Kostümün içinde beni gördüğünde Na Ni hayranlıkla baktı. "Fazlasıyla iyi duruyorsun. Bay Oh az önce geldi. Sana poz verdirecek. Sonra resimleri çekebiliriz."

"Peki." Bedenimi örümcek ağlarından biraz daha hallice kaplıyormuş gibi hissettiren bu elbiseyle banyodan çıkmam gerektiğini fark ettim.

Na Ni ne düşündüğümü biliyormuş gibi görünüyordu çünkü bana doğru dönerek konuştu. "Harika görünüyorsun. Ayrıca şunu unutma: Bu sanat. Kim bilir? Bir gün tarihin bir parçası olabilir."

"Bu hoş bir bakış açısı," dedikten sonra derin bir nefes aldım ve banyodan çıktım.

Bay Oh ve Taehyung arasında geçen konuşma, banyodan çıkıp onlara yaklaştığımda sessizliğe dönüştü. Onlara yaklaşırken Bay Oh'a bakmıyordum çünkü Taehyung'un gözlerindeki için için yanan karanlık beni etkisi altına almıştı.

Dümdüz Taehyung'a gitmek istiyordum ama Bay Oh onun önüne geçerek doğrudan benimle konuştu. "Seokjin beklentilerimi aştın. Harikasın. Başlamalıyız. Lütfen, buraya gidelim. Şu köşeyi ayarladım."

Koyu renk arka plan önünde josefin koltuk bulunan, aydınlatılmış bir alana doğru bizi yönlendirdi. Josefinde kasılmış halde oturdum, ışığın altında rahatsız hissediyordum.

"Şimdi Na Ni sana portre için nasıl bir tema düşündüğümü açıkladı mı?"

"Tanrı Hades'ten bahsetti," dedim koltuğa yaslanırken. Bay Oh'un el kol hareketlerini takip ettim.

Ayağımı josefin üstüne kaldırdı ve alt tarafımdan sarkan uzun kumaşı öyle güzel ayarladı ki koltuğun açık ucundan döküldü. Bu pozisyonda Taehyung'la yüz yüzeydim. Bakışlarımız buluştu. Gözlerindeki ateşi hissedebiliyordum. Bedenim sıvı hale geldi. Bütün o gergin, utanç hisler içimden uçup gitti ve sadece ikimiz kaldık. Bay Oh'un resim çektiğini duyabiliyordum ancak tek yapabildiğim Taehyung'un beni izleyişini seyretmekti.

"Sen Kim Taehyung musun?" Bay Oh Taehyung'a sorarken farklı açılardan fotoğraflarımı çekmeye devam ediyordu.

"Evet efendim." Taehyung kibarca yanıtladı. Sete yaklaşıp ışığa yakın bir yerde dikildi.

"Ve buradaki modelimizi nereden tanıyorsun?" diye samimiyetle sordu, sohbet ediyordu.

"Seokjin benim... Sevgilim," dedi Taehyung seksi sahiplenici bir şekilde.

Sevgilim ifadesine biraz şaşırmıştım. Taehyung kadar mükemmel birinin benim gibi birini arzulaması neredeyse komikti, daha doğrusu çılgıncaydı. Yine de sevgilim kelimesinden çok daha fazla bir yerde. Bu ifadesi aramızdakiler için yetersizdi.

"Sevgilin, öyle mi?" Bay Oh gülümseyerek sordu.

"Evet, Jin benim." Gözlerini asla benden ayırmamıştı. Kelimeleri beni ısıttı, arzulandığımı hissettim. Taehyung'un gözleri şunları söylerken yumuşadı: "Bugün neredeyse başkasının onunla buraya gelmesine izin veriyordum. Onu böyle görmeyi kaçıracağımı düşünmeden edemiyorum."

"Evet, bu gerçekten kötü olurdu. Ama bunu göremeseydin bile yine de portre olacak," diye Bay Oh ona güvence verdi.

"Nasıl olacağını görmek için sabırsızlanıyorum."

"Ben de öyle," dedi kamerasının arkasından. "Seokjin, başka bir şey denemek istiyorum, farklı biz poz. Sana Tanrı Hades'i anlatmama izin ver, böylece ne düşündüğümü daha iyi anlayabilirsin."

Bana yaklaştı ve kamerasını uzakta tutarak konuştu. "Tanrı Hades'mişsin gibi gibi davran, yeraltının kralı. Tanrıça Persephone'yi kaçırmışsın. Bunu duyan diğer Tanrı'lar eğer onu özgürlüğüne kavuşturursan seni sonsuz bir mutluluğa boğacaklar. Ancak eğer tam tersini yaparsan ve Tanrıça Persephone'yi yanında tutmaya devam edersen, onunla birlikte olduğun her gün acı çekeceksin. Hem mutlu olmak istiyorsun hem de Persephone'yi yanında istiyorsun. Hangisi senin için en iyisi olur. Aşkın mı, mutluluğun mu?"

INEVITABLE |TAEJIN|Where stories live. Discover now