Quinn

110 14 39
                                    

Hikaye Bilgisi: Dominic ve Damien'ın annesi Quinn Avery'nin tek bölümlük kısa hikayesi.
Anlatıcı: Quinn Avery.
________________________

Benim adım Quinn Sofia Dominguez. Safkan bir ailede doğmuş İspanyol-İngiliz melez cadıyım. Safkan aileleri bilirsiniz; ezelden beri büyücü dünyasında kök saldıkları için sağlam geçim kaynakları vardır ve hepsi bolluk içinde yüzerler. Hem de ne bolluk!

İşte, bu durum benim içinde doğduğum ailem için geçerli değildi. Dominguez ailesi memleketim İspanya'da bilindik bir safkan aileydi, fakirliğiyle bilindik. Mahalle arasında bulunan, iki odalı, küçük bir evde yaşardık ve hal böyle olunca evlenene kadar asla özel bir alana sahip olamadım.

Toplamda dört kardeştik; bir ağabeyim ve iki erkek kardeşim vardı. Kısacası, annemle babamın tek kızıydım. Hal böyle olunca babamın prensesi olmam beklenirdi ama, değil mi? Hiçbir zaman öyle olamadım. Onun için değerli olduğum doğrudur, ben onun satılık cevheriydim. Adet görmeye başladığım andan itibaren beni her fırsatta zengin bir safkana yamamaya çalıştı. Adi herif!

Okul çağına ulaştığımda annemin babam üzerinde baskı kurmasıyla Birleşik Krallık'a gönderildim. Kendimi özel hissediyordum çünkü ağabeyim, İspanya'da okumak zorunda kalmışken, annem tüm imkanları zorlayarak beni kendi memleketine göndermişti. İlginç bir şekilde, annem bana erkek kardeşlerime olduğundan daha düşkündü ve daha küçük yaşlardan itibaren bana anadilini öğretmeye başlamıştı.

Okula gitmek üzere tren istasyonundayken bana şöyle demişti: "Quinn, balım, benim gözlerime sahipsin ve şimdi dünyayı benim gözlerimden görme zamanın geldi. İyi kader hep seninle olsun!" Bu onun bana son sözleri oldu ve İspanya'ya dönüş yolunda hayatını kaybetti. Tabii okuldaki ilk haftamı memnuniyetle geçirirken benim bundan haberim yoktu.

Devasa şatoya adımı atmamla nefesim kesildi. Hayatımda hiç böylesine büyük bir yerde bulunmadığım için ürküyordum da. Sanırım sürüye bağlı kalacaktım. Kayıkhaneden itibaren kızlara yakın durdum ve ne hikmetse gözüme kestirdiklerimle aynı binaya yani Slytherin'e yerleştirildim. Seçmen şapka bana hırslı ve yönetilemez olduğumu söylemişti. Bu iki kelimenin hayatımı değiştireceğini henüz bilmiyordum.

Seçim seremonisi ve inanılmaz bir şölenden sonra Sınıf Başkanları'nın öncülüğünde Ortak Salon'a gittik. Slytherin Ortak Salonu'nun gölün altında olması ürkütücüydü ama her koşulda evimden çok daha iyi bir manzaraya sahip olduğu kesindi. 

O anda hayatımın aşkı olacak adam karşıma çıktı. Frank Avery; okulda beşinci yılına başlamıştı, Sınıf Başkanı'ydı, baştan ayağa bakımlıydı ve uzun boyluydu. Ona o an aşık olmadım ama dikkat çekiciydi. Beni bir beladan kurtarsa heyecan verici olurdu. 

"Slytherin Ortak Salonu'na hoş geldiniz!" dedi şöminenin karşısında dururken "Önümüzdeki yedi yıl boyunca Hogwarts sadece okulunuz değil, aynı zamanda eviniz olacak. Bu nedenle rahat hissetmeniz çok önemli-" çocuğun lafı başka bir büyük çocuğun ona seslenmesiyle bölündü "Miniklere yine ne masallar anlatıyorsun, Avery?" 

Frank Avery eliyle az önce konuşan çocuğa işaret etti "Evet, çocuklar. Bu da Nathaniel Rosier. Bu simayı iyi ezberleyin ve söylediği hiçbir şeye inanmayın." Rosier kahkaha attı ve bize baktı "Merlin! Ne kadar da ufaklar! Vazgeçtim, bunları korkutmayacağım." Nathaniel Rosier giderken en öndeki kız, Ivy Yaxley, "Bu, bizi korkutacağı anlamına mı geliyor?" diye sordu.

Bundan sonra Frank Avery ve diğer Sınıf Başkanları için zorlayıcı bir süreç başladı. Onları ne zaman görsem yanlarında alt sınıflardan öğrenciler oluyordu ve Rosier'ı şikayet ediyorlardı. Bu sayede gelecekte çok yakın arkadaşım olacak ve Nataniel Rosier'ın kuzeni Rohan Rosier ile evlenecek olan Helen Nott ile tanıştım. Kız benim başladığım yıl Öğrenci Başkanı'ydı yani yedinci sınıftaydı ama bizimle o kadar iyi anlaşıyordu ki!

Mıntıka Hikayeleri | Mıntıka Serisi One-ShotDonde viven las historias. Descúbrelo ahora