Işık Ve Gölge 2/2

341 52 23
                                    


Rahatla... diye düşündüm güzel banyonun kocaman küvetinde yayılırken. Küvete uzanmadan önce saçımı yıkadım. Bundan zevk alıyor olmam gerekirdi ama almıyordum. Taehyung için endişeleniyordum. Rahatlamayı boş verdim ve ayak parmağımı kullanarak gideri açmak için tıpayı kaldırdım. Kendimi dolapta bulduğum ipek bornoza sarıp yatak odasına yürüdüm.

Oda, Hindistan'daki bir yaz günü gibi sıcacıktı. Yatağın yanındaki pencerenin ince beyaz perdelerini ittirip pencereyi açtım ve yumuşak esintinin tenimde dans etmesine izin verdim. Sonbahar ayına bakarken, Taehyung'un orada yalnız olduğunu düşündüm. Hızlı, yırtıcı gölgesinin, kendisinden daha da karanlık bir gölgesi olan avının üzerine düştüğünü hayal edebiliyordum. Pencereye sırtımı dönerek dikkatimi dağıtacak bir şeyler aradım, belki televizyon izlemek yardımcı olurdu. Uzaktan kumandayı buldum. Televizyonu açıp yatağa oturdum ama odaklanamıyordum. Taehyung'un döndüğünü işaret eden karnımdaki kıpırtıları hissetmeyi bekliyordum. Yataktaki yastıklara doğru geri uzanıp gözlerimi onu hissetmeme yardımcı olacak mı görmek için kapattım.

Uykuya dalmış olmalıydım çünkü gözlerimi açtığımda uzun, beyaz perdelerin ardından şafak aydınlığının ilk işaretleri geliyordu. Gözlerim Taehyung'u aradı. Kapının hemen içerisinde buldum onu. Duvara yaslanmış, yüzünde tuhaf bir ifadeyle beni izliyordu. Uykulu halde ona gülümseyip yatakta oturdum. Gözlerimi ovduktan sonra elimi yüzümden çektiğimde, bakış açıma kırmızı sağanağı girmişti. Ne olduğunu görmek için şaşkınlıkla aşağı baktım ve gül yapraklarını keşfettim. En koyu kırmızı tonda yatağı örtüyorlardı.

Yarım bir gülümsemeyle oldukça romantik bir hareket olduğunu düşünerek Taehyung'a sordum. "Bunu sen mi yaptın?"

Tembel gülümsemem Taehyung kafasını hayır anlamında salladığında bocaladı. Ciddi ifadesini gördüğümde de tamamen yok oldu. Battaniyeyi ittirip yataktan çıkarken yaprakları bozmamayı denedim. Ödünç bornozumun kemerini sıkıp heykel kadar hareketsiz dikilen Taehyung'un yanına yürüdüm. Kapı eşiğinde dururken, güllerin gelişigüzel ayarlanmadığı anlaşılıyordu. Karışık bir desen şeklinde yayılmışlardı daha çok. Sonsuzluk işareti ve halkanın birleştiği şekli kolayca tanıdığımda sanki soğuk bir esinti tenime üflemişti.

Tekrar sorarken sesim gergindi. "Bunu sen yapmadın mı?" Yavaşça kafasını iki yana salladı, hala yatağa bakıyordu. "Eğer sen yapmadıysan kim yaptı?" Bir cevabı olduğunu umuyordum. "Başka biri mi buradaydı? Başka bir melek?"

Taehyung ciddiyetle, "Evet," diye doğrulayınca kollarımdaki tüyler diken diken oldu. "Büyük ihtimalle bir Ölüm meleği ya da bir Erdem meleği... Bu meleklerin görevi öldürmek değildir. Öldürmek Güç meleklerinin işi."

"Sen bir Güç meleği misin?"

"Öyleyim." Sonra ölümcül sakinlikte bir sesle, "Bana anlatmadığın şey nedir, Jin?" diye sordu.

Ağzım kurudu. "Şey, ne demek istiyorsun?"

"Senin hakkında bilmediğim şey ne?"

"Düşünmeme izin ver, olur mu?" Yukarı doğru baktım. "Hmm, sana kabuslar gördüğümü söylemiştim, hatırladın mı?"

"Evet. Onları bir şekilde bu sembole başlayabilir misin?"

"Az çok..." dediğimde çenesinin kasıldığını gördüm.

"Açıkla."

"Şey... Şöyle ki, rüyalarımda bir kolye var ve üzerinde bir sembol var: halka ve sonsuzluk işareti. Onu elimde tutmaya çalışıyorum."

"Bir kolye mi? Daha önce görmüş müydün? Senin mi?" diye hızla arka arkaya sordu.

"Evet, yakın zamanda gördüm," dedim mahcupça.

INEVITABLE |TAEJIN|Where stories live. Discover now