Taehyung'un boynuna bıraktığı ısırık izi neredeyse bir eşi çağırıyordu; damgalayabileceği, ruhunu teslim edebileceği ve hayat boyu sürecek olan bir bağ. Seokjin ona bunu veremiyordu, ama hibrit ısrarla Seokjin'in boynuna, şah damarının üstüne o tatlı ısırığı bırakmaktan vazgeçmiyordu.

Sanki ne kadar çok ısırırsa, eşleşme ihtimalleri o kadar çok olacaktı.

Taehyung kendini bir tatlı rüyaya inandırmıştı, Seokjin ise bunun olmayacağının bilincinde, dudaklarında yeşeren bitter gülümsemeyi saklayamıyordu.

Yorgunluğuna rağmen yatakta doğrulduğunda üzerine örtülmüş ince çarşaf bacaklarına doğru kaydı, diş izlerinin gölgelediği bacakları çırılçıplaktı –son üç gündür üstünde kıyafet bile yoktu, çıplak bir şekilde uykuya dalıyor ve gözlerini açtığında üstüne geçirilmiş beyaz, desenli tişörtle uyanıyordu.

Kimin kimle ilgilendiğini belirlemek kolay değildi; Seokjin, hibritin ateşinin otuz dokuz dereceye kadar yükseldiği anlarda ne yapacağını bilemiyor, Taehyung'un gözlerinden yaşlar akarken ve hırlarken ve tüm vücudu havale geçiriyormuş gibi titrerken kendini sunmaktan, Taehyung'a tatlı öpücükler bırakmaktan başka bir şey yapamıyordu. Hibritin gözleri o anlarda bile öfkeyle mora dönüşüyor, ruhunu rahatsız eden şeyi içinden akıtmak istercesine Seokjin'i yatağa bastırıp hıncını ve sevgisini ona aktarıyordu.

Ama sonra, hibrit yeniden lila gözlerine döndüğünde ve Seokjin bacaklarını bile kıpırdatamayacak kadar yorgun olduğunda Taehyung'un getirdiği atıştırmalıklarla besleniyor, hibrit onu kendi elleriyle beslerken mızmızlanıp geri uykuya dalmaktan başka bir şey yapmıyordu. Taehyung onun bacaklarındaki menileri siliyordu, uykusundayken sürekli sarılıp öpüyor, yeterince su içip hyungunun vücuduna masaj yaptığından emin oluyordu. Ayak bileklerine kadar mahvetmiş ama ayak bileklerine kadar da öpmüş, sevmişti.

Bu yüzden hangisinin daha berbat durumda olduğu tartışılırdı. Tabii Taehyung'un enerjisinin asla tükenmediğini sayarsak Seokjin ona sinir olmaktan başka bir şey yapamıyordu –yaptıkları onca şeylerden sonra hibrit hep daha fazlasını istiyordu. Sanki... Durmuyordu. Yorulmuyordu. Asla.

Seokjin siyah ve terden ıslanmış saçlarını eliyle karıştırdı, yataktan doğrulduğunda beli ve sırtı ona ihanet ederek canını acıtmıştı ama acıya rağmen duşa girmekte kararlıydı. Üzerindeki ince çarşafı çektiğinde beline kadar kapattığı örtüyle Taehyung'un yanında uyuduğunu biliyordu; hibrit yüzükoyun şekilde karnının üstüne uzanmış, gümüş saçları dağınıklıktan mahvolmuşken çıplak bir halde yanında uzanıyordu. Kaslı sırtı ve karamel teni tamamen açıktaydı ve bel sokumundan çıkan kuyruğu Seokjin'in öne uzanıp onu öpmek istemesine sebep oluyordu.

Seokjin bu manzarayı görebildiği için şanslıydı.

Kendi düşüncelerinde boğulmuş bir halde komodinin üzerindeki saate baktı –gözlerini kapattığında saat gecenin bir yarısıydı, şimdi ise güneş doğmuştu, saat öğlen ikiyi gösteriyordu. Kaç saattir uyuyorlardı? Dokuz? On?

En azından dinlenebildim, diye düşündü dudaklarından hoşnutsuz ağrı nidaları kaçarken. Yataktan kalkmadan önce dirseğinden destek alarak hafifçe hibrite doğru uzandı, elinin tersiyle Taehyung'un ateşini ölçtü. Bu tarz işlerden önceden anlamazdı ama hayatına daha yeni dört yaşına girmiş bir hibrit girince Yoongi'den nasıl kontrol edileceğini öğrenmişti.

Taehyung'un vücut sıcaklığı normale oranla biraz daha yüksekti, bir iki saate kalmadan yeniden yüksek ateşten uyanacak, gözleri mora çalacak ve düşünebildiği tek şey Seokjin olacaktı. Seokjin o zamanlar için de hazırdı, Taehyung'un sıcak nefesini ensesinde, narin öpücüklerin arasında hissettiğinde hibritin ihtiyacını anlıyordu; kendi uykusundan uyanıp kollarını hibrite sarması uzun sürmüyordu.

dandelion || taejinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin