your silent sadness,

it shakes me,

in my quiet sea,

waves would sometimes rise.


Seokjin zor bir insandı. Bunu çok iyi biliyordu. Vazgeçemediği garip alışkanlıkları, kafama takmıyorum dese bile zihninden atamadığı tatlı küçük huyları vardı, her şeyi içine atmakta o kadar çabalardı ki ruhunun etrafını saran katmanın altından gerçek kişiliğini görenlerin sayısı azdı. Neşeli olmak için çabalıyor, çabasının her tanesi dünyasını zorlarken tek bir kişiye, hibritine tutunuyordu.

Ruhunu bir çiçeğe emanet etme düşüncesiyle gözleri dolacak kadar naif ruhlu; o çiçeği dünyanın en basit çiçeği olarak görecek kadar acımasızdı.

Ruhunu kilitlediği çiçek dandeliondu; o çiçeği düzgünce koklamasını, öpmesini ve sevmesini bilen tek kişi ise tatlı küçük hibritiydi.

Taehyung.

Seokjin zihninde bu düşünceler varken giyindi; siyah saçlarının ıslaklığı üzerine öylesine geçirdiği pembe kısa şorta ve beyaz crop top tişörtüne dökülüyor, kumaşları koyulaştırıyordu. Gerçi önemi yoktu –kıyafetleri kirli sepetinden almıştı zaten.

Taehyung birazdan onları çıkarırdı.

Düşüncesi Seokjin'in kalbinde atımların kaçmasına sebep oldu. Yutkundu ve usulca aynadan kendine baktı –dağınık görünüyordu. Ürkek denilebilir belki. Her zaman suratında kibar bir ifade oluşmasına dikkat etmişti; ailesinden öğretilenleri harfiyen uygulamış, asiliklerini sadece belirli insanlara göstermişti.

Seokjin sorumluluklarını unutup hayatından bir gece çalmak istiyordu, Taehyung'un ise bir eşe ihtiyacı vardı.

Düşünecek ne vardı ki?

"Ne bekliyorsun," diye fısıldadı aynadaki ürkek benliğine. "Ne bekliyorsun, aptal?"

Hibritin seni bekliyor, sana ihtiyacı var.

Buharlarla ısınmış banyodan çıkıp ahşap koridoru aştı, Taehyung'un iniltilerinin geldiği odasına ulaştığında aralık kapıyı parmağının ucuyla itip içeri girdi. Odaya Taehyung'un kokusu yayılmıştı; Seokjin'in bu hibrit kokusunu almaması gerekirdi belki ama koku yıllardır evinde beslediği, büyüttüğü ve sevdiği oğlandan geliyordu. Taehyung'un her şeyi tanıdıktı ve belki de bu tanıdıklık hibrit-insan dinamiğini aşıyordu.

"Taehyung," diye fısıldadı, sesi güçsüzdü. Eliyle kolunu ovuşturup gergince karşısındaki hibrite baktı –gözleri morun en koyu tonunda olan hibrit hıçkırıklarının arasından sese doğru döndüğünde Seokjin onun bu haline ağlamak istedi.

Mor damarlar gözlerinden fışkırıyordu; göz altlarında birikmiş torbalar ve ağlamaktan kızarmış burnuyla oğlan tamamen yıkılmıştı.

"Hyung?"

Sesi cılızdı –neredeyse ölmek üzere olan bir hayvan kadar acınası.

"Bebeğim..."

Seokjin yatağa yanaştığında Taehyung panikleyerek geriye kaçınmaya çalıştı. "YAKLAŞMA!" Haykırışı odaya dolarken Seokjin irkildi ve kükreyen ses tenini dondururken irileşmiş gözleriyle ötekine baktı. "Hyung... Yaklaşma. B-ben kontrolümü kaybetmek istemiyorum."

Taehyung başını yeniden yastığa gömüp yanındaki bedenin değil de arda kalmış bir yastığın kokusuna tutunmaya çalıştı; çilek ve nane ve lavanta kokusu burnuna dolarken gözyaşlarının durgunluğu kalbinden akan soğuk suları dindiremiyordu.

dandelion || taejinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin