on, this can't be our story end

Zacznij od początku
                                        

"Ne aptal bir çift oldunuz siz..."

Seokjin kendi kendine mırıldandığında Jimin ona tekme attı, "Sizin kadar aptal olamayız." diye söylendiğinde herkes ona döndü, "Seokjin hyung aptal olduğu için onunla olan herkes aptaldır." dedi birden telaşla, bacaklarına vurmak için elini kaldıran Seokjin, Yoongi'nin bakışlarını gördüğünde ellerini indirdi. "Aman tamam, vurmuyorum senin pamuk şeker kafalı sevgiline." dedi sitem ederek. Jeongguk onların bu haline gülerken kendi haline ağlamak istiyordu. Seokjin ayağıyla onu dürterek "İyi olacak her şey." dediğinde iyi olmayacağın biliyordu.

Sırtını Jimin'in yattığı koltuğa verdiğinde onun minik parmaklarını saçında hissetti, "Hiçbir şey iyi olmayacak. Lanet olayı doğru diyelim, tek yapacakları Jeongguk seni yanlış kişiyle evlendirmeye kalkmışız, haydi doğru kişi ile evlen olacak." dediğinde gözlerinden yaşlar süzülmesine engel olamadı. "Ben Taehwan gibi aptal değilim." Taehyung söze başladığında Seokjin'den bir yastık yedi. "Seni zorlamam, seni yıpratmam Jeongguk. Sana söz veriyorum, sen istemediğin, gerçekten kalpten istemediğin sürece böyle bir şeyin olmasına izin vermeyeceğim." dedi Taehyung, gri gözlerini Jeongguk'un gözlerinden çekmeden.

Sen kalbinle istiyor musun?

Bunu sormayı çok istiyor olsa da uygun ortam bu değildi, bu yüzden sustu ve gözyaşlarının akmasına izin verdi. Bir alfa olarak alfaların önünde ağlıyor olması kimsenin umurunda değil gibiydi, sallanan sandalyenin gıcırtısı odaya yayıldı. Ayağa kalmış olan Taehyung, bileğinde tek siyah ip olan elini ona uzattı, "Biraz yürüyelim." dedi, parmaklarını onun avuç içine bıraktı ve onun yardımıyla kalktı Jeongguk.

Kasabanın iç kısmını es geçerek orman yoluna inen toprak patikada ilerlerken ikisi de sessizdi, Taehyung arada bir önüne gelen taşları ayağıyla itiyor ve Jeongguk'un sessiz bir şekilde gözyaşlarını dökmesine izin veriyordu. Sonunda yaşlı bir ağacın altına oturdular ve sırtını ona yaslayarak biraz destek aldı. "Son günlerde her şeyin senin için yeterince zor olduğunu biliyorum." diye söze başladı Taehyung, "Benim için de oldukça zor. Tüm bu karmaşanın içinde ne yapacağımı bilmiyorum. Seni en iyi ben anlayabilirim, Jeongguk, bu yüzden benden hislerini saklama." Omuzlarını düşürerek Taehyung'a baktı sessizce.

Gri gözleri yüzünü ezberlemek istercesine geziniyor, dudakları hafif aralanıyor ve yeniden kapanıyordu. Burnunun üzerindeki, gözünün altındaki ve boynundaki benleri ile öyle güzel görünüyordu ki Jeongguk, hayatına dair her şeyi unutmuştu şimdi. Parmakları ona dokunmak için karıncalanıyorken içeri doğru büktü ve yumruk yaptı elini. "Ben her zaman senin yanında olacağım, söz veriyorum." dedi, yavaşça uzandı ve Jeongguk'un yanağına değdirdi dudaklarını.

Bir şey oldu o an.

İlk anlamadı Jeongguk, içinde bir his büyüdü ve taştı sanki, gözleri yavaşça kapandı ve kendini bir bulutun üstünde hissetti. Kim Taehyung'un burnunu hemen boynunda, kokusunu içine çeker halde buldu gözlerini araladığında. "Feromonların..." Taehyung'un kıpırdayan dudakları tenine değiyordu, "Beni deli ediyor." Yutkunmayı denedi Jeongguk, şu an bir şeylerin aktığını hissediyor, karnı bükülüyor ve kalbi hızlanıyordu. Taehyung'un siyah saçları tenini gıdıklıyordu.

Büyüğü geri çekildiğinde üzgün hissetti, sıcak nefesinin değdiği boynu ürperdi ve yeniden onun nefesine ihtiyaç duydu. Taehyung'un parmakları uzun saç tutamlarını düzeltirken, "Ben senin için buradayım, asla gitmeyeceğim. Lanet bizi ilgilendiriyor ya da ilgilendirmiyor, umurumda değil, tek umurumda olan sensin." Kim Taehyung'un ani itirafları karşısında ne demesi gerektiğinden emin değildi. Canı acıdığında dudakları arasından minik bir inleme çıktı ve yumruğunu açtığında pençelerinin avucunda yara açtığını fark etti.

