•dört

212 37 28
                                    

Pure Joyce - Blue

- Bir yabancıymış gibi yeniden tanıştım.

Zamanı hatırlatan her şeyden nefret ediyorum.
Önce beklemekten.
Ömür boyunca ya bekliyor ya bekletiyor insan.
İkisi de kötü, ikisi de hazin tarafı yaşantımızın.

Bana bahşedilen bu hayatı hiç savurmadım, hiç başkası için kendime eziyet etmedim ve suçsuzsam da düzeltmek için suçlamadım kendimi kimse için

Oops! Ang larawang ito ay hindi sumusunod sa aming mga alituntunin sa nilalaman. Upang magpatuloy sa pag-publish, subukan itong alisin o mag-upload ng bago.

Bana bahşedilen bu hayatı hiç savurmadım, hiç başkası için kendime eziyet etmedim ve suçsuzsam da düzeltmek için suçlamadım kendimi kimse için. Bir kez gelmiyor muyduk dünyaya? Canım yansa acısını ben çekerdim, ben taşıyordum bu bedeni, bu yüzden kimse için kendime acımasız davranmadım.

Doya doya yaşamaya çalıştım, canım çok yandı zamanında, o yüzden en çok ben güler, en güzel de ben gülerim. Aşmayı öğrendiğimden beri bir yanımın suskunluğu var bu hayata ama mücadele etmesini de iyi bilirim. Çok düştüm, ayaklarım kan içinde kaldı ama usanmadım. Yağmur kan izlerimi silene dek yürüdüm, soğuktan uyuşup acımı hissetmeyene dek koştum. Koştum da bir kez de durup bakmadım ardıma, yoruldum da oturup dinlenmedim, kimse de gelip 'Soluklan' demedi bana.

Alınmadım, gocunmadım. Ne yani biri dememişse? Çektim kendimi omuzlarımdan, oturttum yalnızlığa, elim göğsümü okşarken soluklandım. Biri deyince mi yapmam lazımdı? İlla biri bana acıdığında mı yorgunluğumu fark etmem gerekiyordu? Hiç de öyle olmadı. Olmazdı da. Kendi kederimde bile ağlamazken bir adamın hüzün dolu bakışlarını gördükçe gözlerim dolmasaydı, olmazdı.

Ben sevdim de yenildim diye öyle kimse için uyumamazlık etmedim, uyudum da geçti. Uyudum, unuttum öyle geçti.

Şimdi sevdikçe uykusuz kalıyorum, harap ediyorum kendimi. Öyle amansızca seviyorum ki dolu yaşamaya söz verdiğim tek canımı sîması uğruna feda edip geriye savuruyorum korkmadan.

İnsan hayatında ancak bir kez her şeyi yapabilecekmiş gibi hissedermiş. Yalnızca biri için her şeyi yapabilecek gücü, hiçbir şey yapamayacak belirsizliği hissedermiş, arafa düşermiş. Herkes hayatında kendi spot ışığının altında dururdu. Ben sahneden indim, elini tuttum ve onu koydum ortaya. En öne geçtim ve onu izledim, yüzümde bana gün geçtikçe tanıdık gelen bir tebessüm vardı.

Tonlarca gece Yoongi için uykusuz kalırken acımadım kendime, aklı başında bir adam olmadığımdan değil, hayatımda ilk kez huzuru avuçlarımda hissedebilecek noktada olduğum içindi. Aslında ortada kendime acıyacak bir durum yoktu, bu küçük mahallenin hatta bu şehrin geceleri en mutlu insanı oluyordum şüphesiz.

Yoongi beni sevse de sevmese de pişmanlığımın olmayacağını bildiğimden yapıyor, biraz da onda soluklanmanın tarifsiz hissi için kendimi yoruyordum.

"Daldın gittin yine hyung, bir şey mi oldu?" Aklımdan gitmeyen hayale daldım ancak bilginin sesi gerçekliğe döndürdü beni. Hiç utanmadan, "Güzeller güzeli hyung'unu düşünüyordum," dedim. Ağzını eğdi. "Şu yüzündeki hülyalı bakışı sil lütfen." Kaşlarımı çatıp küçük bedene yukarıdan baktım. "Kaşınıyorsun yine." Anında masum ayaklarına yatıp beresinin altından çıkan siyah saçlarını gözünün önünden çekti ve konuştu. "Ben bir çocuğum ve aşk hayatın psikolojimi bozuyor, kötü örnek oluyorsun." Alayla güldüğümde, "Yeme beni," dedim başımı çevirip. Gören de bana hiç tavsiye vermiyor zannederdi.

suskun: yoonminTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon