1|yakın ama bi o kadar da uzak bana

5.7K 380 437
                                    

song| nf; got you on my mind

Ellerimden kayıp giden bir geleceğim varmış gibi, sıkı sıkıya tutuyordum kalemimi, önümde duran boylu boyunca test kitaplarımı sanki çözmezsem tüm günüm daha da kötü geçecekti.

Benim için böyleydi işte. Eğer günümün güzel geçmesini istiyorsam önce üstüme düşen sorumluklarımı yerine getirmeliydim. Eğer geleceğimi kontrol etmek, hayatımı sorunsuz, sıradan bir şekilde yaşmak istiyorsam, bu elime sıkıştırdığım kalemimi bırakamazdım.

Yine de buna kendimi tamamiyle inandıramamıştım hiç. İnsan nasıl geleceğini kontrol altına alabilir, geleceği için yorulmadan çok çalışırdı? Sanki dünya onlara kalacakmış gibi çalışan bu insanlar -bende dahilim buna- neden durmaksızın çalışıyordu ki?

Geçmişimizi biz yazmamıştık, geleceği kurgulayan da biz olmayacaktık. Tanrı bizim yolumuzu zaten yazmıştı.

O yazılan yol, ne olursa olsun yaşayacaktım. Annem ve babam, beni her koşulda iyi bir çocuk olarak yetiştirmişlerdi. karşı gelmeyen, direnmeyen, söz dinleyen ve sorumluluklarını yerine getiren. Beni tanımlayacak en kapsamlı kelimeler bunlardı.

Jeon Jeongguk, elinde sıkı sıkıya tuttuğu kaleminden daha az sıfata sahipti. Ama yine de tutardı o kalemi.

Tutmak zorundaydı, geleceğimi yazabilmek için tutmalıydım o kalemi. Kırılacağını bilmeden. Çünkü her şeyin bir kırılma noktası vardı. Geç öğrenecektim bunu.

Hayatı içimizdeki sınırlarla yaşıyorduk ve benim gibiler de o sınırdan dışarıya çıkamıyordu. Biz kalıbımızda mutluyduk, ki öyle sanıyorduk. Hayat iki test kitabından daha karmakarışık ve zordu.

Bana bunu öğreten bir çevrem vardı sağolsun. Uzaktan izlediğim, benim aksime sınırlarını aşan insanları kıskanıyordum. Ama sınır dışına çıkmaktan korkuyordum.

Hep korktum. Bu nedenle ayaklarım hep geride durdu. Sınırımı ailem ve hedeflerim çizdi. Çizginin ardındaki yaşamı göremedim. Biliyordum, çizginin gerisi bana göre bir yer değildi.

Sonunda başım hafiften zonklamaya ve parmaklarım uyuşmaya başladığında elimdeki kalemi pes ederek bıraktım. Biyolojiden iki yüz soru çözme ödevini ilk ben bitirmiş ve yine hocanın gözdesi olacağımı bildiğim için, ne onun beklentisini ne de benim aklımdaki programı bozmamıştım.

Üstümde sorumluklarım vardı ve bu okulu birincilikle bitirip, en iyi üniversitelerin birinde okuyacaktım. Bunu benim kadar, hatta benden daha fazla isteyen ailemin, öğretmenlerimin beklentilerini karşılamam gerekiyordu. Yani anlayacağınız bu metal kalemi uzun bir süre tutacak, ellerim terleyecek, başım çokça ağrıyacaktı.

Daha yolun başıydı lakin sona yaklaşmadan yorgundum. Bedenim ve ruhum yorgundu. Sırtımı geriye yasladım. Gözlerimi kapattım ve derin bir iç çektim. Alnıma düşen açık kahve tutamlarımı geriye iteledim.

Bir süre eklemlerimin gevşemesi için sırama uzandım. Öğle arasıydı ve her zamanki gibi öğle saati gelmeden yemeğimi yemiş, günlük ödevlerimi eve bırakmadan okulun bize verdiği öğle saatinde halletmiştim.

Bunu yapan benim gibi çokça öğrenci vardı ve hepsinin de sanıyorsam okul ortalaması yüksekti. Okul başkanı Namjoon'da benim uyguladığım bu işlemi yapıyordu. Öğle araları onu hep kütüphanede görüyordum.

Çalışkan biriydi ve karakteri de o ölçüde temizdi. İyi derecede İngilizcesiyle beni kendine hayran bırakıyordu. Onun gibi özgüvenli ve başarlı olmak istiyordum. Benim aksime sadece çalışkan bir inek değildi, okulda belli bir çevresi ve popüleritesi vardı. Aktif ve eğlenceli bir kişilikti.

Sillage | jikookWhere stories live. Discover now