Sonrası karmaşaydı.

Kim Taehyung bir yandan onu canını yaktığı için azarlarken bir yandan da kazağının altındaki gömleğinden yırttığı parça ile onun avucunu sarıyordu. Jeongguk ise sırtını ağaca yaslamış halde onun telaşli halini izliyor, gözlerinden yaşlar süzülürken gülüyordu. Kalbinde yeşermeye başlamıs hislerin tek taraflı olmadığının bilincinde mutlu hissediyordu. Son kez bezi bağlamış ve iki eli arasında tuttuğu avucuna dudaklarına götürerek bileğini öpmüştü.

Hala feromonlarını yaydığını hissediyordu, bu yeni his midesini gıdıklıyordu ya da gerçekten acıkmış olabilirdi. İkisi de güneş batmaya başlayana dek sırtlarını ağaca yaslamış halde oturdular ve Taehyung iki elinin arasına aldığı eli, asla bırakmadı. "Artık gitmeliyiz." Onun yanından ayrılmak istemiyor olsa da başını salladı, ayaklandılar ve pantolonun üzerindeki toprakları temizledi Jeongguk. Taehyung onu eve kadar araba ile götürmeyo teklif etse de ormanın içinden evin yolunun daha kısa olduğunu söyleyerek reddetti. Ona son kez bakmanın ardından el salladı ve ağaçların arasına daldı.

Bahçeden içeri girdiğinde verandada oturmuş olan Taehwan ayaklandı, "Kookie!" diye bağırarak ona sarıldı ve Jeongguk da kollarını onun bedenine doladı. Arkadaşının tuhaflaşan kokusu burnunu kırıştırmasına sebep oldu, belki de artık feromonları ortaya çıktığı için kokusu ona tuhaf geliyor olabilirdi. "Çocuklarla buluşmaya neden gelmedin?" diye sordu Jeongguk, onun kollarından ayrıldığında, "Seokjin hyung seni aramış." Parmaklarını yeşil saçlarına geçirerek dağıttı Taehwan, "Of, alfalardan nefret ediyorum, ondan gelmedim hiç. Ben seni özledim hem, haydi odana gidip pijama partisi yapalım!" Arkadaşının heyecanı onu güldürdü, anne ve babasına selam vermenin ardından odaya çıktılar ve üzerine pijamasını geçirmeden önce Taehwan'a da bir tane çıkardı.

Kısık sesli müzik odayı doldururken annesinin getirdiği büyük vişne suyundan birer bardak daha doldurdu ve sırtını yatağın başlığına verdi Jeongguk, Taehwan elini ilk gördüğünde endişlenmiş olsa da çok sorgulamamıştı ve bunun için minnettardı ona. Şimdi avuç içindeki gömlek parçasına bakarken Taehyung'un dokunuşlarını, ses tonunu ve dudaklarının hissini hatırladığında içi ürperiyordu.

"Benim seninle konuşmam lazım, Taehwan."

Birden dudakları arasından çıkan sözcükler karşısında bağdaş kurmuş olan arkadaşının ona bakmasını sağladı. "Tahmin edebiliyorum." diye mırıldandı, elindeki vişne suyu dolu bardaktan büyük bir yudum aldı. Onun Taehyung'a bu kadar benzemesi ama aynı zamanda bu kadar farklı olması tuhaf geliyordu hala. "Taehyung ile aranda bir şey var, değil mi?" diye sordu Taehwan gözlerini ona çıkararak. Başını salladı, bunu inkar etmenin anlamı yoktu. "Sen benim arkadaşımdın, benim eşim olacaktın. Seni benden çaldı ve sen de izin verdin, Jeongguk. Beni yalnız bırakmak pahasına olsa bile onu seçtin." Ayağa fırladı Taehwan, elindeki bardağı masanın üzerine bıraktı ve yaşlı gözlerini Jeongguk'a çevirdi.

"Beni asla terk etmeyeceğini sanarken yanılmışım."

Ne söyleyeceğini bilemiyordu, elindeki bardağı komodine koyarak ayaklandı, "Senden hoşlandığımı söyledim. Seninle evlenmek istedim. Kimse seninle evlenmek istemezken ben evlenmek istedim ve senin en yakın arkadaşına teşekkürün bu mu?" Jeongguk bir şey demek için dudaklarını aralasa da sustu, onu asla bu kadar yaralamak istememişti. Taehwan her zaman hayatındaki en önemli kişi olmuştu. "Hyung..." dedi ama devamı gelmedi, "Bir daha seni görmek istediğimi sanmıyorum, Jeongguk." dedi odadan çıkmadan ve Jeongguk'u gözyaşları içinde bırakmadan önce.

invisible string' taekookOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz