on iki, with the right amount of sugar

Start from the beginning
                                        

Büyüdükçe ben uzaklaşıyordum, uzaklaştırılıyordum. Alfa olmanın sorumlukları bir bir sırtıma yeni bir yük olarak eklenirken tek yapabildiğim onları taşımayı öğrenmekti. Hepimiz büyüyorduk ama farklı şekilde, özellikle Taehwan ve ben.

"Jeongguk ile çok iyi arkadaş olmalısın, Taehwan."

Onun görevi buydu, Jeongguk'un arkadaşı olmak ve bunun için çaba harcamıyordu bile. Kısa bir süre içinde zaten ayrılmaz ikili haline gelmişlerdi fakat bir yanlış vardı, Jeongguk'un ailesinin de benim ailemin de hesaba katmadığı bir şey, Jeongguk alfaydı.

İlk dönüşümünü gerçekleştirmenin ardından tamamen alfa özelliklerinden yoksun olan çocuğa herkesin birden omegaya dönmüş gibi davranmasına katlanamıyordum, Jeongguk alfaydı ve ona, bir alfaya davranıldığı gibi davranılmalıydı.

Şimdi baktığımda kendisini bu kadar geri çekmesinin, kendine güveni olmamasının tek sebebi insanlardı. Güçlüydü, akıllıydı ama kurdu bir tepki göstermediği için insanlar hepsini göz ardı ediyordu, benim dışımda.

Beş yaşında onu gördüğüm ilk andan beri gözlerimi onun üzerinden çekmediğimi hatırlıyordum, çekemiyordum. Beni büyülü bir alanın içine hapsetmişti ve tek görebildiğim kendisiydi, o ise büyülü alanın içini asla göremiyordi.

Ona karşı hislerimi kabullenmek en zoruydu benim için, toplumun dayattığı tüm o yargıları yıkmak ve kendi içinde savaşmak. Hayatımın alt üst olduğunu hissediyordum, bir eşim yoktu ve eşim olmasını istediğim tek kişi bir alfaydı, benim varlığımın farkında bile olmayan bir alfa.

İki gün boyunca o yatağın kenarında, Jeongguk'un battaniyesini tutarak oturmamın insanlara hislerimi gösterdiğini biliyordum ama artık önemli değildi, Jeongguk uyandığı sürece hiçbir şeyi umarsamamaya karar vermiştim.

Şans bir kez olsun yüzünü bana çevirmişti ve Seokjin hyung babası ile evin içine adımladığı an, nane ve vişnenin birbirine karıştığı acayip bir koku etrafımızı sarmıştı, ikizim ve yakında kalbimi tamamen kaplayan çocuğin eşi olacak Taehwan, artık bir eşe sahipti.

Karmaşadan, yükselen seslerden ve insanların beklemeyi bilmemelerinden hoşlanmazdım, bazen durmak gerekiyordu. "Yeter!" Sesim yankı yaptığında herkes susmuş, bana çevirmişti bakışlarını. "Şu an tek düşünmemiz gereken Jeongguk, iki kişinin eşlerini bulması değil!" Haklıydım, herkes hala baygın bir şekilde yatan Jeongguk'u unutmuş gibiydi ve şimdi evlilik konusunda ne yapacaklarını düşünüyorlardı.

Herkesten nefret ediyordum ve gittikçe bu duyguyu daha fazla benimsiyordum.

Kimse onun hislerini önemsemiyor, onu umursamıyor ya da onun hakkında düşünmüyordu ve bu beni deli ediyordu, burada oturmuş onun uyanması için dua eden tek kişi gibi hissettirmelerinden nefret ediyordum. Tüm sevgisini eşit parçalara bölerek bu odadaki herkese dağıtan Jeongguk için kimsenin bir parça sevgisi yok muydu?

"Taehyung?"

Jimin'in sesini duyduğumda başımı kaldırdım ve ona baktım, elinde tuttuğu sarı battaniye ile karşımda dikiliyordu. Benden cevap alamayacağını fark ettiğinde yanıma oturdu ve battaniyeyi ikimizin omuzlarına sardı. "Jeongguk yıldızları çok sever." İkimiz de gökyüzüne çevirdik bakışlarımızı, "Yıldızları sevdirebileceği ve onların hislerini anlayan biri ile olmak isterdi." Jimin'in devam eden konuşması canımı yakıyordu, onları iskelede görmenin ardından bir daha Jeongguk'tan haber alamamıştık.

invisible string' taekookWhere stories live. Discover now