Ama Taehyung rutunun yaklaştığını hissettikçe hyunguna fazla yakın olma düşüncesinden korkutuyordu; rutunu tetikleyebilecek tek kişi Seokjin'di çünkü.

Gerçekten onu öpmeye çalıştım, diye düşündü Taehyung. Parmaklarıyla hyungunun çenesini ne kadar sert kavradığını bile hatırlıyordu; o anın etkisiyle her şey üstüne perde örtülmüş gibi pürüzlü, kesik kesik gelmişti ama şimdi insancıl tarafı benliğini daha çok ele getirdikçe hyungunun onu birkaç kez itmeye çalıştığını hatırlıyordu. Ona durmasını söylememişti ama göğsüne dokunan elleri onu itmişti.

Taehyung sinirle elini saçlarından geçirdi. Hyunguna karşı bir şeyler hissettiği için hiçbir zaman utanmamıştı, utanacağını da düşünmüyordu ama ona neredeyse ağlayacakmış gibi bakan Jinnie'si kendini berbat hissetmesine yeterdi.

Merdivenleri çıktığında birkaç saniye duştan gelen su seslerini dinledi.

Şu an benim onu arzuladığım kadar o da beni arzuluyor mu?

Hibritin dudaklarında ruhsuz bir gülümseme oluştu. Cevabı biliyordu.

Su sesinin kesildiğini fark ettiğinde hyungunun birazdan dışarı çıkacağını fark etti, sapık gibi kapısında dikilmenin şu an çok yanlış olacağını fark edince aceleyle kapının önünden geçip odasına yöneldi, tam o sırada banyonun kapısının açıldığını duymuştu.


Seokjin duştan çıktığında bir gölge hissetti; bir şeylerin kıpırdadığını, ahşap tahtanın gıcırdayışını ve derin bir nefes vesi. Ayrıca Taehyung'un kendine özgü kokusunu yoğun bir şekilde hissediyordu.

Hibrit? Şu an Taehyungla karşılaşmak dünyada en son istediği şeydi. Dudaklarını dişleyip bornozuna daha da sarıldı ve hızlıca odasına ilerledi.


Sonraki günler tam bir kabustu. Fırtına hala dinmediği için herkes evine kapanmıştı, çok acil ihtiyaçlar hariç evden çıkmak yasaklanmıştı ve Taehyungla Seokjin hayatlarının en garip günlerini yaşıyorlardı.

Seokjin her ne kadar kahvaltıyı ve yemekleri hazırlasa da günün geri kalan saatlerinde ortalıkta çok dolaşmamaya çalışıyordu, Taehyung ise yemek yerken hyungunun yanındaki sandalyeye değil, daha uzaktakine oturuyordu ve konuştukları konular oldukça sınırlıydı.

"Tabağına biraz daha yemek koyayım mı?"

"Okullar haftaya açılıyor."

"Matematikte zorlandığın bir yer var mı?"

"Namu ve Yoongi hyung aradı, bizi özlemişler."

Sonrası sessizlik.

Değişmeyen tek bir şey vardı ve Seokjin, Taehyung'un bunu bildiğini bildiğinden emin değildi. Seokjin her gece uykuya daldığında kapının aralanışını, on altı yaşındaki hibritin parmak uçlarında ona yanaşıp yatağa kıvrılışını, yanına uzanmak yerine ayaklarının dibine uzanıp uyuyuşunu ve sabah Seokjin'in alarmı çalmadan aceleyle odadan çıkışını biliyordu.

Seokjin kahvaltıyı hazırlarken gülümsemekten kendini alamadı. Birinin hibrite ayak tırnaklarının uzun olduğunu, bu yüzden parmak uçlarında yürüdüğü zaman ahşap parkede normaldakinden daha fazla ses çıkardığını söylemesi gerekiyordu.

"Günaydın."

Taehyung'un yataktan çıkma yoğun sesi salonu doldurdu. Seokjin ona dönüp gülümsedi. "Günaydın~" Hazırladığı pankek tabağını havuzun üzerine koydu, yeni doğradığı çilekleri ve çikolatayı da aldıktan sonra Taehyung'un yanındaki sandalyeye oturdu.

"Elini yüzünü yıkadın mı?" diye sordu Seokjin, Taehyung çıplak eliyle çileğe dokunacakken.

"Ya hyung," diye mızmızlandı Taehyung. Sabah uyanır uyanmaz çıkan sesi normale oranla daha yoğun, daha derindi. Gümüşi saçları darmadağın bir halde alnına dökülüyordu; kuyruğunu beline dolamıştı ve dudaklarını büzerek Seokjin'e bakıyordu. "Bu günlük yıkamasam olmaz mı?" Suratını buruşturdu. "Suyu sevmediğimi biliyorsun."

"Ah siz kaplanlar," diye mırıldandı Seokjin gözlerini devirerek. "Pekala, kahvaltını yap hadi. Yarın karantina kalkıyor ve işe gitmem gerekecek."

"Seninle geleyim."

Taehyung büyük köpek dişleriyle pankekten bir ısırık aldı, üzerine sürdüğü çikolata dudağının kenarına bulaşırken Seokjin tam silmek üzere elini uzatmıştı ki duraksadı. "Hmm, gerek yok," dedi hiçbir şey olmamış gibi, havadaki elini pankeklerden birini almaya uzatmış gibi yaptı. "Jimin benimle olacak zaten, belki Namu hyung da gelir. Fırtınadan dolayı burada bir motelde kalmış, şehre en erken yarın akşama bilet bulabilmiş."

Taehyung homurdandı. "Söylediklerin tam olarak neden gelmek istediğimi kanıtlıyor, hyung. Ben de geleceğim."

Seokjin gözlerini devirdi, hibritle inatlaşmanın boş olacağını biliyordu. Sessizce kahvaltılarını yaparken hibriti inceledi; gözlerinin altının çöktüğünü, hibrit kulaklarının bükülüp mahzunca durduğunu ve en çok da lila gözlerindeki soğukluğu fark etti.

Birbirlerinden ayrı kalmak ikisine de iyi gelmiyordu -ama Seokjin'den uzak kalmak Taehyung'un içindeki vahşi tarafı tetikliyordu, insanlarla ilgili her şeyi Seokjin'den öğrenmişti ve onsuz olmak bunların da silinmesi demekti.

Seokjin derin bir nefes verdi. İyi olacaklardı, iyi olmak zorundaydılar. 

~



yn: tercih dönemi de bitti:] artık daha da yazabilirim umarım~

dandelion || taejinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin