•altı

204 30 11
                                    

The Cinematic Orchestra - To Build A Home

- Gülüşünle bin tohum ektin gönlüme.

Yanağımın sıcağına göç ediyor kırlangıçlar. Beni anla.

Hepimiz hayatımızın bir noktasında gerçekten ölmeyi istiyorduk

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Hepimiz hayatımızın bir noktasında gerçekten ölmeyi istiyorduk. Yaşamak için heveslerimiz olsa bile tüm acıların travma yarattığı dönemde, bir gece vaktine ya da güneşin doğuşuna denk geliyordu göz yaşlarımız. Bitti ama geçmedi diyecek kadar derinden kesiklerimiz olurdu, geçmezdi, boğazımıza dizerdik söylemeye gücümüzün olmadığı isyanları.

Öyle ki bir ömür yürekte taşınacak yükler vardı bu hayatta. İnsan yine yaşardı, yine gülebilir, gezebilir, kendini meşgul edecek şeyler bulabilirdi elbet, ama bilmediğiniz bir yerdeki o ağırlığın hissi asla gitmezdi. Tadını bırakır, sanki üstünden bir ömür geçse bile, yaşananlardan iz kalmasa bile o yük yüreğe bulaşmış olarak kalırdı. Öyle bir alışırdın ki o ağırlığa, bir mucize olup yerinden kalksa bu defa boşluk hissi afallatırdı insanı. Derin bir nefes aldırmazdı. Aynı vicdan azabı gibi.

Üzerinden çokça zaman geçer sonra bir gece vakti, yaptığın bir hata gelir aklına, uyuyamazsın. Bir özürle düzeltebileceğine inanır, gözlerini yumarsın ancak bir özürle düzelecekse bile geç kalışın, özrü eskitir, hatrı kalmaz, yarayı sarmaz. Belki de kabahatinin mağduru tüm olanları unutmuş olur ve sen ansızın gelip özür dileyişinle hatırlatırsın. Yarayı deşersin ve aslında bu gerçek bir pişmanlık değildir. Vicdan ağırlığı pişmanlık getirmezken karşıdakine hatırladıkları uğruna iki damla gözyaşı getirir.

Sonra hep bilirsin aslında düzeltemediğini, geç kaldığını hep bilirsin ancak insanız, öyle insanlarız ki vicdanımız sızlarken bile kapatabiliriz gözlerimizi...

Karanfil kokulu adamı ilk gördüğümde üzerinde sarı bir tişört vardı, siyah saçları dağılmıştı ve sürekli hapşurup duruyordu. Başımı sesin geldiği yöne çevirdiğim zaman gördüm onu. Uzun uzun süzüp, güzelliğini sorgulamaya başlamadan önce 'aklını kaçırmış olmalı' dedim. 'Aklını kaçırmış olmalı, üşüyor, hasta ve içeri girmeli.'

Girmemişti, ben çiçeklerimi sulamayı bitirmiştim ancak ben de girememiştim. Ben o günden beri ölmeyi hiç düşünmedim. Ölmeyi hiç istemedim ve ölümden korkmaya başladım. Zaman geçtikçe, balkonumda soğuktan değilde onu gördüğüm an titremeye başlayınca, bir isim koydum hislerime. İsim koydum diyorum ama bilmiyorum. Onu seviyorum ama sanki bu iki kelime çok yetersizmiş gibi, içimde, ruhumda, bedenimde, her yanımda değişimler yaşarken, adını bile bilmediğim, bir açıklaması olmayan duygular gelip geçerken, bu iki kelime tüm bunları anlatmaya çok yetersizmiş gibi geliyor. Çok basit geliyor ki ben çok da umursamazdım bunları.

suskun: yoonminWhere stories live. Discover now