Küçük Sihir Bakanı

105 12 6
                                    

Bu bölüm kız kardeşim, aynı zamanda Cloe Hyena, @SleepyHufflepuff 'a ithaf edilmiştir.

Hikaye Bilgisi: Cloe Hyena'nın çocukluk, gençlik ve Seishin Belanger ile tanışana kadar yaşadıklarını anlatan tek bölümlük hikayedir.
Anlatıcı: Cloe Hyena
------------------------------------------

Hayatım boyunca üç şeyden nefret ettim: Açlık Oyunları, babam ve Mugglelar. Babam ben daha küçücükken bizi terk etti ve annemden ayrılır ayrılmaz, sanki yıllardır bu anı kolluyormuş gibi bir anda evleniverdi. Küçükken onu severdim ama ablam, Valerie, ona her zaman kırgın oldu ve onu hiçbir zaman affedemedi. Annemi ve ablamı üzdüğü, bizi terk ettiği için zamanla ben de babamdan nefret eder oldum. Ama neyse ki güçlü bir annemiz vardı da bizim yıkılmamıza asla müsaade etmedi.

Bir anne ve iki kız olarak güzel bir hayatımız vardı. Ablam benden çok büyük olduğu için bazen onunla anlaşmakta zorlanırdım ama her koşulda birbirimizi çok severdik. Sonra olan oldu. Ablamın Açlık Oyunları'na gitmesi ve orada ölmesi hayatımızı mahvetti; annem bir daha hiç gülmedi ve ben de çocukluğumu koskoca evde tek başıma geçirmeye başladım. Başta dayanılmaz gibi geliyordu ama zamanla bir bakmışım ablamın yokluğuna alışmışım. 

"Anne," dedim, biraz daha büyüyünce "Ablam neden öldü? Onu neden Açlık Oyunları'na götürdüler?" Mugglelar'ı tam anlamıyla o zaman tanıdım; ablamın katilleri. Onlardan da nefret ettim. Yüzümdeki öfke ifadesini fark eden annem saçlarımı okşadı "Ama merak etme. Regulus Black öncülüğündeki büyücüler, Mugglelar'dan herkesin intikamını aldılar. O gün bugündür Açlık Oyunları'na hayatımızda yer yok."

Regulus Black... Onu hatırlıyordum; Açlık Oyunları'nda görmüştüm ilk kez. Daha sonra onun hakkında daha fazla araştırma yapmaya başladım. Biyografisini okudum, Açlık Oyunları anılarını okudum, röportajlarını takip ettim ve ona hayran oldum. O bizim yüce kurtarıcımızdı. Ona ve biyografi yazarı Valerie Phoenix'e tüm kitaplarımı imzalattım, odama Birinci Büyücü Açlık Oyunları Slytherin haraçları posteri astım. Sanırım onu o zamanlar bir ilah gibi seviyordum. 

Okula başladığımda ablam gibi Slytherin'e yerleşeceğimi düşünmüştüm ama Seçmen Şapka beni şaşırttı ve kendimi bir anda Hufflepuff masasında otururken buldum. Okul başta güzel ve eğlenceliydi. Jeremy Purdy, Leo Thompson, Crescent Dolohov, Flora Bulstrode, Samantha Elliot ve Luna Lynch ile arkadaş olduğum için her şey yolunda sanıyordum ama zamanla okuldaki haraç hayaletleri ve tablo odası beni huzursuz etmeye başladı. Sanki yanlış bir şeyler vardı. 

Durumu arkadaşlarımla ilk kez paylaştığımda beni anlamadılar hatta ağabeyi Niall'ı kaybetmiş olan Jeremy bile abarttığımı söyledi. Zamanla bu konuyu takıntı haline getirdim. Regulus Black'in anılarını, röportajlarını baştan okudum ama bu sefer neredeyse her şeyin notunu çıkardım ve üçüncü sınıfa geldiğimde "Hayır!" diye ağladım, bir gece ansızın bomboş kütüphanenin ortasında "Hayır, Black hatalı olamaz! O bizim kurtarıcımız. Dünyaya adaleti getirdi." 

"Hayır," dedim kendi kendime "o hata yaptı. Şehirleri yakıp yıkmış olabilir ama intikam böyle alınmış olmadı! Hazır Mugglelar'ın üstüne çıkmışken onların çocuklarını arenalara koyup, bütün dünyaya izletmeliydi. İntikam anca böyle alınırdı." Hayranı olduğum adamın açığını bulduğum için dünyam başıma yıkılmış gibi hissettim ama kitaplarını atmadım. Aksine, onu anlatan daha fazla kitap aldım ve elimdekileri de defalarca kez okudum. Yine de ne yaparsam yapayım, o anlara gidemiyordum, Regulus Black gibi düşünemiyordum.

"Sen bir aptalsın, Black!" dedim kızgınlıkla. Takıntılı araştırmalarım Samantha'yı benden uzaklaştırdı çünkü ona göre bu işi daha fazla kurcalamak manasızdı. Black bir antlaşma yapmıştı ve şimdi iki tarafın da insanları hayatlarına güvenle devam ediyorlardı. Samantha'dan sonra Leo ile aram bozuldu çünkü altıncı sınıftayken bana çıkma teklifi etmişti ve ilişkimiz pek iyi sonuçlanmadı. Ondan ayrıldıktan sonra bir da hiç konuşmadık. 

Son olarak Luna ve Crescent kendi binalarından arkadaşlarıyla daha fazla vakit geçirip bizden uzaklaştıklarında yanımda sadece Flora ve Jeremy kaldılar. Flora bir Slytherin öğrencisi olduğu için onunla sürekli bir araya gelemiyordum ama Jeremy okul hayatımda en yakın arkadaşım oldu. Black hakkında yaptığım araştırmalar, değişen fikirlerim ve intikam isteğim... Bunları tüm detaylarıyla bilen tek kişi o'ydu. Bana deli muamelesi yapıp, benden uzaklaşmak yerine birkaç kez yardım edebileceği bir şey olup olmadığını sordu.

"Yanımda ol." diye yanıtladım "Sadece şimdi değil, Sihir Bakanı olduğumda da." Sihir Bakanı olmak büyük bir hayaldi biliyorum ama imkansız değildi. Ben imkansız hayaller kurmazdım zaten, zor olanı severdim ve o hayallerden biri Kanada'ya gitmekti. Bunun zor olmasının sebebi ise Kanada ve Amerika Birleşik Devletleri'nde Büyücü Açlık Oyunları'nın devam ediyor olmasıydı. 

Ben mezun olduktan kısa bir süre sonra Kanada, Amerika ile arasında bir tampon bölge kurdu ve onların tabiriyle kangrenli parçalarından kurtulup, kendi içlerindeki savaşı çözdükten sonra özgürlüğüne kavuştu. Bunu yapan kişi genç bir kızdı. Melrose De Bono, Kanada'nın kurtarıcısı ve yeni Kanada Büyücülük Okulu'nun kurucusu. 

Bazı büyücüler Ilermorny'den ayrıldıkları için üzülüyorlardı ama özgürlük destekçileri sağ olsun onların da çenesi kısa sürede kapandı. Kanada, Amerika iç savaşından sıyrılıp, kendi bağımsızlığını ilan ettikten sonra bir büyücü için en güvenli ülkelerden biri haline geldi ve ben de kısa sürede orayı ziyaret ettim. 

İlk günümü Toronto'da geçirdikten sonra yemyeşil bir doğanın diyarı Vancouver'a yol aldım. Burada yaşamak isterdim ama İngiltere'ye dönüp Bakanlık'ta sürünmeye başlamam gerekiyordu. Yıllar geçse de ben bir intikamcıydım ne de olsa. Sonra olan oldu. Burada kalmak için bahanemi buldum: Seishin Belanger. 

Onunla ilk kez kasasında beklediği restoranda karşılaştım. Bembeyaz, hoş bir teni vardı. Ortamdaki yağ kokusuna rağmen ondan gelen kokular insanın içini hoş ediyordu. Cildinin güzelliği dikkatimi çeken ilk özelliği oldu ve konuşmasıyla içim eridi. Ses tonu nefes kesiciydi. Restoranın yemekleri çok güzel değildi ama zaten ben de onu görmek için gitmeyi tercih ediyordum. Her gidişimde farklı bir özelliği ilgimi çekiyordu. 

Onun altı ay kadar ziyaretçisi olduktan sonra bana çıkma teklifi etti. Heyecandan direkt kabul ettim hatta bir an için "Boş ver çıkmayı, hemen evlenelim." diyecek oldum. Sanırım o da çok hevesliydi ve ilişkimizin üçüncü ayında evlenip, İngiltere'ye geri döndük. Benim hayallerim vardı ve burada bir an evvel çalışmaya başlamam gerekiyordu. Seishin ise ülkesinde kalmak istemiyordu çünkü her köşe ona Açlık Oyunları ve sonrasındaki savaş dönemini hatırlatıyordu. 

Böylece kendimize bahçe içinde, büyük bir ev aldık ve buraya yerleştik. Ben Bakanlık'ta çalışmaya başladığımda, Seishin de ülkesindeki şartlar sebebiyle eğitimini alamadığı büyücülük eğitimini tamamladı. İkimiz de mutluyduk ve mutluluğumuzu bir bebekle taçlandırdık. Kızımı dünyaya getirdiğim dönem Regulus Black'in de bir oğlu olmuştu ve herkes bunu konuşuyordu. Yani, ben büyümekte olan bir Sihir Bakanı iken o ün pastasını yiyordu. 

"Beni bekle, Black!" dedim haberlere bakarken "Bir gün senin dengin olacağım." Onun hakkında ne hissettiğimi bilmiyordum. Onu seviyordum, ona kızgındım, ondan nefret ediyordum ve dahası. Bir insana bu kadar şey hissetmem doğal mıydı bilmiyordum. 

Skye'ın doğumu benim için bir engel olmadı ve bebeğimi yarı zamanlı olarak Bakanlık'ta büyüttüm. Böyle bir anne olarak takdir görüyordum ve çalışkanlığım insanların dikkatini çekiyordu. Bu iyi bir şeydi çünkü hazır olduğumda ve Bakanlık için adaylığımı koyduğumda insanların desteğine ihtiyacım vardı. Sadece destek de yeterli olmazdı, onları öyle bir etkilemeliydim ki bana hayran olmalılardı. 

İnsanları can damarından vurup manipüle edeceğim yöntem aklıma biraz komik ama Seishin'le sevişirken geldi. Durduk yere adamın üzerindeyken "Açlık Oyunları!" diye bağırdım. Seishin bana yaklaşıp boynumu öptü "Öyle tahrik olmadığımı biliyorsun." beni yatırıp bu kez üste o çıktı. İlişkimiz bittikten sonra uzanıp bana sarıldı ve saçlarımı kokladı "Aklına Açlık Oyunları'nı getirecek kadar kötü müydüm?" 

"Hayır, dominant olduğum pozisyonlarda kendimi sanki dünyayı yönetiyormuşum gibi hissediyorum. Ne yapacağıma karar verdim." yüzümü ona döndüm, elimi bir bebek gibi tüysüz ve kusursuz yanağına koydum "Ben Açlık Oyunları'nı kullanacağım. Önce insanları etkileyip, yanıma çekmek için. Sonra da Mugglelar'ı cezalandırmak için. Gerçek intikam budur; yaşattıklarını yaşatmak." 

Mıntıka Hikayeleri | Mıntıka Serisi One-Shotजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें