13|bir yanım cehennemde yanarken, sana cenneti vermemi bekleme

Start from the beginning
                                    

Eğer Jimin'in evine yine gidersem bu sefer o kıyafetleri almak istiyordum. Ondan bir parça olan eşyaya sahip olmak istiyordum. Artık bir yara bandı yetmiyordu. Daha fazlasına ihtiyacım, ihtiyacı vardı.

Dudaklarımdan silinmeyen gülümsemeyle çalışma masama doğru ilerledim. Çekmeceyi açtım ve siyah kutunun içindeki o kutsal yara bandını elime aldım. Her şey yüzüme açmış olduğu yara ile başlamıştı.

Elimdeki bu yara bandı Jimin'den bana verilen ilk hediyeydi ve son olmayacaktı. Hayatımı büyük ölçüde değiştiren o adımın yazılı olduğu yara bandını yerine geri koydum.

Daha fazla beklemeden duşa girdim. Sıcak bir duş ile günün yorgunluğunu üzerimden atarken vücudumun her yerinde sanki Jimin'in izleri vardı. Soğuk suyun değdiği boynumdaki kızarıklık ve morluk ruhuma bambaşka bir iz bırakmıştı. Duştan çıkıp odama bornozlu bir şekilde geri döndüğümde, saçlarımı kurutmaya başladım.

Aynamın karşısına geçtiğimde bakışlarım boynumdaki Jimin'in izine takıldı. Gözlerimi kapattım, oradaki dokunuşlarını tekrar hissettim. Belimde gezinen parmakları zihnime dolandığında istemsizce kasıldım, dudaklarını dudaklarımdayken düşündüğümde, o okyanusumsu tadı tekrar dilinin ucunda hissettiğimde dudaklarımı açlıkla yalayıp ısırdım.

Ellerimde öptüğü boynumu hafifçe okşuyorken aklımda dolanan dokunuşları ve bedenimdeki yoğun etkisi ruhumu bambaşka yerlere sürüklüyor, tenim sıcacık oluyorken ilk kez hissettiğim arzu ateşinde cayır cayır yanıyordum.

Bu ben değildim. Bu aynada gördüğüm kişi eski Jeongguk değildi, sınırın arkasındaki çocuk değişmişti. Daha da değişecekti.

Bu değişimin hayatımı tepetaklak etmesine izin vermeyecektim. Ama Jimin'i de kaybetmek istemiyordum. Bize bir şans verecektim, ruhunu tanımak istediğim, ruhumu açmak istediğim tek kişi oyken, korkup kaçmayacaktım.

Bu saatten sonra kaçamazdım.

Yerimden ayaklandım ve hemen kurulanıp, takım geceliğimi giydim. Bu sırada dolabımda bir şeyi fark etmiştim, hiç kısa şortlarım yoktu. Dolabım oldukça düzenliydi ve gece uyumam için beş adet takım geceliğim vardı. Bu ayrıntı ister istemez beni gülümsetti.

Benim haricimde Jimin gecelik sevmezdi. Onun güzel, okyanus kokan spor şortları ve baskılı tişörtleri benim bu kasıntı dolabımdaki mülayim kıyafetler için çok daha güzeldi.

Onları giydiğimde bana okyanusu hissettirmişti.

Okyanusun hoş kokusu hâla burnunun ucundaydı. Yoongi gittikten sonra kesinlikle Jimin'in yanına geri dönmeliydim. Giyinme işimi hallettikten sonra saç havlumu da alıp odamdan çıktım.

Elimdeki havluyla ıslak saçlarımı kuruta kuruta salona doğru ilerledim. Arkadaşım Yoongi'yi hazır ramen yiyerek film izlerken gördüğümde gülümseyerek karşısında duran tekli koltuğa oturdum.

Bana göz ucuyla baktı. Yarısına kadar silip süpürmüş olduğu hazır rameni yemeği bırakıp, kasesini masaya bıraktı, o bir bardak suyu masadan alıp kafasına diktiğinde elimdeki havluyla saçlarımı kurutmaya devam ediyordum.

"Evet...duşumuzu alıp, temizlenip baklandığımıza göre artık the hesap time a geçiş yapabiliriz." Suyunu bitirdi ve koltukta ciddi bir oturuş oluşturarak gözlerime dikkatlice baktı.

Yumuşakça sırıtarak elimdeki havluyu yanımdaki koltuğa bıraktım. Yoongi beni hesaba çekmeye hazırlanmış bir şekilde benden açıklama beklerken aslında söyleyecek bir şeyim şu anlık yoktu.

Şuan için her şey yeniydi.

"Geçelim de, ne için hesap verecekmişim?" diye sordum, sahte bir merakla. Neyin hesabını soracağını az buçuk tahmin etsemde ses etmedim ve arkadaşımın bu konuda beni aydınlatmasını ilgiyle bekledim.

Sillage | jikookWhere stories live. Discover now