VIII

18 1 0
                                    

 
Başkaları için kendinizi unutursanız, o zaman sizi daima hatırlayacaklardır.
- Fyodor Dostoevsky

Temir kapıdan girip haber verdi:
- Börü, kalkışa son 15 dakika. Son hazırlıklarınızı yapın.
Başımla onayladıktan sonra Astrid'le son kez planları gözden geçirdik. Turan Başkanlığı bize tam yetki vermişti. General Zara'nın gemisi bizimle gelecekti. General Temir ve gemisiyle birlikte harekete geçecektik. Bozcaada kalkışından sonra önce Ankara'ya, oradan Kıbrıs hattına ve Suriye'ye geçecektik. Suriye'den Kudüs'e kadar General Kağan'ın filosu bize eşlik edecekti. Savaş yolculuğuna başlamak üzereydik. Astrid'e baktım.
Gözleri uzaklara dalmıştı. Bu yolculuğun sonunu biliyor gibiydi.
- Son kez savaşmaya hazır mısın Astrid?
Bana baktı, sonra sarılmaya başladı.
- Hazır değilim biliyorum. Ama hazır olmak zorundayım. Yolun sonunda birlikte öleceğiz Börü. Birlikte.
Hiçbir şey diyemedim. Sarılmaya devam edebildim sadece.
  Biraz sonra tüm planları toplayıp çantalarımızı hazırlamıştık. Üniformalarımızı üstümüze geçirdikten sonra Tarık ve Kürşad'ı çağırdım. Gitme vaktimiz gelmişti.
  Gemiye binmeden son kez dönüp arkama baktım. Çıktığımız yolun sonunda belki de birdaha taş üstünde taş kalmayacaktı. Aklıma babamın sözleri geldi: Son yakın.
   Birkaç dakika sonra tamamiyle havalanıp güzergahta süzülmeye başlamıştık. Tarık ve Kürşad son eğitimlerini gerçekleştirirken dostum Urungu'yu gördüm. Gözleri gülüyordu. Küçüklüğünden beri Turan için dünyayı fethetmeyi istiyordu. Yolun sonunda ne olacağından habersiz bir şekilde ilerliyorduk. Birkaç saat içinde Ankara'ya geldik. Metropollerin çoğunun yıkımını gördükten sonra Ankara'yı sağlam görmek moralimi yükseltmişti. Ankara Turan'ın kalbiydi. Başkanlığın filo merkezine indikten sonra doğruca saraya doğru yol aldık.
  Bu saray 25 yıllık sağlam bir mimariye döşenmiş bir savaş beyniydi. Dağ evimin ve bulunduğum tüm üslerin belki 10 katı gücünde ve sağlamlığındaydı. Tek başına bir savaşa meydan okuyabilirdi.
  Başkanlığa girerken yanımda sadece Temir ve Zara vardı. Biraz sonra başkanın karşısındaydık. Selamladıktan sonra söze girdi:
- General Zara, tekrar karşılaşmak büyük onur! Bozcaada'da yaptığınız savunma alkışı hak ediyor.
  Zara onu selamladıktan sonra bize döndü:
- General Börü Erkuş ve General Temir Aksoy. Turanın kurulmasında önemli rolleri oynayan iki kişi.
  Temir'le birbirimize kısa bir bakış attık.
- General Börü! Dünya savaşında elde ettiğiniz başarılar herkesin kulağında. Tıpkı babanız gibi sizin de çok iyi bir asker olduğunuzu görüyorum. General Yula hakkındaki tutuklama çağrınız yerine ulaştı. Şüphesiz büyük işler başarıyorsunuz. Kudüs göreviniz için verdiğimiz tam yetkiyi iyi kullanın. Tanrı Türklerle birlikte.
Selam verdikten sonra üç general gemilerimize döndük. Başkanlık filosundan ağır zırhlı TR-23'ü emrime verdiler. General Börü Erkuş olarak bu gemiyi yönetmek benim için çok önemliydi. Zira tüm Türkiye eyaletinin baş gemisiydi. Gerekli yakıtı aldıktan sonra üç gemiyi kalkışa geçirdik. Yanımda bulunan Amiral Aslan, Başkanlığın en büyük amirali olarak biliniyordu.
  Kıbrıs hattındaki güzergaha girdiğimizde hava çok kötüydü. Sağanak yağış gemiyi ağırlaştırıyordu ve pervanelerin kapasitesini azaltıyordu.
  Benim gemimde 18 adet X-r jeti varken diğer iki gemide 14'er tane vardı. Yaklaşık 400 km/h yol alırken yağmur yüzünden 150 km/h'a kadar düşmüştük. Aşırı yavaş ilerlememizin üstüne bir de fazlasıyla şimşekli bir havaydı. Amiral tüm gemilere emir verdiği zaman yükselişe geçtik. Traposferin üstüne çıkmaya başlıyorduk. Yağmur git gide bitti. Hızları yükselttikten sonra tekrar aynı hızla gitmeye başladık. Bulutların üzerinde süzülürken basınç oldukça artmıştı. İkinci emre kadar hiçbir gemi aşağı inmedi. Planları alıp uyduyu izledikten sonra Aslan ikinci emri verdi: Alçalmaya başlıyorduk.
  Birkaç dakika sonra Akdeniz semalarına giriş yapmıştık. Yağmur dinmişti fakat deniz hala köpürdüyordu. Amiral bana seslendi:
- Denize inmemiz gerek. Hava yolu için yakıtımız kalmadı. Pervaneler sadece denizde bizi ilerletebilir.
Başımla onayladıktan sonra tüm gemilere seslenip denize inişe geçmeye başladık.
- Sıkı tutunun!
Gürültülü bir şekilde iniyorduk. Çok fazla sallanıyorduk. Deniz iyice köpürmüştü, zor bir yolculuk olacaktı. Amiral tüm jetlerin kilitlenmesini emretti. Dalgaların büyüklüğü bazen 20 bazen 30 metreyi buluyordu. Gerçekten zor bir yolculuk oluyordu. Kamarama dönüp bu vakti ibadet etmekle geçirmeye karar verdim.
  Hayatım boyunca Tanrı'ya inanan biri olmuştum. Gençliğimde babama çok kez karşı çıksam da bir süre sonra hayatın gerçekleriyle yüzleşmeye başladığımda her şeyin çevremdeki insanların dediği gibi olmadığını fark ettim. Her şeyin bir bedeli vardı. Atalarım bin yıl önce nasıl Tanrı'ya bağlıysa ben de öyle bağlı olmalıydım. Çünkü benim kaderimde bu vardı. Ben Türktüm. Dünya her zaman bana karşıydı. Bin yıl önce olduğu gibi her zaman savaşa hazır olmalıydım. Çünkü ben Türktüm. Savaşın kaderimde olması beni çok kez korkutmuştu önceden. Ama korkamazdım. Hayatın gerçeği buydu. Ben dursam bile düşmanım asla durmuyor ve bana saldırmaya çalışıyordu. İnsanların canını yakmak istemesem bile benim canımı yakıyorlardı. Gençliğimde duyduğum bir söz aklıma geldi. Türk olmak zordur, dünyayla savaşırsın. Türk olmamak daha zordur, çünkü Türkle savaşırsın. Hayatım boyunca lider ayrımı yapan insanları anlamadım. Mete benim atamdı. Bilge Kağan benim atamdı. Osman Gazi ve Yavuz benim atamdı. Atatürk benim atamdı. Gençliğimde kendime verdiğim yemini hatırladım: Ben bir Türküm ve müslümandım, sonuna kadar ikisini de savunacağım. Gök girsin ve kızıl çıksın! Bu yolculuğun sonunda dünyanın sonu gelse bile her zaman savunacaktım. Çünkü ben buydum. Ben bir Türktüm.
  Az sonra dalgalarla boğuşan geminin kortexinde amiral bana sesleniyordu:
- General! Kıbrıs açıklarındayız!
  İleri doğru baktığımda Kıbrıs'ın 2028'de denize gömülen burnunun yarısını gördüm. Gelmiştik.
   Yarım saat sonra Kıbrıs üssünün burun kapısından içeri girmiştik. Kıbrıs'ın askeri üssünün yönetmeni olan General Tural bizi karşıladıktan sonra içeri davet etti. Direkt konuşmaya başladı:
- Yula'nın hain çıkması beni çok üzdü. Açıkçası çok iyi bir asker ve arkadaştı. Kanıtlarınızı gördükten sonra tüm Turan eyaletleri bunu şaşkınlıkla karşılamış olmalı.
Tarık'ı tam konuşacakken susturdum. Zara ve Temir birbirine bakıyordu. Söze girdim:
- Yula'yı iyi tanıyor muydunuz general?
- Askeriyede yakın arkadaşımdı. Trajik bir hayatı olduğunu biliyordum. Yarbayken birkaç kez görev yapmıştık. Komünist Harekette beraber görevliydik.
Komünist Hareketi duyunca duraksadım:
- Hareketi nasıl bastırmıştınız?
- Aslında ben çok bir şey yapmamıştım. Yula tek başına koca hareketi bastırdı. Nasıl yaptı ben de anlayamadım. Sağlam bir otoritesi vardı.
- Garip.
  Aslında garip falan değildi. Tam de beklediğim gibi Yula kendi çıkarttığı hareketi kendi bastırmıştı. Zaten patlamaya hazır hareketi örgütleyip devlete karşı ayaklandırmıştı. Bunun nedeni sadece dikkati başka yöne çekmekti. Çünkü o sırada kendisini delillerle suçlayan ve dava açan Onbaşı Recep'i ortadan kaldırmakla meşguldü. Başka bir olayla ilgilenirken kimsenin dikkati Recep'e gitmedi. Çok akıllıca bir plan fakat ben o planı çözmüştüm. Yula'nın sonunu getirip kanseri ve beraberindeki tüm hücrelerini Türk birliğinden atacaktım. Bunları düşünürken Amiral Aslan içeri girdi:
- Kalkışa hazırız.
  Gemilerle Kıbrıstan ayrılırken hava düzelmişti. Güzergaha girip Suriye'ye doğru yola koyulmuştuk.
Yaklaşık iki saat sonra Şam'a iniyorduk. Suriye uzun yıllar önce yıkılıp tarla haline getirilmiş gibiydi. Bölgenin büyük bölümü binalardan temizlenmişti. Onun yerini sadece askeri üsler yer almıştı. Biz de bölgede bulunan 9. üsse iniş yaptık. Turan Başkanlığı izniyle diğer üslerle birlikte 20 gemilik filoyu yanımıza alıyorduk. Şüphesiz çok tehlikeli bir göreve çıkıyorduk.
  Savaş hazırlıkları bir gün sürmüştü. Bir gün sonra yola çıkmaya hazırdık. Son durağımızdan kalkarken yanımıza güçlü bir filo almıştık. Kudüs'te karşılaşacağımız şeye göre daha sonra destek kuvvet olarak 40 gemilik bir filo daha vardı. Kalkışa geçtiğimizde kıç tarafına baktım. Sancak tarafında Temir, iskele tarafında Zara'nın gemisi bize eşlik ediyordu. Arkamızda 20 gemilik bir güçle son durağa doğru yola çıkıyorduk.
   Her yer karanlık. Bu yeri hatırlıyorum. Burası geçen yıldan beri gördüğüm kabusların başlangıcıydı. Ülgen ve Erlik buradaydı. Ancak şu an bomboştu. Ne olduğunu anlamaya çalışırken şiddetli şekilde savruldum. Erlik buradaydı. Ama göremiyordum. AAH! Bana vuruyordu. Çok kötü darbeler alıyordum. AH! Her yerimden kan sıçrarken Erlik son darbeyi vuracaktı.
- Vursana. Senden korkmuyorum.
Kıllı suratında öfkeyle parlayan kızıl gözlerini seçebiliyordum. Bana bakıyordu.
- VURSANA! HADİ!
Şeytan duraksamıştı.
- SENDEN KORKMUYORUM!
Bana birkaç saniye daha bakakaldı. Birden kükremeye başladı. Öyle bir kükremeydi ki kulaklarımdan kan akıyordu.
- YETER!
Kükremesi o kadar kuvvetliydi kendi sesimi duyamıyordum. Beyaz bir ışık görmeye başladım. Ülgen geliyordu:
- ÜLGEN!
  Ülgen çok hızlıydı. Gözümü açana kadar geldi ve Erlik'e dehşet bir kuvvetle çarptı. O kuvvete rağmen hiçbir şey yokmuş gibi bana doğru eğildi.
- Sen, Turanın kurtarıcısı. Adın tarihe yazılacak.
- N-
  Cevap veremeden hızla Erlik'le savaşmaya girişti. Bu ses neydi? Olamaz. Olamaz olamaz olamaz! O savaşın içindeydim. Ülgen'in ordusu ve Erlik'in ordusu arasında kalmıştım!
- AAAAAHHHH!
  Kükreyerek uyandım. Astrid de benimle birlikte uyandı:
- Sakin ol, sakin ol. İyiyiz.
- Hava almaya çıkmam gerek.
  Biraz sonra güvertedeydim. Temir'de yanıma gelmişti.
- Uyku tutmadı mı?
- Onun gibi bir şey.
- Afganistan operasyonların bize kadar ulaştı Börü. Son görevimizden sonra iyi işler çıkartmışsın.
- Hayat buna zorladı dostum. Tam bırakacakken yine atılmak zorunda kaldım. Dünya savaşı hiçbirimize iyi gelmedi.
- Maalesef. Sence bu görev son görevimiz mi?
  -Gerçeği ne kadar bilsem de onu bu psikolojiye sokamazdım-
- Hayır dostum, hayır. Daha çok savaşa katılacağız. Bu sadece tadımlık.
İkimizin yüzünde de kırık bir tebessüm oluştu. Temir tam geri dönecekken elini omzuma attı:
- Örpen'in intikamını alacağız Börü. Şüphen olmasın.
Görevden sonra askerliğe devam etmemin nedenlerinden biri de buydu. Kardeşimin intikamını alacaktım. Yapmak zorundaydım. Temir'e hafifçe başımı sallayıp uzaklara doğru seyre daldım.
  Tarık odaya girdi:
- General, yaklaştık.
Astrid'le birbirimize baktıktan sonra hazırlanmaya başladık. 15 dakika sonra kortexteydim. Hava çok kötüydü. Sağanak bir yağmur vardı. Göz gözü görmeyecek şekilde sis oturmuştu. Amirale başımla işaret verdikten sonra filo telsizini açtım. 23 gemiye birden sesleniyordum:
- Ben General Börü Erkuş. Hakkımda ne biliyorsunuz veya bilmiyorsunuz umrumda değil.
-Sesim gemide yankılanıyordu- Bugün burada bulunma sebebimiz tüm bunlara son vermek. Hiç hoş olmayan yollardan içimizde hainler olduğunu öğrenmek hiçbirimiz için sevindirici olmadı. Bugün ölen bütün Türkler için intikamımızı alacağız. BİZ TÜRKÜZ! TANRI ORDUSUYUZ! BİRLİKTE GÜÇLÜYÜZ! Son kez benimle misiniz!?
Telsizlerden hep bir ağızdan yükseldi:
- SENİNLEYİZ!
Arkamı dönüp tüm gemiye seslendim:
- BENİMLE MİSİNİZ!
Gemi kulakları çınlatacak şekilde gürültüyle:
- SENİNLEYİZ!
- Tanrı Türkleri korusun!
Telsizleri kapattım. Amirale başımla işaret verdiğimde emirleri tüm gemilere verdi. Bütün askerler hazırdaydı. Geriye sadece yaklaşan savaşı beklemek kalıyordu.
  Saat 21:15. Bugün tarih 26 Mart 2048. Son savaş başlıyor.
- TAM GÜÇ SALDIRIN!
***
- OMURGA GERİYE! KOLLAR İLERİ!
***
- TURAN TAKTİĞİ İŞE YARIYOR EFENDİM!
- DEVAM EDİN!
***
- BİYOTOPLARI ATEŞLEYİN!
........
Savaşın başlangıcından üç saat geçmişti. Karada taş üstünde taş bırakmamıştık. Yula Turan'daki birliklerinin tümünü kendine bağlamış bize saldırıyordu! Bu yarı iç savaşın sonu hiç iyi değildi.
- GENERAL 5 ADET AĞIR ZIRHLI ARQ GELİYOR!
- Siktir. ZARA! KAÇ GEMİ HAZIRDA?!
- 12'si hala yerde. 4 gemi kaybımız var!
- SİKERİM! TEMİR! BİR AN ÖNCE KALKIN ŞU SİKTİĞİM YERİNDEN!
- Gemilerin bazıları ağır hasarlı. Depoları ve motor tüpleri patlayanlar var!
- SİKTİR! ZARA! İYON TOPLARINI ATEŞLEYİN!
Çok sinirliydim. Karşıda hala 17'ye yakın ağır silahlı hava gemisi bize saldırıyordu. Yula çok güçlüydü.
- AMİRAL! YARDIMIN GELMESİ NE KADAR SÜRER!?
- 3 Saati bulur.
Ona çok sert bir bakış attım. Bakışımı gördükten sonra sormaya lüzum görmeden yardım çağrısını iletti.
- HERKES BENİ DİNLESİN! BUGÜN YENİLMEYECEĞİZ! HERKES İŞİNE!
- Astrid! Buraya gel! Planlara bak. Dikkat dağıtıp arkasına geçmesi için 5 UR'u çevrelerine gönderelim. Bize karşı taktik manevraya geçmeye hazırlanıyorlar. Biz de UR-12'yle birlikte gidiyoruz. Hazırlan. Amiral! Gemiyi devral.
Amiral kafasıyla onayladıktan sonra direkt kapsüllere yöneldik.
- Kürşad! Biz yokken Tarık'la birlikte amirale yardım edin. Tüm gemilerden sizi sorumlu tutuyorum!
Biraz sonra kapsüle binmiştik. Telsize bağırdım:
- Albay Yağmur! Kapakları açın!
5 dakikaya kalmadan kortexe çıkıp tüm planı aktardık. Birkaç saniye sonra amiralin sesi tüm gemilerde yankılandı:
- 3. sıradaki UR gemileri! 5 dakika içinde hepiniz düşmanın etrafını sarın! Hızlı olun, turan uygulayacaklar!
Albay benden izin aldıktan sonra motorlara tam güç verip bizi düşmanın sancak tarafına doğru harekete geçirdi. İki dakika sonra sancakların oradaydık.
- Albay! X-r'leri fırlatın! Biz gemiye giriyoruz!
Bunu dedikten sonra çantalarımıza patlayıcıları yerleştirip kapsüllere doğru koşmaya başladık. Astrid'le birlikte çok önemli bir göreve koşuyorduk.
- Astrid, sürüş sende! Bizi olabildiğince yaklaştır!
Astrid mükemmel sürüş becerilerini kullanıp beni birinci ARQ'nun tepesine kadar yaklaştırdı.
- Burada bekle!
Hemen ardından koşarak kıç tarafına doğru yaklaşmaya başladım. Çantamdaki patlayıcıları fırlattığım gibi motor tüplerine yapıştılar. Geri sayıyor: 10,9...
- ATLA!
- GAZLA GAZLA GAZLA!
Gemiden daha 30 metre kadar uzaklaştığımızda motor tüpleri felaket şekilde patlamıştı. Şiddetle sarsıldıktan sonra yaylım ateşinden kaçmaya çalışırken kanatlardan biri vuruldu. Az önce motorlarını patlattığımız ARQ yere çakılırken biz de ikinci UR gemisine sert bir iniş yapıyorduk.
- AAAH!
- Dikkat et! Bir şeyin var mı!?
- Yok, yok! Devam edelim!
Diğer bir kapsüle atladık.
- Gazla!
  Sancaktaki diğer bir ARQ'ye yaklaşmıştık.
- Atlıyorum!
  Koşarak motorlara yaklaştım. Çok kuvvetli bir ateşleme gücü vardı, bu yüzden yaklaşmak çok zordu. Olabildiğince yaklaşıp tüplere doğru son bombalarımı fırlattım.
  Bu tüplere zarar vermek için muazzam bir güç gerekiyordu. Amiral gemisinden bu bombadan bir tane kalmıştı, diğerlerinde de daha küçük patlayıcılar vardı.
- GAZLA GAZLA!
Birkaç saniye sonra bir tane daha ARQ'yi yere doğru çakılmaya gönderdik!
- İŞTE BU! Gemiye dönelim!
Biraz sonra gemiye döndüğümüzde son durumu öğrenmek için derhal amirale bağlattım:
- Son durum nedir Aslan?
- Yerdekilerden 5 tanesi kalkışa geçiyor. 4'ü ağır hasarlı, kaldırırsak filoya zarar verebilir, izin istiyorlar! Diğer 3'ü hala ikmalde!
- Kalkanlar saldırıya geçsin! Diğerleri emrimi beklesinler!
  O sırada Astrid'e güverteden kendi jetiyle saldırıya geçmesini söyledim. Son kez bakıştıktan sonra koşarak güverteye ulaştı. Bu sefer tek başıma ne yapabileceğimi düşünüyordum. Evet. Aklıma bir şey geldi.
- Amiral, duyuyor musun?
- Duyuyorum general.
- Ağır hasarlı 4 gemiyi filodan 50 metre uzağa kalkışa geçir. Temir ve Zara'ya emrimi beklemelerini söyle. İşaret verdiğimde hep birlikte saldırıya geçiyoruz!
- Tamamdır general.
  Hemen sonra kapsüle atlayıp ağır hasarlı gemilerden birine doğru harekete geçtim. Kapsülden telsize doğru:
- Ağır hasarlı tüm gemiler dikkatine! Tüm personel kapsüllerle çıkış yapsın! Acil çıkış emri! TÜM PERSONEL GEMİLERDEN ÇIKSIN!
  Emrimi verdikten sonra ağır hasarlı gemilerden birine iniş yaptım. Gemiye girdiğim gibi herkesi telsizlerden çıkışa yönlendirmeye başladım. 10 dakika geçmeden gemide sadece ben ve Yarbay Zeynep vardı.
- Yarbay! İşaret verdiğimde gemiyi kaldırıyoruz!
ŞİMDİ!
  Geminin motorları ağır hasar görmüştü. Diğer üç gemiye de aynı emri verdikten sonra as filodan uzaklaşıp her iki yana açılmaya başladık. Birkaç dakika sonra Yula'nın filosunu cephe taraflarından hedef alacak şekilde gemileri döndürmüştük. Telsizlere seslendim:
- Ağır hasarlı gemilerin dikkatine! İşaretimle tüm ateşleyicileri açın! İkinci bir emre kadar hiçbir kaptan gemiden ayrılmayacak! İkinci emirle beraber bulunduğunuz gemiden kapsüllerle diğer gemilere sıçrayın! Anlaşıldı mı?
  Diğer üç gemiden aynı anda "HAZIR!" sesleri yükseldi.
- İşaretimle tüm gücü açın! ŞİMDİ!
  Yarbay yanımda tüm güçleri çalıştırdı, son gaz saatli bomba gibi Yula'nın filosuna doğru harekete geçtik.
- Zeynep! Kapsüllere doğru harekete geç!
20 saniye sonra ikinci emrimi verdim:
- ŞİMDİ ÇIKIN!
  Dört geminin dört kaptanı çıkış yapmıştı. Boş gemiler tam kapasiteyle Yula'nın filosuna doğru çarpışa geçiyordu. Ben de kortexin inişine bıraktığım kapsüle doğru harekete geçtim. Hasiktir, çok yakın!
Koş Börü koş! Bindim, bindim! Kapsülle uçuşa geçiyorum!
  Dört gemi birden filoyu ortadan ikiye yarıyordu! Muzzam felaket bir patlama yaşanıyordu! Siktir savruluyorum! Çok şiddetli! Etrafımda savaş jetleri gemilere tam güç saldırmaya devam ederken kontrolü zorla elime aldım. Çarpışma hala devam ediyordu! Planımla birlikte Yula'nın filosu ikiye yarılmıştı!
- AMİRAL! ŞİMDİ!
Telsizlerden Aslan'ın kükremesi duyuldu:
- SALDIRIN!
- SALDIRIN!
- SALDIRIN!
Biraz sonra tüm gücümüzle cehennemi yaşatmak için giriyorduk.
- AMİRAL! YULA'NIN GEMİSİNE GİRİYORUM! ADAM GÖNDER!
Temir telsizden seslendi:
- Ben ve Pars harekete geçiyoruz, tamam.
Şiddetli çarpışmanın tam ortasında, mermilerin arasında Yula'nın gemisine ulaştım. Kıç tarafından inişe geçiyorum.
  Temir ve Pars'la birlikte birkaç yüksek seviye asker geldi.
- Harekete geçiyoruz!
Sallanan geminin içinde hızla kortexe doğru gidiyoruz ama kimse ortalıkta gözükmüyor.
- Adamları kortexin etrafına dağıt! Temir benimle gel!
Kortexin ağır kapısı yavaşça açılmaya başladı. İçerde arkası dönük bir şekilde bekliyordu. Hain general Yula.
- Buraya kadar orospu çocuğu. Bitti. Teslim ol!
  Korkunç bir kahkaha attıktan sonra arkasını çevik bir şekilde dönüp bize ateş açtı.
- SİPER AL!
Temir'e karşı arkasından dolanacağıma dair hareket yaptım. Tamamladıktan sonra makine bölmelerinin ardından arkasına doğru geçtim.
- YULA! TESLİM OL!
Bana doğru döndü. Yüzünün yarısı parçalanmış haldeydi.
- Bakıyorum küçük bir iz bırakmışım suratında?
Pis bir sırıtış attıktan sonra:
- Bu küçük yara sana verdiğim zararların yanında HİÇ! HAHAHA!
- Bakıyorum da pek mutlusun? Babamı öldürdüğün için senden yeterince intikamımı aldım zaten. Şimdi Turan adına seni yakalayacağım.
  Bunu derken Temir arkasından yaklaşıp onu bir tra-şokla vurmaya çalışırken Yula onun yansımasını görüp tam şoku vuracakken bileğini tuttu. Temir'in yerinde olmak istemezdim. Bileğini tutup ciddi şekilde çevirdi ve onu camdan dışarıya doğru fırlatıı.
- TEMİR! TEEEEMMİİR! SENİ ÖLDÜRECEĞİM OROSPU ÇOCUĞU!
- BUNUN İNTİKAMINI ALACAK MISIN PEKİ? PEKİ YA ÖRPEN'İN? SENİN YÜZÜNDEN ÖLEN ARKADAŞININ?
Bana bu şekilde bağırdıktan sonra gözüm karardı. Kalbim hızlanmaya başladı:
- SEN NE DEDİĞİNİ SANIYORSUN?
- ÖRPEN'İN ÖLÜMÜNDEN SEN SORUMLUSUN! SİZE GÖNDERDİĞİM KATİLİ DAHA ÖNCE ANLAMALIYDIN BÖRÜ!
Hayır. Hayır. Hayır olamaz. Örpen'i öldüren adam Yula'ya çalışıyordu. Yıllarca kardeşimin ölümünden kendimi suçlamıştım meğer içimizde büyüyen bir kanser hainmiş!
-AAAH!
  Silahımı atıp saldırdım. Bir o bana yumruk atıyor bir ben ona.
- GEBER OROSPU ÇOCUĞU!
Çok sert darbeler almaya başlamıştım. Tek gözüm kan içinde kaldıktan sonra vuramamaya başladım. Omzumu hissetmiyordum. Son bir güçle belimdeki bıçağı çıkarıp göğsünden derin bir yarık açtım. Acıyla inledi. İkinci darbeyi vurmadan beni yere yıktı. Çok kötü yaralanmıştım. Camın önüne doğru emeklemeye başladım. Sürüklendiğim yerde kanlar çıkıyordu. Acı çekiyordum. Yula bana doğru geliyordu. Sonunda cama dayandığımda o da durdu.
Sanki bir şey bekliyor gibiydi.
- NE BEKLİYORSUN! ÖLDÜRSENE!
  Sırıttı. Ne? Bu da ne?! Dışardan sesler geliyordu. Çığlıklar.
- BU NE?!
- Göreceksin.
  Ardından kapılar açılmaya başladığında kanım dondu. Hareketsiz olduğum yerde donakaldım. Gözüm saate kaymıştı. Saat 2'ye geliyordu. Gözümün önünde yüzlerce yaratık Yula'nın arkasına dizilmişti. İnanamıyorum, bu neydi böyle?
- HAHAHAHHA! NOLDU? BEĞENEMEDİN Mİ?!
- Bunu nasıl yaptın? Salgını nasıl kontrol edebildin?
- Senin sorunun bu Börü. Asla anlamıyorsun. ASLA! Kontrol altına almadım! ONLARDAN KORKMAMAYI ÖĞRENDİM! HAHAHAHA! Ama ne de olsa bir önemi yok. Sen burda öleceksin ve kimse seni duyamayacak!
  Bütün umudumu kaybetmişken gemi birden sallanmaya başladı. Göğsümdeki telsizden sesler yükseliyordu:
- Yula'nın gemisini bitirin!
Yula bana doğru dehşet bir bakış attıktan sonra üstüme atılacakken gemi sert bir şekilde tekrar sallandı. Alarmlar yanmaya başladı:
- DÜŞÜYORUZ!
Gemi hızla yere çakılıyordu. Yula bilgisayarlara koşup gemiyi dengede tutmaya çalışıyordu. Kan içinde zorlukla sürünerek bilgisayarların yanına ulaştım. Destek alarak ayağa kalktım. Silahımı çıkardım ve kafasına doğrulttum.
- Oyun bitti.
  Bana dehşetle bakarken alnının ortasında koca bir delik açtım. Hayvan gibi yere yığıldı. O kadar güçsüzdüm ki silahı tutamayıp yere bıraktım. Ayakta duramıyordum. Hırıltıları duymaya başlayınca kafamı güçlükle kaldırabildim: Yüzlerce salgınlı bana bakıyordu. Gemi hızla irtifa kaybediyordu. Kanlı dişlerimle uzun zamandır atmadığım bir gülüş attım.
- Artık hepimiz ölüyüz.
....
  Gözlerimi açtım. İmkanı tarifsiz bir acı içindeydim. Göğsümden kocaman bir metal parçası geçmişti. Ağzımdan kan akıyordu. Her yer alev alevdi. Gözlerim kararıyordu. Soğuyordum. Kanla boğulurken zar zor seslendim:
-Kürşad! K- şa- d-
- BABA! BABA! DAYAN!
  Koşarak yanıma geldi. Ağlıyordu. Bense mutluydum. İntikamımı almıştım. Yıllarca yüreğimde yanan intikam ateşi sönmüştü. Huzurlu ölüyordum.
- BABA! DAYAN! YARDIM GELİYOR!
- D- din- le- b.. beni! Kürşad! Kürşad! Artık çok geç. Al bunu. Yula'nın tüm görüşme kayıtları bunda. Hepsini.. he.. Tu.. Turandan temizle.. Tamam mı oğlum..
  Nefesim kesiliyordu. Ciğerlerimden içeri kan doluyordu.
- BABA! SEN OLMADAN YAPAMAM!
- B.. Benden daha iyi olacaksın Kürşad!
  Kürşad'ın gözlerine doğru bakarken Yarbay Tarık'ı gördüm. Kollarında bir kadın vardı. Astrid. Astrid'i göğsüme dayadı. Hiçbir şey söylemedi. Ağlıyordu. Astrid'in rüyası gerçek çıkmıştı. Alevlerin içinde ölüyordum. Astrid kollarımda can vermiş halde öylece yatıyordu. Kürşad'ın elini tutuyordum.
- K.. Kürş.. ad.. Ss.. sana gü.. veni.. yorum oğlum.. Tarık.. iki.. niz.. Turanın ba... ge..
- Konuşma baba! Lütfen! Yorulma!
- Çok.. geç.. oğlum.. bb.. beni dinle. Ssen hak..lıydın..
Bu..rası sa..ddece bb..ir oo..yala..maydı.. Asıl sa..vaş Or..ada ol...cak. Ss..en bb..ir gün en bü..yük Türk ko..muta..nı o..laca..ksın.
Yarı kapalı gözlerimle Kürşad'ın şaşkınkığını görebiliyordum. Artık gitme vaktim gelmişti. Bedenim soğuyordu. Ruhum bedenimi terk etmek üzereydi. Gücüm tükenmeye başladı.
- Ss..eni se.. ee.. viyorum oğ..lum!
                                    *********
Büyük generalin eli düşmüştü. Kürşad ve Tarık ağlıyordu. O generalin ruhu, şimdi hayat eşiyle beraber Tanrı Dağlarına çıkıyordu. Mete'nin yanına. Kürşad'ın yanına. Bilge Kağan'ın yanına. Osman Gazi ve Fatih'in yanına. Büyük önder Atatürk'ün yanına.. Kendine yer bulmuştu. Arkasında Turanın varisini bırakarak gitmişti bu dünyadan. Türk olarak doğup Türk olarak ölmüştü.
Karanlığın içinden uğultu yükselmeye başladı:

                           Ay bulutun bağrında
                           Kan sızan bir yaradır
                           Ayın bahtı karanlık,
                           Bulutunki karadır.

BİRKAÇ GÜN SONRA, ORHUN'DA
Kürşad ve Tarık yüzlerce askerle birlikte General Börü Erkuş'u son yolculuğuna uğurlamıştı. Herkes dağıldıktan sonra Tarık'la Kürşad hala mezarların başındaydı. Kürşad'ın gözlerinden yaşlar süzülüyordu:
- Hep asker olarak ölmek isterdi biliyor musun? Tek isteği milletinin rahat yaşamasıydı. Kardeşini kaybettikten sonra çok kez intihar etmek istedi ama yapamadı. İşte şimdi burdayız.
- Baban Turanın olduğu gibi benim de hayatımı kurtardı. O, her zaman anılacak.
Kürşad başıyla onayladı. Biraz sonra arabaya doğru hareketlenmişlerdi.
- Sanırım savaş bitti.
Kürşad Tarık'a dönüp acı bir gülümsemeyle ona baktı. Elinde babasının kanlı künyesi duruyordu.
- Savaş daha yeni başlıyor.




                                        ~SON~

GÖREV II: İntikam AteşiWhere stories live. Discover now