17|yüreği kanayan bir çocuk tanıdı(m)

3.4K 269 345
                                    


song| nf; can you hold me

Koca bir yırtık var sanki göğsümün ortasında. Geçtiğim her sokağın ve attığım her adımın gerisinde su tanesi gibi düşen kanlarım var. Sanki nefes alamıyorum,  hissedemiyorum hayatın kendisini. Tenimi kavuran güneşi, işittiğim tüm sesleri, bağırışları, gülüşleri duyamıyorum.

Göremiyorum karşıma çıkan engelleri, başım ağrıyor, ellerim üşüyor. Oysaki sadece rüzgarlı bir hava var gökyüzünde. Birazdan yağmur yağacak gibi, yağarsa eğer yere damlayan kan misali pişmanlıklarım, umutsusluklarım ve üzüntülerimde gider belki dedim içimden.

Gitsin isterim. Şayet katlanılacak gibi değil bu duygular. Sevgi gibi yüreğin sarmıyor yaralarını. Umutsuzluk gibi yeni bir yara açıyor. Kalp kırıklığı gibi delip geçiyor o yarayı. Kaybetmişlik hissi gibi kanatıyor da.

Kanadığımı hissediyorum. Ama yara almadım güçsüz bedenime. Kanayan ve acıyan göğsüm, ama hâla atıyor deli gibi. Kalp krizi geçireceğim sanki, sanki öleceğim eve varmadan. Ellerim titriyor, ruhum sanki bedenimden ayrılıyor yavaş yavaş.

Umutsuzluk insanı öldürür mü ki diye soruyorum kendime. Gidenler kalanları nasıl mahveder diyorum. Kalan nasıl gidenin ardından üzülür? Yaşadın mı ki bunu derdim kendime. Giden oldu mu senden, ayrıldı mı kendin gibi benimsediğin parçan. Koptu mu? Kırıldı mı?

Söküp aldı mı yüreğini, yüreğimin sahibi dediğin kişi?

Yaşadım derim artık onun sayesinde. Gitti derim, gözlerime bakarak gitti hatta. Ayrıldı parçam. Koptu derim aramızdaki o bağ, kırıldı derim kalp. Sökülüp alındı yürek. Şimdi sahibim o kanayan yüreğe, yaşıyorum gidenlerin kalanlara bıraktığı o acıyı.

Katlanılmaz acıyı. Ölüm gibi sanki ama öldürmüyor. Yaşatıyor. Acı çeke çeke yaşıyorsun. Korkuyorsun, bir daha yanmaktan, canının yanmasından. Gittiğini biliyorsun ama gelmesi için hala küçük bir umudu yüreğinin kan değmeyen yerine koyuyorsun. O küçücük umuda tutunuyorsun.

Ama o da acıtıyor canını. Umut etmek bile işkence gibi. Zamanı geri almak istiyorum. En başına. ama biliyorum, elimde olsa yine de eskiye dönemem. Dönmem çünkü, onu tanımadan yaşamak yaşmak değildi.

Lakin artık tanıdıktan sonra da yaşadığım söylenemezdi. Arka bahçede yaşananlardan sonra zor bela diğer derslere girebilmiştim. İçime attığım çığlıklarımı bastırmakta öyle zorlanmıştım ki, boyumu aşan bir acı çektiğini o an anlamıştım.

O an anlamıştım Park Jimin'in benim hamurum olmadığını. O benim hayatıma alabileceğim bir insan değildi. Okyanusunda boğulurken bir gün elbet karaya vuracaktım ölü balıklar gibi.

Şimdi o tuzlu su bana cehennemdi.

Okul bittikten sonra kimse ile görüşmemiştim. Jimin'de arka bahçedeki konuşmamızdan sonra sınıfa geri dönmemişti. Nereye gittiğini bilmediğimden, düşünmedim daha fazla. Şayet aklımda benden gidişi ve söylediği kelimeleri vardı.

Belki de son sözleriydi bana. Bunun olabilme ihtimali yüksekti ve asıl canımı acıtanda buydu. Apartmanın içine girdiğimde tahminim gibi yağmur yağmaya başladı. Yaz yağmuruydu şüphesiz. En azından ağladığım belli olmayacaktı.

Bugün annemin Busan'dan döneceğini bildiğim için eve de içten içe gitmek istemiyordum. Ama başka gidecek yerim de yoktu. Bu berbat halimle Yoongi'nin yanına gitmek sadece başımı ağrıtırdı. Kimseyi telaşa ve meraka sokmak istemiyordum.

Bu yüzden boğazımı temizleyip gözlerimdeki yaşları sildim. Gözlerimdeki kızarıklık için elimden bir şey gelmeyeceğinden, tek çare olarak annemle göz teması kurmamayı deneyecektim.

Sillage | jikookWhere stories live. Discover now