iki

3.5K 339 197
                                    

iki: your eyes tell | lila

"Yoongi-hyung, müsait olduğun en kısa zamanda bana uğrayabilir misin?" Seokjin gözlerini şöminenin yakınında dinlenen canlıdan ayırmadan telefonuyla konuşuyordu. Kaplan yavrusu top gibi kıvrılmış, kuyruğunu karnına dolamış, hafif bir mırıltıyla uyuyordu.

"Evden çıkmak üzereydim, işe gitmeden uğrarım. Yarım saate kapındayım Jinnie bebeğim."

Seokjin'in yanakları istemsizce bir kat pembeye boyanırken hafifçe başını eğdi. "Peki, hyung," Az daha kıkırdayacaktı ama dudaklarını dişleyip kendini tuttu. "Bekliyorum!"

Telefonunun kapanma sesi geldiğinde Seokjin derin bir nefes çekti. Saat sabah sekiz gibi bir şey olmalıydı, normalde kalkıp seradan topladığı meyveleri nakliye etmesi gerekiyordu ama karşısında mırıldayarak uyuyan küçük canlı her şeyi değiştirmişti. Temkinli gözlerle yavruyu inceledi. Yeni doğmuş bir bebek kadar küçüktü; kuzguni sarı kürküyle siyah kürkler birbirine karışmış, ahenkli bir desenk oluşturmuştu. Kulakları olgun bir kedininki gibiydi ve Seokjin uyumadan hemen önce yavrunun gözlerinin içine baktığında... 

Lila.

Kaplan yavrusunun gözleri lila rengindeydi ve Seokjin'i tedirgin eden de buydu, onların gözleri genelde kahve olmuyor muydu? Şaşırsa dahi kaplan yavrusunu yağmurdan korumak için eve almış, önüne hemen bir kase su ve süt koymuştu. Aç olma ihtimaline karşı kurutulmuş et koysa dahi küçük yavru lahanalara yönelmişti. Seokjin buna da şaşırmıştı. Yemeğini yeyip karnını doyurduktan sonra da yavru yavaşça şömineye yaklaşmış, lila gözleriyle bir süre ateşi izlemiş ve daha sonrasında kıvrılarak uyumuştu.

Seokjin ne yapacağını bilmiyordu. Bu yüzden veteriner olan aile dostlarını, kendisinden 6-7 yaş büyük olan hyungunu aramıştı. O ne yapılması gerektiğini bilirdi. Seokjin hayvanı ona teslim ettiğinde seradan topladığı meyveleri nakliyeye götürebilirdi.

Yoongi-hyung dediği gibi yarım saate geldiğinde Seokjin hala uyuyan yavruyu düşünüp ona sessiz olmasını söyledi. "Ne oluyor?" dedi anlamsızca Yoongi, tek başına yaşayan birinin evinde neden fısıltıyla konuşması gerektiğini anlamamıştı. Ta ki şöminenin yanında dört ayak üzerinde durup hafifçe hırlayan yavruyu görene kadar.

"Seokjin... Tüm saygımla soruyorum: Odanın ortasında neden yavru bir kaplan var?"

Seokjin dudaklarını dişledi. Uyanan yavruya yanaştığında yavru da ona ilerledi ve dün gece yaptığı gibi bacaklarına tutunup tırmanmaya çalıştı. Küçükken evlat edindiği yaşlı bir kedi dışında Seokjin başka hiçbir hayvanla yakınlaşmamıştı ve şimdi küçük yavruya nasıl davranacağını bilmiyordu. "Hyung, dün gece kapıma geldi. Benim kapıma. Çok şaşırtıcı değil mi?" Yavruyu kucağına aldı ve hafifçe kulağının arkasını okşadı.

Yoongi hala yavruya bakıyordu; bir sıkıntı olduğunu fark etmişti. Yavrunun kendisini gördüğünde sahibine tehdit oluşturmuş gibi direkt hırlaması, hiç çekinmeden kendini Seokjin'in kucağına atması ve en önemlisi de- lila gözleri normal değildi.

Seokjin oturduğu koltukta yavruyla oynarken Yoongi koltuğun kolçağına oturdu. "Seokjin," Sesi temkinliydi. "Kucağındaki şey kaplan yavrusu değil." Yavaşça öne eğilip yavruya elini uzattı, yavru lila gözleriyle Yoongi'ye derince bakarken Yoongi istemsizce güldü. "Bu bir hibrit. Yarı insan, yarı kaplan hibriti! Hem de daha bebek!"

_

Hibrit.

Seokjin, Yoongi-hyung gittiğinden beri üç adım ötesinde durup lila gözleriyle onu inceleyen kaplan yavrusuna bakıyordu- yani neredeyse iki saattir.

"Sen... şimdi yarı insan mısın?" Kaplan hiçbir tepki vermedi, iri gözleriyle Seokjin'e bakmaya devam etti. Bağdaş kurduğu bacaklarını ovuşturdu. "Beni anlayabiliyor musun?"

Tane tane konuşsa dahi Seokjin karşısından hiçbir tepki alamıyordu. "Aiysh!" diye inildeyip başını arkasındaki koltuğa yasladı, gözleri ahşap tavandaydı. "Ben mi delirdim yoksa Yoongi hyung mu delirdi?" Yeniden kaplana döndü. "Beni anlayabileceğini düşünmem bile çok saçma, özür dilerim. Hibritlerle aram iyi değildir. Şu ana kadar hiç kaplan-hibrit görmedim. Kedi-hibritler çok yaygın sen de biliyorsundur, birkaç kere de tavşan-hibrit ve köpek-hibriti gördüm ama kaplan? Hem ailen nerede senin? Kedi-hibritlerle mi kalıyorsun yoksa? Sahibin var mı? Pardon, özür dilerim, ebeveynin?" Tepki yoktu. "İnsanlar kedi-hibritleri hizmetlileri olarak sahipleniyorlar genelde ama ben bu kasabada hiç görmedim. Bence hibritleri köle olarak görüyor insanlar ve bu çok yanlış ama bunu değiştirmek için yapabileceğim hiçbir şey de yok, elimden geldiğince bu kültürden uzak durmaya çalışıyoru-"

Duraksadı.

Yine çok konuşuyordu.

Hem de kendisini anlamayan bir yavru hibrite karşı.

Derin bir nefes verdi ve elindeki karta baktı. Kim Namjoon. "Sana yardımı dokunabilecek tek insan o, Seokjinnie," demişti Yoongi gitmeden önce. Beyaz bir not defterine Kim Namjoon denen adamın adını ve telefon numarasını yazmıştı. "Ben sadece veterinerim, hibritlere dair çok bilgim yok. Ama Namjoon-ssi sana istediğin bilgileri verebilir."

Seokjin oturduğu yerden kalkıp ahizeli telefonuna uzandı. Numarayı çevirirken gözleri istemsizce hibrite kayıyordu. Numaraların hepsini yazdıktan sonra telefonu kulağına götürdü ve gergince beklemeye başladı.

"Seni tanıyor olmalı, Jinnie." Hyungunun sözleri kulağında çınlıyordu. 

"Ormana en yakın ev benimki," diye karşı çıkmıştı Seokjin.

"Hayır, sanki başka bir şey var. Çok belli. Daha önce hiç bir kaplan-hibritle tanışmış mıydın?"

Seokjin, kafasını dinleyip depresif düşüncelerden kurtulmak için yasak ormana gittiğini, orada bir kaplanla karşılaştığını ve daha sonrasında düzenli olarak o kaplana yemek götürdüğünü söylemedi. İri, büyük kaplanın mor gözlerine bakıp kurutulmuş eti ona uzattığını, kaplanın hiç çekinmeden yerdeki alıp yediğini ve daha sonrasında eğilip ona selam verdiğini de söylemedi. Çünkü bunların hepsinin kendi hayal gücünün bir parçası olduğuna inandırmıştı. Hiçbir kaplan bir insana yanaşıp elinden yemek yemezdi.

Ama bir kaplan-hibrit yerdi. 

Seokjin derin bir nefes aldı. Bu gerçek olabilir miydi? Daha öncesinde beslediği, arkadaşı saydığı o tatlı dişi kaplanın hibrit olma ihtimali var mıydı? Peki ya şu an tam karşısında durup kendi patisini yalayan lila gözlü küçük kaplan onun yavrusu muydu? 

Dudaklarını dişledi. Ahenkle çalan telefondan bir dıt sesi geldiğinde Seokjin hemen söze girdi. "Merhaba, Kim Namjoonla mı görüşüyorum?"

yn: yakında ana konuya gireceğim umarım, kendim bu giriş kısımlarını yazarken yoruluyorum. aiysh!



dandelion || taejinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin