cuarenta y seis

1.3K 116 74
                                    

jimin akademinin en özel alanına vardığında jungkook, salonun tam ortasında sırt üstü yatıyordu. bir yandan elinde olan sigarasını -dirseğini hiç kaldırmadığı için- kolunun yettiği kadar ağzına götürmekle meşguldü. örtülen yüzünden sadece suratının alt kısmı görünse de duyduğu kapı sesinde gülümseyen dudakları ortayı çıktı.

"hoşgeldin."

büyük olan açtığı kapıyı yavaş adımlarla kapattı ve uzanan genç çocuğun yanına ilerledi. jeon ani bir harekete kolunu gözlerine yaslayıp sızlandı. "lanet olsun jimin; şu sikik ışığı kapat, gözlerimi acıtıyor."

bay park görmeyeceğini bilse de sağ elinin işaret parmağını diğerine yöneltti. "lambaları açmadım ki, seni aptal." küçük olan bunun üzerine yine hızlı bir şekilde elini çekip tepesinde dikilen çocuğa günün ilk bakışmasını verdi, gülümsedi. "oh, pardon, senin parıltınmış."

jimin onun ciddi olup olmadığını anlayamadı, alayla gözlerini yuvarladı. "bana kötü flört ediyor diyene bakın." jungkook onu dinlemedi bile, bitmek üzere olan sigarasını havaya kaldırdı. gözleri kapalıydı. "şunu alır mısın?" bay park onu ikiletmedi -aslına bakarsanız üst düzey bir gerginliğin ortasındaydı ve kendisine ikram edilecek herhangi bir tütün şu anda bulabileceği en iyi şeydi- son nefesi kalan çöpü içine çekti, bakmadan neredeyse on adım uzağındaki minik çöp kovasına fırlattı. genç çocuk onu tüm bu sürede gözünü bile kırpmadan izledi. normal şartlarda bu küçük basket oyununun herhangi bir insanı şaşırtması gerekirdi; fakat jeon, o an buna odaklanamayacak kadar umursamazdı. ya da sarhoş.

yüzüne yaramaz, yamuk bir gülümseme takıştırdı; dudaklarını yaladı. "çok seksisin."

"biliyorum."  büyük olan ayakta rahatsız etmeyen, ufak adımlarla dolanmaya ve bir takım işlerle ilgilenmeye devam ediyordu. bu, oldukça gereksiz ; akat bir o kadar da olağan görünen bir tavırdı. sonra aradığı şeyi bulmuşçasına küçüğüne yöneldi bir soru sordu.

"külünü nereye döktün bunun?" bu oldukça mantıklı bir girişti çünkü jungkook, devasa salonun ortasında yanında bir paket sigara ve en yakın marketten alınmış olduğunu fazlasıyla belli eden bir çakmakla yatıyordu ve etrafında hiçbir döküntü yoktu.

takılmadı, patronu sanki dünyanın en komik şakasını anlatmış gibi büyük bir kahkaha attı. "ağzıma soktum."

jimin kafasını seni aptal dercesine salladı, ya da bir gram aklın yok. veya seninle ne yapacağım ben tarzında; lakin bunların bir önemi var gibi görünmüyordu çünkü küçük, hiçbir olanı umursamadığını oldukça abartılı bir tavırla belli ediyordu. ya da öyle gösteriyordu. yine de bu davranış, onda son model bir kıyafet gibi güzelce ve sırıtmadan oturuyordu.

genç çocuk gözlerini kapattı ve derin bir iç çekiş verdi. "üzerime otursana."

büyük olan tekrardan karşısındakinin görmeyeceği, dalgayla karışık bir tebessüm koydu ve onun emrine uydu, dediğini yaptı. bununla birlikte jungkook da ağır bir hareketle başını geriye atmıştı. "oh, rahatladım."

"bununla rahatladıysan, işimiz var demektir jungkookie."

genç çocuk bu sefer hızlandı, kafasını dikleştirdi. bay park'ın taptığı siyah gözlerini kocaman açtı ve sevimli bir azarlamaya girişti.

"istersem kirpiğinden bile rahatlarım jimin, sanane! dilersem burnuna bakarak bile boşalırım ve-inan bana, bu, seni hiç ilgilendirmez.

jimin küçük bir kahkaha attı. "tamam tamam, sinirlenme ufaklık. bir şey demedim."

jungkook omzunun yanındaki pakete uzandı. üzerindeki çocuğa yöneltti. "yaksana."

naughty girl | jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin