VII

17 1 0
                                    

İyi hareket et, kötülerin zararlarını ortadan kaldır.
                                                     - Yusuf Has Hacip

Birkaç saat sonra Sinop kıyılarına demirlemiş oluyorduk. Taçam bizzat kendi Sinop deniz üssüne kadar bana eşlik etti. Yoldayken muhabbet ediyorduk:
- Amiral, denizaşırıdaki haberler nasıl?
- Sınır hatları güvenli duruyor ama uzun sürer mi emin değilim. Bildiğim kadarıyla Amerika kendini toplamaya başlamış. Kaynaklar uzun bir güvence vermiyor.
- Ruslardan naber?
- Ruslar şu an pek iyi durumda değil. Kuzeyden gelen buz denizi ülkenin belli kesimlerini içine almış.
Onunla uğraşıyorlar.
- Grönland'ın erime durumu kaç kat artmış?
- 2020'deki orana göre 20 kat, 2030 oranına göre ise 8 kat artmış.
- Siktir. Çok hızlı eriyor. Bir o kadar da Antartika tehlike oluşturuyor.
- Güney Amerika'nın büyük bölümü su altında şu an. Aynı olayı Avusturalya yaşamak üzere. Sular hızla yükseliyor.
- En azından bu bizim için iyi haber.
- Galiba.
Bu konuşmayı yaparken Sinop üssüne ulaşmıştık. Taçam'ı rütbem gereği selamlayıp üssün girişine yöneldim. Beni ilk karşılayan Albay Ömer Sakin oldu.
- Börü Erkuş! Şeref verdiniz.
Başımla selamlayıp hava filosunun bulunduğu alana yöneldim. Özel uçağım hazırdı. Üsse gelişimin üzerinden 30 dakika geçmeden ayrılmıştım.
   Tarık kulede nöbetteydi. Kürşad beni kapıda bekliyordu.
  Her yerim kir içindeydi. Yüzümdeki yaraların yanına bir de Yula'nın bıraktığı taze iz işlenmişti. Boynumda pençe izleri, vücudumda çeşitli kesikler vardı. Eve döndüğümde gazi gibiydim.
- Hoşgeldin baba!
- Hoşbulduk. Kürşad! Bu çantayı alıp çalışma odasına koy. Sonra Tarık'ı aşağı çağır.
Kürşad kafasıyla tamam işareti yapıp çantamı kaptı ve yukarı doğru çıkmaya başladı. Daha sonra Astrid beni gördüğü gibi koştu ve sarıldı.
- Hangi savaştan çıktın?
- Sorma..
Tekrar sarıldı. Az sonra Tarık'la Kürşad aşağıdaydı. Tarık bana selam verdi:
- Efendim!
- Tarık, seninle odada konuşalım. Araştırmamız gereken şeyler var.
- Peki efendim.
Astrid'i bıraktıktan sonra odaya çıktım. Tarık beni bekliyordu.
- Tarık! Buraya gelmeden önce Kırım'da birkaç macera yaşadım. Kontrol odalarından kamera kayıtlarını aldım. -o sırada üniformama takılı usb'yi çıkarıp verdim- bunları incelemeye başla. Benim bazı şeylere bakmam gerek.
Kendi çalışma odama döndükten sonra Afgan operasyonunda yakaladığımız sinyalin sırrını çözmek için uyduları açtım. Görünürde hiçbir şey yoktu. Defalarca kontrol etmeme rağmen Afganistan bomboştu. Neden bunu yapmışlardı? Yula'nın planı neydi? Bunları düşünürken Telsizlerden art arda sinyaller almaya başladım. Frekansı ayarladığım anda hepsi birden çalmaya başladı:
- 35-52 meridian, 13 parallel, Jarusalem.
Sürekli bu cümle tekrar ediliyordu. Aynı anda diğer telsizden Türkçe uyarılar gelmeye başladı:
- Kudüs'te hareketlenme var. Tekrar ediyorum Kudüs'te hareketlenme var!
Siktir, bu kadar yakın olamazdı.
- EFENDİM!
Tarık sesleniyordu. Kapıyı açıp koşarak odasına gittim.
- Bir şey buldum!
Kayıtların tarihi babamın patlamada öldüğü saatin bir saat öncesiydi.
- Bakın! Şunu izleyin!
Teğmenlerden biri elinde bie hologram tutuyordu!
- Netleştir şunu!
Siktir! Hologramdaki Yula idi.
- Başından beri şüpheleniyordum!
- Siktir.
Orospu çocuğu koca bir üssün ve babamın ölümünden sorumluydu. Bu da yetmezmiş gibi devasa bir hava gemisini düşürtmüştü. İçime tarifsiz bir öfke doğuyordu.
- Öldüğü için şanslıyız.
- Ölmedi. Orospu çocuğu ölmedi Tarık.
- Ne- Nasıl!?
- Kazaklar beni alırken gördüm. Yıkıntıların arasından çıktı. Yüzünün yarısı parçalanmış olarak.
- Bu piç hala yaşıyorsa bütün Turan tehlikede demektir. Herifin elinde çok fazla kod var! Nasıl oldu da anlamadık?
- Bilmiyorum. Bilmiyorum. SİKTİR!
-o sırada masaya sert bir yumruk vurdum-
- Kudüs'ten alarm veriliyor. Kürşad'ı ve Astrid'i çağırıp odama gel.
Odama geldikten birkaç dakika sonra hepsi odamda bulundular.
- Kürşad! Git ve bulduğum sinyallerin yerlerini takip et. Uyduları açık tutup herhangi harekette bana haber ver. Tarık! Kayıtları kopyalayıp usb'ye kaydet. Yula'nın tüm geçmişini istiyorum. İstediğin tüm araçlar bilgisayar odasında var. Astrid! Sen benimlesin. Herkes iş başına!
  Biraz sonra Astrid'le birlikte harita odasında uydulardan Kudüs stratejisi belirliyorduk. Dağlar ve tepeleri inceledikten sonra belirli stratejik noktalar işaretledik. Babamın dediği vakit gelmiş olmalıydı.
Geriye dönüp Kudüs'ün coğrafik özelliklerini incelemeye koyuldum. O sırada Astrid 2030'lardan kalma yeraltı geçitlerinin haritalarını çıkardı. Stratejileri belirlerken Kürşad kapıdan girdi:
- Baba! Afganistan tamamen hedef şaşırtma! Sinyalleri bağlayan noktaların merkezi Kudüs! Hareketlenme var!
- Siktir! Yula oyununu iyi oynuyordu.
Tarık Kürşad'ın arkasından odaya daldı:
- Tüm kopyaları aldım. Geçmiş bilgilerine bakmanız gerek efendim!
Hızla bilgisayar odasına geçtik.
- Buyrun.
Tek tek dosyaları önümde açılıyordu. 2019 çıkışlı askeri subay. Okulu dereceyle bitirmiş. Yukarin Komünist Hareketi'nde yüzbaşı olarak görev yapmış. 2035'te generalliğe kadar yükselmiş bla bla. Askeri dosyaları oldukça temiz görünüyor.
- Tarık! Geçmişini göster.
General Yula Ersan Güner. 1995 Dağıstan doğumlu asker. Küçüklüğünde sol lobunda geçici hasar yaşamış. 16 yaşında sağ gözünden zorunlu operasyon geçirmiş. 36 yaşında yaşadığı 2031 Depremi'nde ailesini ve çocuklarını kaybetmiş. Trajik bir hayatı olmuş. Askeri okula girmesiyle ilgili bir bilgi yok. Bu imkansız.
- Tarık! Buraları kaydet.
2040'ta emrindeki üç hava gemisiyle denizaşırı operasyonlarda bulunmuş. Burada bir dava var.
- Tarık, dava dosyasını aç.
Onbaşı Recep Oktay tarafından suçlanmış. Suçlanma nedeni casusluk ve kaçakçılık. Sonuç dava düşüyor.
- Recep Oktay'ı ara. Karşılaştır.
- Onbaşı Recep Oktay. 2000 Ankara doğumlu. Okul öğrenimini yarıda kesip zorunludan devam etmiş. Davayla ilgili bilgi yok. Ölüm yılı da belirtilmemiş. 2032'de ortadan kaybolmuş. Fazla bilgi yok. Yula'nın emrindeki erlerdenmiş.
Gözlerim ekranı taradı. Aradığımı gördüm: Dava yılı 2032. Onbaşının kaybolma yılı 2032.
- Kimsenin böyle bir tesadüfü anlamaması çok anormal. Gözden kaçırılabilecek bir şey değil.
- Bekle. Aynı yıl Yukarin Hareketi vardı. Siktir. Tarık, önemli bir istihbaratla karşı karşıyayız.
- Efendim. Burda Yula ile iletişimde bulunmuş herkesin dosyası var.
- Onları kopyalayıp aktar.
Kürşad arkadan söze girdi:
- Baba, Yula Turanın içine sızmış. Ve yalnız olmadığı kesin. İçerde çok fazla virüs olmalı.
- Korkarım ki haklı efendim. Bu kanıtlarla her şeyi kanıtlasak bile temizlemek çok kolay olmayacak.
Bu nasıl mümkün olabilirdi ki? Koskoca Turanın içine nasıl sızabilmişti? İlginç. Arka odadan sesler geliyordu. Radar çıldırmış olmalı.
- Tarık! Radarlara bak.
Tarık koşarak radarları izlemeye gitti.
- Albay!
Koşarak yanına gittim.
- Buraya doğru gelen bir hava gemisi var.
- Nasıl? Burayı hiçbir bilmiyor. Bilse bile böyle bir çağrıda bulunmadık?!
- Telsizlerde sorun var. Ulaşamıyorum.
- Terslik var. Terslik olmalı. KÜRŞAD! EVİ KAPAT.
Az sonra Kürşad evin kontrol odasına girip korumaya aldı. Tüm kepenkler sırayla kapandı.
- Uydulara bakın!
  Az sonra Astrid sesleniyordu:
- HIZ KESMİYORLAR!
- TARIK! TÜNELLERİ AÇ! ARACI HAZIRLA!
Tarık koşarak tünel girişlerine gitti.
- KÜRŞAD! TÜM BİLGİLERİ ALIP AŞAĞI İN! ASTRİD BENİMLE GEL!
Herkese emir yağdırdıktan sonra Astrid'le birlikte bütün strateji planlarını alıp odaları tek tek kapattık. Arkamı döndüğüm sırada Astrid seslendi:
- BÖRÜ! GELİYOR!
Demesine kalmadan şiddetli şekilde sallandık. Ateş altında kalmıştık.
- TÜNELE KOŞ!
Duvarlar tek tek yıkılıyordu. Hava gemisinin ağır ateşi altında ev dayanmıyordu.
- KOŞ! KOŞ! KOŞ!
Bir dakika sonra tünel girişlerindeydik. Yukarıdan çok şiddetli bir patlama sesi geldi. Araca atladık:
- TARIK! GAZLA!
Tünel 240 metre uzunluğundaydı. Direkt olarak arka vadiye çıkıyordu. Tünel sarsıntı içinde sallanırken tüm vericileri kapattık.
- ÇIKIŞA HAZIR OLUN!
Biraz sonra kapılar açılmış ve vadiye doğru kısa bir uçuş yapmıştık.
- Kürşad! Beni uyduya bağla! Her bir yayına!
Birkaç dakika sürdü:
- Bağlandın baba!
Önümdeki kamerayı yüzüme çektim:
- Beni dinleyin! Herkes beni dinlesin! Bütün Turan!
General Yula haindir. Tekrar ediyorum General Yula haindir. Elimde kanıtlarım var! Tekrar ediyorum! Elimde kanıtlarım var!
Sinyaller karıncalanmaya başladı:
- Baba! Bizi buldular, sinyal bozucuları var!
  -Bunu derken karşıyı gösterdi-
- Siktir. Tarık! 3. aralıktan döndükten sonra sağa sap!
   Turan beni dinlesin! Yula'ya asla güvenmeyin!     Tekrar ediyorum, Yula hain! Afganistan tamamen   hedef şaşırtma! Kudüs'ten vuracaklar! Tekrar ediyorum Kudüs'ten vuracaklar!
- Sinyali kaybettik baba!
- Orospu çocuğu Yula. Turanı içerden parçalayacak!
- Tarık! Hemen arkamızdalar! Nitrojenleri açıp kırmızı ve maviyi değiştir! Geri kalan bende! Denize gidiyoruz!
- Deniz mi?
- GAZLA!
Arkamızdan ateş ediyorlardı. Ormanın içinde ilerlerken gözükmesek de etrafımız ateş hattıydı. Bombalar ve mermiler hemen şahdamarımızdaydı. Neyseki gitmeden önce 4x4'ümü zırhlamıştım. İkincil kontrolleri torpidonun altından çıkarttım.
- Tarık! Yerimi al.
Biraz sonra birkaç saniye içinde yer değiştirdik.
- Camları kilitleyin! GİRİYORUZ!
Suya girdiğimiz gibi tekerler yatay döndü, araç denizaltı gibi yüzmeye başladı. Oldukça uzun zamandır hiç denememiştim. Ölme ihtimalimizi duymak istemezlerdi heralde diye söylemedim :D.
- Sinyalleri tamamen kes. Denizde yakalarlarsa işimiz çok daha zorlaşır.
  Basınç arttıkça araç içe doğru çökmeye başlıyordu. Bundan dolayı ortalama bir yükseltide gitmemiz gerekiyordu. Deponun ise %47'si doluydu. Hesaplarıma göre 10 dakika içinde karaya çıkmalıydık çünkü daha sonra üslere doğru hareket edecektik.
  Kıyıya 7 dakikalık mesafe varken denizin dibine çakılmış savaş gemilerini görmeye başlıyorduk. 2031'de çıkan Ege meselesinde düşman birlikleri boğaza giremeden indirilmişti. Yunanlılar o günden beri birdaha tacize kalkışamamıştı.
  Biraz sonra kıyıya doğru yükselmeye başlamıştık. Tekerler kuma deyince eski konumunda ilerlemesine dönmüştü. Biraz sonra yukardaydık. Etrafta hiçbir hava gemisi yoktu. Onlardan kurtulduk.
- Kürşad! Uyduları açıp en yakın üssü bul.
Biraz sonra Kürşad seslendi:
- En yakın üs Bozcaada üssü. Aramızda 68 km mesafe var. Yola çıkalım.
  Bozcaada üssü en büyük deniz üslerinden biriydi. Ondan önce Gökçeada üssü en sağlam olanıydı fakat büyük depremde yıkılıp adanın büyük kısmı su altında kaldıktan sonra Bozcaada'ya yeni üs kuruldu. Adanın tamamı bir silah beyni olacak şekilde düzenlendi. Denizin altından geçen tünelleri dört bir yana dağılıyor. Adaya giriş için tünel kodlarını bilip izin istemek gerekiyor tabii. Yola çıkıyoruz.
Biraz sonra gizli tünellerin başındaydık. Tünel şifrelerini girdikten sonra izin istedim:
- Ben Albay Börü Erkuş. Kapıları açın.
Belli belirsiz birkaç sözden sonra kapı açıldı. Tarık'a basmasını söyledim. Yolda kontrol noktaları vardı. Kimliği gösterip devam ettim. 10 dakika içinde üssün  girişinde bulunuyorduk.
- Albay! Çağrınızı aldık. Bizi takip edin.
Hep birlikte beyin odalarına doğru gidiyorduk. Giderken Yüzbaşı Ezgene bize eşlik ediyordu:
- Efendim! Dikkatli olmanızı öneririm. Bir saat önceki çağrınızdan sonra her yer ikiye bölündü. Elinizdeki kanıtlar çok önemli. Şöyle buyrun.
Kafamla tamamlayıp içeri girdim. Bütün gözler bana çevrilmişti. Generallerden birkaçı da bulunduğu yerden bana bakıyordu. Sonunda General Zara seslendi:
- Albay! Buraya.
Yanlarına gittim.
- Sizi bekliyoruz albay.
Emir beklemeden ana sürücülere bütün bilgileri yükledim. Daha sonra yüksek platformdan aşağıdaki çalışan mühendis ve askerlere bakıp konuşma için izin istedim. Zara tamamladı.
- Herkes beni dinlesin. Ben Albay Börü Erkuş, çok tehlikeli bir durumla karşı karşıyayız. Beni dinleyin, bitene kadar soru yok.
Daha sonra oynatmaya başladım. Tarık'a kafa salladığımda benim yerime geçip her şeyi anlatmaya başladı. Tüm dosyaları, davası her şeyi gözler önüne serdik. Konuşmaya dahil oldum:
- Asker ölümü, kaçakçılık ve casusluktan tutuklanmasını talep ediyorum! Onbaşı Recep Oktay'ın ve babamın ölümünden Yula sorumlu! Kırım üssündeki felaketten ve içinde bulunduğum Amiral Pars'ın hava gemisinin parçalanmasından Yula sorumlu! Tarık, göster onlara!
- Hepiniz Pars'a bakın. Yarı ölü yatıyor. Bu da Kırım üssündeki patlamadan bir saat öncesi. Bizzat gidip Kırım üssünden kendim aldım bu kayıtları! Tarık, anlat!
- Hareketlerinden şüphelendiğimiz ilk günden beri takibe almıştım. Daha sonra birkaç adamı ile beni yakaladığında makine dairelerinden birine tıkıp günlerce bekletmişti. Bunu yaparken kendine bağlı birkaç kişi ile kanallar üzerinde oynuyordu. Motorları bozuyordu! Hepsi planlıydı! Albay Börü beni kurtarmaya geldikten hemen sonra bizi yakalayıp öldürmeye çalıştı! Daha sonra saldırıya uğradık ve Yula'nın planı neticesinde gemi yere çakıldı! Albay da o geminin içindeydi. Tanrı biliyor kurtulmasının bir sebebi var! BİZİ DİNLEYİN!
  Gruplar içinde homurdanmalar başlamıştı. Az sonra General Zara söze girdi:
- Kayıtları Turan eyaletlerine gönderin. Önümüzde çok büyük bir problem var. Savaş çıkmadan önce bu kanser hücresini temizleyeceğiz! HERKES İŞ BAŞINA!
Tarık'a başımla onay verdikten sonra generale döndüm.
- Afganistan operasyonlarında ele geçirdiğim rustan sinyaller almıştık. O sinyaller tamamen şaşırtmaca.
-Astrid'e haritaları getirmesini söyledim-
- Cepheleri iyi izleyin. Sinyallerin bağlantı noktalarını belirledik. Önce Irak sonra Suriye sınırlarından geçiyor. Cephe hatları boyunca ilerlemiş. Aynı sinyallerden 2032 yılında da yakalamıştık. O sinyalleri yakaladığımız seneyi biliyorsunuz zaten. Sinyal cepheleriyle karşılaştırdığımda bir şeyi farkettim. Burada bir üçgen oluşuyor. Tam olarak Kudüs etrafında. Son verilere bak-
- Baktığımızda da Kudüs'te büyüyen bir hareketlilik var. Şimdi anlıyorum.
-O sırada şaşırmış bir halde gözlerini açmıştı-
- Efendim, büyük bir tehditle karşı karşıyayız. Yula'yı engelleyemezsek savaşı kaybedebiliriz. Daha kiminle savaştığımızı bilmiyoruz. Dünya tekrar harekete mi geçti yoksa Yula'nın bir oyunu mu bilmiyoruz.
- Öğreneceğiz. Albay! Yarın yeni bir gün olacak. Dinlenmeye çekilin.
- Emredersiniz efendim!
Biraz sonra Tarık'la birlikte bize ayrılan salonlara geçtik.
Tarık'ı Kürşad'ı eğitmesi için görevlendirdikten sonra Astrid'in yanıma gittim. Daha oturmadan söze  başladı:
- Börü, birkaç gündür kabus görüyorum. Dikkatli olmanı istiyorum!
- Ne kabusu?
- Bilmiyorum. Sadece belli belirsiz görüntüler. Her yer yanıyor. Senin simanı az çok seçebiliyorum, alevlerin ortasında yatıyorsun.
- İlginç. Ama şu an bunlara ayıracak vakti-
- Dikkat et dedim sana! Korkuyorum Börü! Bize bir şey olmasından korkuyorum!
-Bunu derken bana sarıldı. Gözlerinden yaş akıyordu-
- Sakin ol. Hiçbir şey olmayacak. Bizler Tanrı'nın dünyaya gönderdiği kullarız. Hiçbir şey olmayacak.
  Bunları o kadar inanmayarak söylemiştim ki Astrid anlamak üzereydi. Umudum çok azdı. Astrid'in rüyalarının gerçek çıkabileceği ihtimali beni korkutucu derece geriyordu. Ama onların bu korkuyu yaşamasını asla istemiyordum. Rol yapmak zorundaydım.
  Sabah uyandığımda derhal ana merkeze çağrıldım. Zara beni bekliyordu.
- Börü! Buraya gel. Görmen gereken bir şey var.
Önce Zara'ya, sonra ekrana gözlerim kaydı. 15 dakika kadar önce İzmir üssünden 3 ağır silahlı hava gemisi kalkmış yazıyordu.
- Bu da ne demek?
- İzmir üssü yöneticisi General Orhan hatta.
Bunu dedikten hemen sonra önümüzdeki büyük hologram açıldı. General Orhan bize bakıyordu. Söze başladı:
- Az önce 3 ağır silahlı hava gemisi izinsiz şekilde kalktı. Bütün ağ sistemleri devre dışı, yerlerini sadece uçan kuşlar biliyor. -Bana döndü- Albay! Dün yayınladığın önemli kanıtlardan sonra Turan içinde olumsuz hareketlenmeler başladı. Gemiler size geliyor olabilir. Bunu başlatan sizseniz, bitiren de siz olacaksınız. Turan Başkanlığı kararıyla generalliğe atandınız. Tanrı Türklerledir.
Hologram kapandı. Zara ile göz göze geldim. 46 yaşındaki general beni süzdükten sonra:
- Aramıza hoşgeldin General Börü!
Arkamı döndüm:
- Herkes beni dinlesin! Ben General Börü Erkuş. Az sonra büyük bir çarpışmaya gireceğiz. Herkes yerlerine!
Az sonra Tarık yanıma geldi.
- Efendim! Başarımızdan dolayı Yarbaylığa atandım.
- Güzel. Daha çok işimiz var. Sana dediğimi yaptın mı?
- Evet efendim!
Başımla emir verdikten sonra yerine geçti.
- Uydulardakiler! Bilgi istiyorum!
- Üç hava gemisi buraya doğru geliyor efendim. Son 60 kilometre! Hızları 400 km/h. Yaklaşık 9 dakikamız var efendim!
- Telsizi verin! Hava Filosuna bağlayın! -Birkaç saniyelik cızırtıdan sonra telsizler açıldı- Herkes beni dinlesin! Ben General Börü! Filonun acilen hazırlanıp kalkışa geçmesini istiyorum! Tamam.
Amiral Tarkan'ın sesi yükseldi:
- Hazır olan sadece HQ-73 var. Diğerlerinin havalanma süreri yarım saati bulacak! Tamam.
- En kısa sürede istiyorum! Herkes iş başına!
Uydulardaki mühendislerden biri seslendi:
- Son 6 dakika efendim!
Hızla bize doğru geliyorlardı. Zara bana seslendi:
- Yula'nın yaşadığına emin misin?
- Gözlerimle gördüm. Orospu çocuğu hiçbir şey yokmuş gibi çıktı. Daha sonra geriye dönüp araştırmak için karakutuya baktık. Gitmişti. Adam gerçekten çok güçlü.
Zara bunları duyduktan sonra derin bir iç çekti:
- Tanrı bizimle.
- Son 4 dakika!
- Amiral Tarkan! Gemiler ne durumda?
- HQ-73 havalandı. 15 dakika içinde UR-73 ve UR-74 kalkacak.
- Tarık! Kırmızı alarm verin. Çatışmaya giriyoruz!
- Börü! Üssü kapat.
- Tamamdır.
Birkaç bilgisayarla oynadıktan sonra üssü kapattım.
- Son 3 dakika!
HQ-73 üssün hava sahasında tek başına bekliyordu. Diğer gemilerin hala havalanmaması beni delirtmek üzereydi. Nerde kaldınız? Hadi, hadi!
- HQ-73'ten Albay Buka hatta efendim!
Hologram açıldı:
- Buka? Hedef görüşte mi?
- Efendim hedefi görüyoruz. Çok zorlu bir çarpışma yaşayacağız. Üçü de İzmir üssünün en ağır silahlı gemileri.
- Siktir. Aşağıdan destek vereceğiz! Biz biriz! Korkmayın!
- Emredersiniz efendim!
- General! Burdalar, hız kesiyorlar!
- Börü! HQ'nun etrafını sarıyolar. Karşıda iki ARQ tipi üssün etrafına konuşlanıyor. Beyin gemisi ATA-83 doğruca HQ'ya gidiyor!
- ARQ'lar napmaya çalışıyor? Üssün kalkan modunda olduğunu görmediler mi?
-O sırada sözüm kesildi-
- General! ATA ateşe başladı!
                                  ....................
Çatışma başlamıştı. ARQ'lar etrafından dolaşırken sancak ve iskele taraflarından ateş altına almıştı. ATA ise önünde sola yatarak sancak tarafından ateşe alıyordu. HQ çok zor durumdaydı. Börü telsize seslendi:
- ALBAY! BAŞI KALDIRIP YÜKSEL! ABLUKADAN ÇIK!
Albay kortexte telsizi duyduğu gibi emir verdi:
- Başı kaldır, TAM GAZ YÜKSEL!
HQ'nun baş kısmında bulunan motorlar ekstra güçle çalışırken ana motorlara tam gaz verildi.
- İLERİ!
Gemi birkaç dakika içinde ATA'nın üstüne çıkıp alttan ateş altında bırakmıştı. ARQ'ların hareketleri çok garipti. Birden dağılıp üssün üstüne dolaşmaya başladılar. Börü bağırdı;
- NAPIYOR BUNLAR!?
Tarık arkasından seslendi:
- GENERAL TÜNELLERİ HEDEF ALIYORLAR!
Börü kuvvetli bir siktir çektikten sonra çaresizce tüm tünellerin boşaltılmasını emretti. Sert bir yumruktan sonra sessizce olan biteni izlemeye koyuldu. HQ ciddi yara almaya başlamıştı. Albay Buka telsizden sesleniyordu:
- ÇOK ZAMANIMIZ YOK! YARDIM GEREKLİ! FİLOYA SESLENİYORUM! YARDIM GEREKLİ!
Umut yoktu. HQ düşmek üzereydi. Tüneller ağır ateş altındaydı. Aynı zamanda üsse de ağır bombalar atmaya başlamışlardı. Kalkan kırılmak üzere idi. Börü sessizce uyduları izliyordu.
...
- Çok geç kalmış mıyızdır sence?
- Galiba.
- Efendim, geldik!
- Hasiktir!
- Binbaşı Pars, müziği alalım lütfen!
- Emredersiniz General Temir!
...
- EFENDİM! BİR GEMİ YAKLAŞIYOR!
Zara şaşkınlıkla radarlara koşarken Börü küfür ediyordu. Birden radyo frekansları değişti:
- Bizi özlediniz mi?!
Zara seslendi:
- Bu siktiğimin müziği de neyin nesi?
Börü gülüyordu:
- Ölüm Yumruğu.
-WE ALWAYS GOT YOUR SIX-
- Bütün üssü inleten metal eşliğinde General Temir'in gemisi ARQ'nun iskelet tarafından saldırmaya başladı. Çok sert bir giriş yapan Temir'in gemisi ağır silahlı bir gemiydi. Herkes olan biteni şaşkınlıkla izlerken Zara'nın sesi yükseldi:
- Bu siktiğim metali kimin fikriydi?! Kulaklarım sikildi!
Börü'nün sessizce güldüğünü görünce ekrana bakmaya devam etti:
- TEMİR! ŞUNU DEĞİŞTİR TANRI AŞKINA!
Telsizden Temir'in sesi yükseldi:
- Aman aman tamam. Ben de sevmiyordum zaten. O zaman VER MEHTERİ!
Bütün üs Plevne Marşı'yla sallanırken ARQ 1 denize doğru çakılmaya başlamıştı. HQ'dan Albay Buka'nın sesi tekrar yükseldi:
- HQ düşmek üzere!
- Temir! Yardıma git!
- Şu an biraz meşgulüm Börücüm! Koskoca filonuz nerde amınakoyayım?!
Tam o sırada hava kapaklarından iki UR havalanmaya başladı. Amiral Tarkan telsize bağlandı:
- HAZIRIZ! YÜKSELİN!
Birkaç saniye içinde amiralin gemileri yükseldi ve ATA'yı çapraz ateşe aldı. Birkaç dakika sonra ATA ve ARQ Ege'nin derin sularına gömülmeye başlamıştı. Tüm kortexler ayağa kalkıp bu çatışmayı alkışlarken Börü telsize seslendi:
- Temir! Çok erken geldin amınakoyayım!
- Yolda beslenme molası verdik. Ne kızıyorsun? Bak yetiştik işte.
Börü'nün alnından terler akıyordu. Zara elini dostça Börü'nün omzuna atarak:
- Başardık, general.
- Bu daha başlangıçtı Zara.
Börü bunu dedikten hemen sonra arkasında döndü:
- Herkes beni dinlesin! Tüm filo beni dinlesin! Bugün burada çok büyük bir başarı yakaladık. Turanın içine sızan Yula'nın başını hep birlikte ezeceğiz! BİRLİKTE! Bu daha başlangıçtı! Bir sonrakine hazır olun.
Bunu dedikten sonra Zara'ya selam verip odasına yöneldi. Kuşkusuz çok büyük bir tehlikeyi bitirmişti. Tarık'a dün verdiğim emirle bu akıllıca hamleyi yapıp eski dostu Temir'i buraya göndertmişti. Bir günü daha kurtardıktan sonra bir başka güne hazırlanıyordu. Bir amaçsız savaşın doğuşu başlıyordu...

GÖREV II: İntikam AteşiWhere stories live. Discover now