Genç kızın taksinin içinde uzaklaşmasıyla yağmurun altında kaldırımda tek başına kalan Giray, zorlukla yutkunduktan sonra yavaşça başını salladı. "Buraya kadardı demek ki." diye fısıldayarak yere düşen su damlacıklarının yavaşça buğulanmasını izledi. Gözünden düşen yaşın ardından netleşen damlalar tekrardan buğulanırken koluna dokunulmasıyla yavaşça kafasını o tarafa çevirdi. 

"Giray.." Arkasından gelmiş olan Asu'nun yüzüne buruk bir gülümsemeyle bakarak kolunu geri çekti. "Benden uzak dur. Yoksa kalbini kırarım Asu." diye sert bir şekilde onu tersledikten sonra sinirli adımlarla şirkete doğru yürümeye başladı. Arkada kalan Asu ise bir şirkete ilerleyen Giray'a bir de yoldan geçen arabalara boş bir şekilde bakıyordu. 

Sahilin önünden geçerken taksiyi durdurup inen Bilge, esen rüzgarın ve yağan yağmurun altında kollarını önünde kavuşturup yavaşça yürümeye başladı. Baştan aşağı ıslanmış, pantolonu ve ayakkabısı çamur içerisindeydi. Fakat hiçbir şey hissetmiyordu. Üşüdüğünü hissediyordu ama bu fiziksel bir üşüme değildi. Etrafta yağmurdan kaçmak için koşuşturan insanlar vardı. Muhtemelen baharın güneşine aldanarak sahile inmişlerdi. Ama her aldanan gibi aldanmış olarak gerçekten kaçmaya çalışıyorlardı. 

Gözünün önünde beliren tek şey elbisesini giymeye çalışan Asu'ydu Bilge'nin. Giray nasıl da onu uzaklaştırmaya çalışmıştı hemen.. Dün kavgalı ayrılmalarına rağmen hemen "Hayatım, odama gidelim." demişti. "Salak kafam!" diye düşündü Bilge. "Ah salah kafam! Bir de sekreter kadına kızıyorum 'Patronların hakkında doğru konuş' diye! Kız senin malını senden iyi biliyormuş meğer." diye kendi kendine söylendi. 

"Abla almayacaksan almayacağım de!" bir anda duyduğu yüksek sesle irkilen Bilge, önünde kendisine öfkeyle bakan çocuğa boş gözlerle baktı. "Anlamadım canım?" 

"Ohoo abla sen uçmuşsun ben sana söyleyeyim. Hem sudan çıkmış balığa da dönmüşsün. Benim mendiller senin işine yaramaz." Çocuğun gülerek söylediği şeylere zor zor tebessüm eden Bilge, ıslanmış olan çantasından birkaç bozuk para çıkardıktan sonra çocuğa dönüp ne kadar olduğunu sordu. 

"Bir lira." elindeki paralara bakan Bilge, "İyi ver bakalım iki tane." dedikten sonra çocuğun hızla poşetinden bir mendil daha çıkarmasını izledi. Mendilleri alıp çantaya attıktan sonra çocuğun eline 200 lira verip "Üzerini de istediğin gibi harcarsın" diyerek göz kırptı.

Eve gelip kısa bir duş aldıktan sonra kendisini koltuğa bırakan Giray, telefonunu çıkarıp Bilge'yi aramayı düşünse de sinirinin biraz geçmesi gerektiğine karar verip vazgeçti. Bilge'nin söylediği sözler ağırına gitmişti. Nasıl hâlâ böyle düşünebilirdi? Asu ile ilişkisine devam ederken kendisini oynattığına inanacak kadar güven verememiş miydi yani? Açıklama yapmasına rağmen inanmayacak kadar güvenmiyor muydu? Bu ilişkinin temelleri neyin üzerine kuruluydu o zaman?

Çalan telefonuna üstünkörü bir bakış atıp cevaplayarak kulağına götürdü. Arayan Tufan'dı. Muhtemelen Bilge onu arayıp olayı anlatmıştı.

"Efendim?" diye cevapladı telefonu. Fakat kapatma tuşuna basmak için hazırda bekliyordu. Tufan'ın gereksiz tavırlarını çekecek durumda değildi.

"Ne yaptın?" Sesi suçlayıcı değildi. Daha çok düşünceli geliyordu. Bugün Ümran Hanım'ın yanına gideceğini biliyordu Giray. Büyük bir azar işitmiş olmalıydı.

"Seninde mi üstünden tır geçti?" diye burukça gülerek bir soru yöneltti Giray. Karşı taraftan da buruk gülme sesini almıştı. "Geçti tabi geçmez mi?" diye söylenen Tufan arkasından "Geliyorum, hazırlan. Biraz kafa dağıtmaya gidelim." diye bir öneride bulundu. Normalde olsa Giray kabul etmezdi ama şu durumda, evin duvarları üstüne üstüne gelirken burada oturmak hiç iyi gelmeyecekti. Onu onayladıktan sonra yerinden kalkıp odasına çıktı. Altına bir pantolon üstüne de bir tişört geçirdikten sonra aşağı indi. Cebinde titreyen telefonun ekranına baktığında Tufan'ın geldiğini anlayarak kapıya ilerledi. Portmantodan ceketini alarak dışarı çıktı. 

YASAK (TAMAMLANDI) -Pus Serisi 2-Where stories live. Discover now