3. Bölüm: Acının Senfonisi

35 9 3
                                    



4 Mayıs 2018

Gecenin o güzel ve tehlikeli karanlığı yeryüzüne düşmüş en ufak köşeye bile ulaşmıştı. Karanlığa boğulmuş yeryüzüne, gri bulutlardan düşen sayısız yağmur damlaları eşlik ediyordu. Bardaktan boşalırcasına yağan yağmur altında kalmamak için çoğu insan çoktan evlerine çekilmiş, rahat bir uykuya dalmışlardı. Gecenin en sessiz ve en ıssız saatlerinden birinde kafasına taktığı kapüşonuyla biraz gerisine park etmiş olduğu arabasından indi yabancı. Islanmayı umursamadan çoktan su birikintileri olan yolda yürümeye başladı. Az önce içtiği acı kahvenin tadı hala damağındaydı. Cebinden çıkardığı lolipopun ambalajını açmak için dişlerini kullandı, hemen ardından umursamadan yere atıp şekeri ağzına götürdü.

Bomboş sokakta yağmur damlarının ıslak yerle buluşma sesleri dört bir yanını sarmıştı. Çehresine çarpıp süzülen damlaları umursamadan kafasını kaldırdı. Gözleri bu havada huzursuzca uçan kargalara takıldı. Sadece bu cadde üzerinde uçuyor ve başka yere gitmiyorlardı. Garip diye düşündü yabancı. Sanıyordu ki tahminleri doğruydu. İç cebinden çıkardığı ufak not defterine not aldı bunu. Elinde tutuğu ufak defterde şiddetle düşen damlaların izi kaldı. Hemen sonra binalara gözü takıldı. Gözlerini kısarak bir binanın yanına yaklaştı.  Normal bakışta görünmeyen fakat yeterince yaklaşınca belli olan çatlaklar.

Londra'nın eski binalarındaki çatlaklar kimsenin dikkatini çekmezdi fakat eğer tahminleri doğru ise buna neden olan şey açıktı. Gözleri bu sefer yanmayan sokak lambalarını buldu. Kazanın olduğu gece de buradaydı. Ve bu lambalar yine çalışmıyordu.  Sokak lambalarının altına gidince dibinde ıslak ve hafif parlayan cam kırıklarına takıldı gözleri. Çünkü patlamıştı. Tamir edilmemiş diye geçirdi içinden. Çatılan kaşları ile elindeki deftere bir şeyler daha karaladı. Hemen ardından ise orada daha fazla kalmanın bir anlamı olmadığından arabasına doğru ilerledi.

Arabasına bindiği anda üstünde ıpıslak olan kapşonluyu çıkarıp arka koltuğa attı. Elini saçları arasından geçirip arabasını çalıştırdı. Oradan uzaklaşırken nereye gittiğinden emin değildi. Bu daha başlangıç diye geçirdi içinden. Felaket yakın..

O karanlık yağmurlu ve ıssız gecede ise başka bir yerde acılar içinde yatan bir çocuk vardı. İçi çıkarcasına arkadaşının kollarında ağlayan ve kalp çığlıkları susmayan. Göğsüne cam kırıkları batıyormuş gibi içini çeke çeke acıyla ağlayan. Jimin'in kolları arasında onu rahatlatmak için sırtını okşayan parmakların teması ve koca bir kafa karışıklığı içinde kalmasına rağmen korku dolu gözlerle yanında duruyordu. Jungguk'un yatağındalardı. Gecenin bir yarısı ağlama sesleri ile uyanan Jimin, uyku sersemi ile neye uğradığını şaşırmış ve yan odadan gelen sesleri takip etmişti. Gördüğü manzara ise şok ediciydi.

Hayatında ilk defa Jungguk'un ağladığını görmüştü. İlk defa. Yaşadığı şok yüzünden kapı pervazında donup kalırken, ikinci bir şok ise  bu kadar içten ağlamasıydı. Ömrü boyunca bir kere bile ağlamayan onu, acılar içinde ağlarken görmek onda büyük bir korku ve telaşa sebep olmuş, neye uğradığını şaşırmıştı. Ne kadar süredir yanındaydı bilmiyordu onu o halde yatakta büzüşmüş içler acısı halde görünce, hiç düşünmeden yanına gidip sarılmıştı. O kadar içten ağlıyordu ki içi parçalanmıştı. Onu o halde görünce oda ağlamaya başlamış ve ona yardımcı olamadığı sorunu her neyse çözemediği için daha çok ağlamıştı.

Kardeşini ne bu kadar üzmüştü bilmiyordu ama o an tüm acılarını almak istedi. Buna ne neden olmuştu bilmiyordu ama o an tüm nedenleri yok etmek istedi. Onu ne bu kadar yaralamıştı? Neye bu kadar üzülmüştü? Tüm gece aralıksız kollarında ağlayan ve tek kelime dahi etmeyen çocuk ıpıslak yaptığı Jimin'in pijamasına rağmen sımsıkı sarıldığı arkadaşının göğsünde uyuyakalmıştı. Dışarıda yağmur şiddetini arttırmış ve tüm gece onlar ile birlikte gökyüzü de ağlamıştı sanki. Cama çarpan şiddetli damlalar sanki acı içindeki çocuğun çığlıklarıydı.

FRANGERE -taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin