"Korkak" kaşlarını çattı.

"Ne" düşünür gibi yaptım.

"Yanlış hatırlamıyorsam bu gün sana okuduğum meydanı gerçekleştirecektik. Ama sen bir korkak olduğun için konuyu değiştiriyorsun." Gülüp bana baktı.

"Asıl sen konuyu değiştiriyorsun" boş boş yüzüne baktım.

"Polis her zaman orada. Kaçmıyor. Ama yaz gidiyor ve ben de gidiyorum. Kendini kanıtlayacaksan çok iyi bir fırsat. Sonra kimin kimden adını ve ya mesleğini çaldığını görürüz." Ellerini iki yana açtı.

"Senden üç yaş büyük olduğuma göre sen benim adımı ve mesleğimi çalmış oluyorsun. Ama madem kendini kanıtalamak istiyorsun. Sahne senin. Yanlız bu pijamalarla değil" onları odadan kovup dolaba ilerledim ve siyah uzun kollu bol kazağımı ve aynı renkteki şortumu giydim. Her ne kadar üzerimdeki kazakla şortumun uyumsuzluğu konusunda dalga geçileceğine emin olsam da, kolumdaki morarıklığı daha fazla göz önüne çıkartmama gerek yoktu. Merdivenlerden aşağı indiğimde üçü birden kaşlarını çattı.

"Bir mevsim karışıklığı falan mı yaşadın ece" omuzumu silktim.

"Bu gün için beni kandırmış olabilirsin. Ama yarın" gülerek sözünü kestim.

"Hala zaman kazanmaya çalışıyorsun. Düşün düşün. Işe yarayacağını sanmıyorum" kapının arkasında duran gitarı aldı.

"Zaman kazanmaya çalışmıyorum. Senin üzülmeni önlemeye çalışıyorum" evden dışarı çıktığımızda elimi uzattım.

"Ha bu arada anahtarları alayım" üçü birden bana boş boş baktı.

"Hiç öyle bakmayın. Eve geleceğiniz zaman her normal insan gibi kapıyı çalıp girersiniz." kaşlarını hayır anlamında havaya kaldırıp yürümeye devam ettiler. onlar normal yürüse de ben peşlerinden koşuyordum. 

"hırsız girse ne olacak. seni eve bağlasa da annenler o zaman evde olmasa. seni bir yere bağlasa ve birkaç gün orada kalsa. biz kurtarırız seni. o yüzden anahtar bizde kalacak" egenin söylediği şeyin saçmalıyığıya kaşlarımı çattım. nasıl böyle bir seneryo yazabilmişti ki. hayal gücü fazlasıya genişti.

"bunun gerçekleşmeyeceğine fazlasıyla eminim" uluay aniden bana döndü.

"ama emin olmadığın tek şey kimin çalacağı, kimin söyleyeceği. ha bir de şarkı konusu var. kim seçecek onları" burak uluayın sözünü kesip sırt çantasından bir şeyler çıkardı.

"adil olsun diye ege seçti. şarkıyı da ben seçtim. uluay sen gitardasın. dolunay söylüyor. şarkınız da yol. nedensizce bunu dinlediğimde aklıma ikiniz geldiniz. eğer beğenirlerse parayı atarlar. şarkıyı beğenmezlerse müziği dinlerler ve anlarız. ama müziği beğenmezlerse sesi dinlerler ve o zaman da anlarız. ama ikisini de beğenmezlerse şansınıza küsün" uluay burağın elindeki kağıtları hırsla alıp söylendi.

"bir dahaki dinleyişinde sadece ben geleyim tamam mı burak. ece gelmesin aklına" şarkı sözlerini bana uzattığında onlara baktım. şarkıyı ezbere bilsem de bu şarkı aşk şarkısıydı.

"e bu aşk şarkısı" burak ellerini iki yana açtı.

"balıklarla ilgili bir şarkı mı bekliyordun dolunay." haksız da sayılmazdı. uluayın peşinden gidip banka oturduğunda yanına oturdum.

"şarkıyı biliyor musun" dedi gitarı çantasından çıkarırken başımı hafifçe yukarı aşağı salladım.

"tamam" elindeki kağıtları burağa uzattı.

"gerek yok bunlara" gitarın ayarlarıyla biraz oynadıktan sonra tellerde parmaklarını gezdirdi. hafifçe tıngırdattı. birkaç denemeden sonra ritmi ve müziği yakalamıştı. 

"üçüncüde başla" daha önce hep kendim çalıp kendim söylemiştim. bu kadar stresli değildim. peki neden şimdi böyleydi. üçüncünün başlangıcını duyduğumda hazırlanıp başladım.

"Bariz telaşım, saydam yaralarımla
Senden saklanmadım, yol arkadaşım
Şimdi yollar daralır çıkmaz sokaklarında
Tutma bırak içinde kalmayayım..." yüzünde hafif bir gülümseme oluşmuştu. Beğenmiş miydi.

"Geçiyor bir ömür, düşüne düşüne
Kalmıyor hiçbir şey benden, yetmiyor birine
Biz hep sustuk, yol almadık ve...
Öyle güzel kalmadık" birkaç kişi etrafımıza gelmişti ve bununla beraber yüzündeki gülümseme daha da büyümüştü.

"Tutmayın yol verin gidene gidene
Cevap da vermem artık gücüme gidene
Yoktur tavsiyem bile beni kaybedene
Doldu sığmaz içime" burak ve ege bile neredeyse ağızları açık izleyecekti.

"Tutmayın yol verin gidene gidene
Cevap da vermem artık gücüme gidene
Hiç mi soru sormadın yüzüne gülene
Doldu sığmaz içime" neyden bu kadar etkilenmişlerdi ki.

"Alıştığım eziyetin felaket olsa nihayetinde
Elbet aşkla yıkanır kalp kendine ihanetinde" benim sesime mi şaşırmışlardı.

"Tutmayın yol verin gidene gidene
Cevap da vermem artık gücüme gidene
Yoktur tavsiyem bile beni kaybedene
Doldu sığmaz içime" uluayın yüzündeki gülümseme daha da çoğalınca istemsizce ben de gülümsemiştim ve bu sesimden çok az anlaşılıyordu. sadece dikkatle dinleyen anlayabilirdi ki gülümsemesinin biraz daha artmasıyla anladığına emin olmuştum

"Tutmayın yol verin gidene gidene
Cevap da vermem artık gücüme gidene
Hiç mi soru sormadın yüzüne gülene
Doldu sığmaz içime" gözümün içine baktığında ela gözleri daha önce görmediğim kadar yakından gördüm.

"Yoldur bitmez gidene..." gözlerinin bir an için dudağıma kaydığını gördüm.

"Sanırım" diye mırıldandı.

"Kimse kazanmadı"...

OYUN (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin