Namjoon'un da bu akşam davet edildiğini biliyordum. Hafta içinde, öğlen yemeğinde konuşmuştuk. Bomb'lar gelecek dönem takımdaki olası bir pozisyon için Namjoon'la ilgileniyorlardı, bu yüzden de onu davete çağırmışlardı.

Bir gülümseme dudaklarımı yumuşattı çünkü Namjoon koyu takımı, beyaz yakalı gömleği ve siyah kravatı içinde gerçekten yakışıklı görünüyordu. Geniş omuzları ve mükemmel hatları, takım elbisesinin ceketinin, buradaki özel tasarım bazı oğlanlarınkinden daha iyi görünmesini sağlıyordu.

Namjoon'un yanında dikilen Linda, beni baştan aşağıya incelerken Gangbuk'a gelirken tüm yol boyunca limon yemiş gibi görünüyordu. Giydiği mütevazı, açık mavi elbise neredeyse yere değiyordu. Gerçekten güzeldi. Saçı kafasının tepesinde toplanmıştı ve kulaklarındaki elmas küpeler ışıldayarak parlıyordu. Yüzündeki nazik gülümsemeden bir şeylerin yanlış olduğunu söyleyebilirdim.

Namjoon'a, "Sadece giymemeyi tercih ettim," dedim kuru kuru. "Beğenmedin mi?" Gülümsemeye çalışıyordum.

Gözlerindeki ateşle, "Ben öyle bir şey demedim..." diye cevap vermesi üzerine içimde bir şeyler karşılık verince çok sinir oldum.

Linda da Namjoon'un bana attığı bakışı görmüştü. Elleri yumruk oldu, bu yüzden Jonghyun'a döndüm ve "Namjoon ve Linda, bu Lee Jonghyun," dedim.

"Onu zaten tanıyorum, değil mi Jonghyun?" diye kabaca karşılık verdi Linda.

Jonghyun üzerinde durmadı. "Öyle, uzun zamandır tanıyoruz birbirimizi. Geçen sene bir iki dersimiz vardı. Yerlerimizi bulmaya hazır mısın Jin?" İçten pazarlıklı bir gülümsemeyle Jonghyun bana sordu. Onayladım, Linda'dan uzaklaşmak için her bahaneye minnettardım.

Özel bir yemek salonuna girdik, çoğu çiftin hemen oturduğu belliydi. Karmaşa içinde Jimin ve Jungkook, Jonghyun ve benden başka bir masaya gitmişlerdi. Jonghyun su akan cam kaplı duvara bana sandalyeyi benim için çekerken, hayal kırıklığımı belli etmemeye çalıştım. Taehyung'un nerede oturduğunu görmek için etrafa bakınma şansını kendime tanımadım çünkü yakın olduğunu biliyordum, karnımın verdiği tepkiye bakarsak çok yakındı. Ceketimi çıkarıp sandalyemin arkasına astım.

Jonghyun oturduktan sonra samimiyetle gülümsedi ve beni oda arkadaşıyla tanıştırdı, Jiwon, Eunsun adlı bir ikinci sınıfla çıkıyordu. Jiwon bana ve Jonghyun'a neredeyse buraya neden gelemeyeceklerini dair komik bir hikaye atlatmaya başladı. Ama hikayesinin yarısında dinlemeyi bıraktım.

Taehyung sandalyemin arkasında duruyordu. Parmak uçları tenimi sıyırarak sırtımda uzun, ılık ve erotik bir okşayış bıraktı. Samimi temastan dolayı yanaklarım kızardı ve nefesim boğazımda kaldı. Kısa bir anlığına gözlerimi kapatıp ince gömleğimin üzerindeki dokunuşunun tenimde bıraktığı hissin tadını çıkardım. Sanki bedenimdeki her molekül bir anda canlanmıştı. Gözlerimi açtığımda, sağ yanımdaki sandalye hareket etti ve Taehyung yanıma oturdu. Hemen soluma, Jonghyun'a baktım. Jiwon'la menüdeki bira seçeneklerini tartışıyordu.

O an için Jonghyun'un meşgul olduğuna dair kendime güvence verdikten sonra Taehyung'a fısıldadım. "Ne yapıyorsun?"

"Hiçbir şey karşılıksız değildir Jin," dedi Taehyung aynı derecede kısık bir sesiyle.

Kafam karışmış halde kaşlarım kalktı. "Ne demek istiyorsun?" Kimse konuştuğumuzu görmesin diye menüyü kaldırdım.

Taehyung da hareketimi taklit ederken menüsünü açtı. "Eğer bana işkence etmeyi planlıyorsan, o zaman tek kurban ben olmayacağım," dedi yumuşakça.

İnanamayarak, "Sana işkence etmeye çalışmakla mı suçluyorsun beni?" diye sordum.

Taehyung'un gözleri karardı. "Lütfen, saf davranma, o takımın içinde olmaz."

INEVITABLE |TAEJIN|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin