" üçü birden başını salladı.

"bundan tam 17 yıl eksi bir hafta, şu an bir sendde kaç hafta olduğunu unuttum. Neyse konumuz bu değil, bilmem kaç hafta önce sabah saatlerinde doğmuşum. biolojik annem, babamın aynısı olduğum ve ona çok benzediğim için beni istememiş. babam ben doğmadan birkaç ay önce ölmüş. sonra kızını bırakmak isteyen ve bana göre akli dengesinin yerinde olmadığı o kadın. çünkü hiçbir akli dengesi yerinde olan insan kendi çocuğunu herhangi bir kapı önüne bırakmak istemez. düşünmüş taşınmış ve hiç tanımadığı bir evin önüne bırakmış. üzerimde bana dair, ileride hatırlayacağım sadece adım, kendi adı birkaç kelimenin yazılı olduğu bir kağıt varmış. hayatımı sadece birkaç kelimeye emanet etmiş. kızıma iyi bakın. o sizin kaderiniz. belki o evin kapısının önüne değil de yan evin kapısının önüne bırakılsaydım hayatım çok daha kötü olabilirdi. işte bu yüzden daha iyi şartlarda yaşamak umurumda olmadı" gülerek anlattığım hikayemde kaşlarını çatan onlardı.

"hiç düşünmedin mi. anneni bulmayı" başımı iki yana salladım.

"neden ki" uluayın bu ısrarı nedendi ki evden içeri girip koltuğa oturmuştuk.

"şöyle düşün. hayvanlar bile en azından birkaç ay boyunca bakıyor. annelik iç güdüsü onlarda bile var. benim canımı birkaç kelimeye emanet etmiş biriyle niye görüşmek isteyeyim ki" üçü de kaşlarını çatmış, boş boş bakıyordu.

"ee, ne yapıyoruz." etrafa bakındı.

"ne kadar oyalayabilirsin" onu bilsem sorun çözülürdü.

"bilmiyorum ama kafalarına koymuşlarsa beni dinlemezler. en fazla bir haftamız var" sıkıntıyla ofladı.

"eğer biz olmasaydık ne yapardın" bu bir soru muydu. bilmem dercesine ellerimi iki yana açtım.

"bir hafta boyunca ne derseler desinler yap. itiraz etmeden" kaşlarımı çatıp sözünü kestim.

"ama" elini susmam için havaya kaldırdı.

"bize netleşince ne zaman olacağını söylersin. tam bir gün önce. bir gün ece. seni gece almaya geleceğiz. evden hiçbir şey almayacaksın. depresif şarkı sözlerini birleştirip anlamsız ve saçma sapan bir şeyler yazacaksın. yatağının üstüne o kağıdı koyup pencereden sessizce aşağı ineceksin. biz zaten aşağıda olacağız. gece olduğu için onlar da uyumuş olur. herkes senin kaçtığını anlayacak. seni aramayı bıraktıklarında geri döneriz." ona bakmadan mırıldandım.

"peki ya sonra" gülümseyerek bana baktı. ister istemez ben de gülümsemiştim. 

"kim bilir. belki dördümüz bir oyun kurar en iyi oyuncuları oluruz"...

OYUN (Tamamlandı)Where stories live. Discover now