Onun için sorun olmamasını anlamıyordu, dünyanın herhangi bir yerinde Taehwan'ın bir eşi vardı ve o arkadaşı için eşiyle karşılaşma fırsatını elinin tersi ile itiriyordu. Aklı düşüncelerin içinde bocalarken onun kendisinden fazlasıyla uzaklaştığını gördü, Namjoon hyungu da aşık olduğu bir insan için eşinden vazgeçmeye hazırlamıştı kendini ama kaderin her zaman bir oyunu vardı, gözlerini kırpıştırdı. Taehwan kendisine aşık değildi, Jeongguk'u beş yaşındayken bulan ve elinden tutan en yakın arkadaşıydı. Bu düşünceyi aklından geçirdiği için tokatlamak istedi kendini, adımlarını hızlandırarak ona yetişti, kolunu Taehwan'ın omzuna atarak patikadan çıkan ağaçların arasında sola yöneldiler.
Göl ormanın dağ yoluna ilerleyen tarafındaydı, tahta iskeleye yan yana oturarak ayaklarını göle doğru uzattılar, rüzgarın etkisi ile birbirine girmiş saçlarını parmak uçları ile düzeltirken Taehwan bakışlarını gölün ardına dikmişti. Baekdu Dağı hala zirvesinde bulunan karlar ile bekliyorlardı kendilerini. ''Babam Taehyung'un beyaz kurt olduğunu gördüğünde çok korkmuştu.'' Taehwan ikisini de ilgilendirmeyen bir konu açtığında kaşları çatıldı Jeongguk'un ama sözünü kesmedi, ''On beş yaşındaydı ve ilk kez dönüşüm geçirmişti. Babamın gözlerinin nasıl büyüdüğünü gördüğümü hatırlıyorum. Beyaz kurt lanettir, beyaz kurt masumiyettir. Hangi yanının seni bulacağını bilemezsin.'' Jeongguk yutkundu, ''Ama Taehyung hyungun grileri var.'' diye mırıldandı, Taehwan başını ona çevirmeden hafif bir sallama ile karşılık verdi. ''İlk dönüştüğünde grilere sahip değildi, gri gözleri olan bembeyaz bir kurttu.'' Dili kurumuş dudaklarını nemlendirdi, ''Hyung masumiyeti temsil ediyor.'' dedi yavaşça, Taehwan'ın kahkahası dağa çarptı geri geldi, ''Umarım.'' diye mırıldandı, başını Jeongguk'un omzuna yasladı ve gözlerini kapattı.
Duyduğu kurt uluması sesi ile korku ile dudakları aralandı, arkasına dönerken omzunda uyumuş olan Taehwan kıpırdandı ve dudaklarını şapırdattı. Kısık bir uluma daha duyduğunda tuttuğu nefesini bıraktı yavaşça, ''Taehwan.'' diye fısıldadı, arkadaşının omzunu dürttü fakat nafileydi, uyanmaya niyeti yok gibiydi. Adını yeniden mırıldanırken sesi titremiş, gözleri nemlenmişti ve bakışlarını ağaçların arasından çekmiyordu. Korumalı bölgede olmaları korkmasına engel olamıyordu, yutkundu ve nefesini bıraktı. Bir kez daha arkadaşını dürttü, yüksek bir uluma ormana dağıldı. Ağaçların arasında bir hareketlilik oldu, bir kurt görmeyi beklerken insan silueti belirdi.
Kim Taehyung.
Üzerine giydiği krem rengi kazağı, yeşil kadife pantolonu ve kahverengi botları ile kendisine doğru geliyordu, uluma sesinin sahibinin o olduğunu fark ettiğinde rahatladı. Siyah saçları rüzgarda dağılıyor, kokusu ormana karışarak Jeongguk'a geliyordu. Üst dişleri alt dudağına baskı yapmaya başlamadan önce ''Hyung...'' diye mırıldandı, yanına oturan beden ile gülümsemeye çabaladı. Bakışları kısa bir anlığına omzunda uyuyan ikizine kaymış, ardından grilerini Jeongguk'a çevirmişti. ''Korktun mu?'' Başını sallayarak onayladı büyüğünü, Taehwan ile yanı yaşta olmalarına rağmen Taehyung belki alfa olmasından kaynaklıydı, ondan daha olgun ve daha büyükmüş hissi veriyordu küçük olana. ''Korkutmak istememiştim, Taehwan kokusunu her yere bırakmış ve alınca yanınıza uğramak istedim.'' Arkadaşının acilen feromonlarını kontrol etmesini öğrenmesi gerekiyordu, ''Biraz gergin.'' demek istedi ama Taehyung'un bakışları kelimelerini kesti.
İkisinin gölün kenarında oturarak rüzgar saçlarını dağıtırken sakince konuşacaklarını düşünmezdi Jeongguk, parmaklarını yeşil pantolonun üzerine bırakmış olan Taehyung'a çevirdi bakışlarını. ''Seokjin hyung dönüyormuş.'' Taehyung kısık bir mırıldanma ile kendisini onayladı, ''Namjoon hyung için zor olacak.'' diye mırıldandı, Taehyung bedenini tamamen kendisine çevirerek oturduğunda kirpikleri titredi. ''Namjoon eşini buldu, Jeongguk.'' Büyüğünün bir mırıltı gibi çıkan sesi gözkapaklarını ağırlaştırıyordu ve bedenini onun kucağına bırakarak uyumamak için çaba göstermeliydi. ''Ama Seokjin hyungu seviyordu, eşini bulduğunda ya da mühürlendiğinde... Tüm duyguların yok mu olur?'' Taehyung'un kaşları düşündüğünü belli edercesine kalktı, alt dudağı aşağı doğru sarktığında oluşan görüntü Jeongguk'u gülümsetti.
Kaşları eski halini alırken parmakları dizleri üzerinde ritim tutmayı bırakmıştı Taehyung'un, ''Biri ile mühürlenmedim, bu yüzden işlerin nasıl ilerlediğini bilmiyorum. Eş konusu... Biraz daha karışık.'' Jeongguk anladığını belli edercesine salladı başını, ''Namjoon hyung, küçüklüğünden beri tanıyor Seokjin hyungu. Eminim içinde hala sevgisi vardır ama eskisi gibi güçlü ve aşk dolu bir sevgi olduğunu sanmıyorum, Jeongguk.'' Saçları gözlerinin önüne geldiğinde onları göndermek için elini kaldırdı fakat Taehyung ondan önce davranmış, saçlarını gözünün önünden çekerek kulağının arkasına almıştı. ''Kafası karışır mı bilmiyorum ama kalbinin karışmayacağına eminim.'' Büyüğü devam ettiğinde burnunu çekti, parmakları giydiği büyük tişörtün uzun kolları arasında kaybolmuş bir halde onun önünde dururken kendini oldukça küçük hissetmekten alıkoyamıyordu.
Büyüğünün parmakları saçlarının arasında son kez gezindikten sonra geriye doğru çekildi, ''Sence eşin nasıl biri, hyung?'' Jeongguk'un sorusu Taehyung'un başını hafif yana yatırmasına ve güneş ışığının yansıması ile gözlerinin gümüş griye dönmesine sebep olmuştu. ''Bunun hakkında düşünmedim.'' Başının hareketini düzeltti ve griler bir duman gibi değişerek koyulaştı, ''Bir eşimin olduğuna bile inanmıyorum.'' Jeongguk'un alt dudağı aşağı sarkarken gözleri şaşkınlıkla büyüdü ve bu, Kim Taehyung'un dudakları arasından bir kıkırtının kaçmasına sebep oldu.
Pembe dudaklar gülümsemesini bastırmak için birbirine kenetlenirken omuz silkti, ''Herkesin bir eşi vardır.'' diye mırıldandı, ''Evet ama beyaz alfaların değil. Lanet mi masumiyet mi olduğumu göreceğiz.'' Jeongguk hyungunun dediklerini anlamlandıramıyordu, beyaz kurtların ataları olduğunu biliyordu sadece. ''Masumiyet, bir eşinin olmasını simgeler, lanet ise eşinin olmamasını...'' Taehyung ona kısaca açıkladığında kaşları çatıldı, dudakları aralanırken ''Bizi mi dinledin?'' diye sordu, Taehyung'un parmakları saçına gitti ve uçuşan tutamları yeniden yakaladı. Kalbi hızlanırken tüm vücuduna bir sıcaklık yayılıyordu şimdi, ''Kurt formundayken metrelerce ötedeki sesleri duyabiliyorsun Jeongguk.'' Haklıydı, başını yana yatırdı ve dudaklarını birbirine bastırdı.
Havanın soğuk olduğu ve Taehwan'ın üşüyeceğine dair bir şeyler mırıldanan hyungu birden ayaklandığında yanlış bir şey yapmış olup olmayacağını düşündü Jeongguk, birkaç saniye önce sakin bir şekilde kendisine bakıyordu oysa. Omzunda dünyanın en rahat yerindeymiş gibi uyuyan arkadaşını uyandırmaya çabalarken oldukça bıkmış duruyordu Taehyung, parmakları Taehwan'ın giydiği beyaz gömleği kavramış onu sararken kıkırtılarını bıraktı ormana. ''Hep böyle misiniz?'' diye sordu, daha önce onları böyle görmediği için üzülerek. Taehyung yanaklarını nefesle doldurarak şişirmiş, parmaklarını beline koymuş halde ikisine tepeden bakarken oldukça yakışıklı göründüğünü düşündü Jeongguk, ''Onu taşımak zorunda kalacaksın.'' diye mırıldandı, Taehyung yere doğru eğilirken ''Onun alfası sensin, neden ben taşıyorum?'' diye sordu Jeongguk'a ve küçüğü ilk kez bu gerçeğin tamamen farkına vardı.
Şaka yaptığını belirten hyungu omzuna yatan ikizini kucağına aldığında Taehwan anlamsızca mırıldanmış ve yeniden uykuya dönmüştü, ağrıdığını fark etmediği omzunu tutarak yerinden kalktığında Taehyung'un arkasından ilerliyordu. Birinin eşi olmak, birini mühürlemek hakkında ilk defa ciddi anlamda düşünmesi gerekiyordu, zihni dudaklarının Taehwan'ın omzunda ve boynunda gezindiği görüntüleri ona gösterdiğinde tökezledi, midesinin bulandığını hissetti. Endişeli bakışları ile kendisine dönmüş olan büyüğüne nemlenmiş gözlerle bakarken ''İyi misin?'' sorusuna verebileceği cevabı yoktu, bakışları kucağında tuttuğu bedene kaydığında yutkunamadı. Başını sallayarak Taehyung'un yanından geçti, onun önüne düşerek patikaya çıkmak için ilerleken ağaç köklerine takılıyor, yüzüne eğilmiş dalları itiyor ve sesli bir şekilde hıçkırmamak için dudaklarını birbirine bastırıyordu.
Patikanın sonuna geldiklerinde biraz daha sakinlemişti, arkasını döndüğünde büyüğünün endişeli bakışlarının kaybolmak yerine daha da yoğunlaştığını görmek kalbini acıtmıştı, ''Ben gitsem iyi olur.'' diye mırıldandı, saçları rüzgarda dağılırken bir yandan onları zapt etmeye çabalıyordu. ''Jeongguk...'' Taehyung'un ismini mırıldanması ile başını kaldırarak ona baktı, önüne düşen saçlar arada görüşünü bulanıklaştırıyordu. ''Hiçbir şey yapmak zorunda değilsin, bunu unutma.'' Kim Taehyung'un dudakları tebessümle kıvrıldı, yanından geçip giderken kokusu tatlı bir şekilde tüm vücudunu sardı, dizleri titrediğinde iç çekti. Yanındaydı, kontrollüydü ve feromonlarını onu sakinleştirmek için bilerek bırakıyordu. Onun uzaklaşan bedenini izlerken kendini yeniden göl kenarında, onunla hissetti.
YOU ARE READING
invisible string' taekook
Fanfictionomegaverse* twin* ''beni çeken bir ip tüm bu yanlış yollardan, doğruca kasaba barına tek bir altın iplik beni sana bağladı'' jeon jeongguk, kendini bir alfanın kollarında bu kadar güvende ve huzurlu hissederken, kendinin de bir alfa olduğunu unutuyo...
iki, i don't miss it, i'm lost
Start from the beginning
