11|güneşi yanımda hissettim

Start from the beginning
                                    

Yine de bu durumdan şikayetçi değildim. Yataktan dikkatlice kalkıp, onu uyandıracak en ufak bir sese sebep olmadan odasından çıktım. Henüz üzerimdeki onun kıyafetlerini çıkarmak istemiyordum. Deniz kıyısı yatağından kalksam bile bu kıyafetler okyanusun içinden çıkmış gibi hâlâ o denizimsi kokuyu taşıyordu.

Bu ev, bu evdeki her eşya Jimin gibi deniz kokuyordu. Esneyip tuvalete girdim ve yüzümü iyice yıkadım. Aynaya baktığımda hafif şişmiş gözlerimle karşılaştım. Sabah saatlerindeki korkunç tipimle Jimin'i karşılamaktan utanıyordum. O ise günün her saati ayrı bi güzeldi.

Sıkıntıyla iç çekip işimi hallettikten sonra salona geçtim. Vestiyerdeki okul çantamdaki şarjı biten telefonumu alıp, uzun arayışlar sonucu bulduğum Jimin'in şarj aletini alıp, telefonumu sarja soktum. Bu işlemi yaparken biraz takırtı yapmış olsamda, Jimin uyandığına dair bir etkileşim göstermemişti.

Telefonu şarja sokmamla açılan ekranın üstünde parmaklarını gezdirip telefonu açtım. Ki açmamla neredeyse yirmiye yakın mesaj ve cevapsız aramalarla karşılaşmıştım. Aramaların ikisi babamdan ve annemdendi, geri kalanı ise Yoongi'dendi.

Derin bir nefes alıp ilk Yoongi'nin aramasına geri döndüm. Çalan telefonun susmasıyla Yoongi'nin enerjik gelen sesi kulağıma ulaştığında, her zamanki gibi onun benim aksime erken kalktığını anlamıştım.

"Jungkook bu iki oldu. Üçüncüsünde seni fena halde benzetirim haberin olsun. Annen beni aradı, evde yalnız başına kalıyormuşsun. Lan göt niye bana haber vermiyorsun? Ayrıca baban da aradı, anahtarını kaybetmişsin -tam bir gerizekalısın- yedek anahtar çıkarmış, eve gelemediği için seni şubeye bekliyor ki, sakın neredeysen oradan ayrılma yanına geleceğim. Şimdi neredesin onu söyle velet."

"Yoongi." dedim bezgince, sabah sabah bulduğu bu enerji patlamasını bana da yansıttığı için kendimi son derece halsiz hissediyordum. Beni düşünmesi hoşuma gitse de, bazı şeyleri daha da yokuşa sürüklüyordu.

"Jimin'in evindeyim, gelmene gerek yok. Sadece üç günlüğüne evde tek başıma kalacak kadar yetişkinim ben. Anahtar ise benim suçum deği-"

"Ne! Ne dedin sen!? Jimin mi? Şu burnu havada, ortalıkta seri katil gibi gezinen Park Jimin mi? Hani şu benimle anlaşamayan eski takım kaptanı mı? -ki kendisi bence atılmayı fazlasıyla hak etti-" Yoongi şaşkınlığını tam anlamıyla dışa yansıtırken görmese bile başımı olumlu anlamda salladım.

Üzerimdeki onun tişörtünün etekleriyle oynarken,"Hm hm...evet o Park Jimin." diye mırıldandım. "Şimdi kapatıyorum, şubeye gittiğim zaman sana haber veririm." diye ekledim.

Yoongi onaylarcasına hımladı."Tamam lan tamam, ama bil ki mevzu kapanmadı. Akşama sizin ordayım. Hadi görüşürüz." dedi ve telefonu suratıma kapattı. Telefonu kapatıp ensemi ovdum.

Mutfağa doğru ilerleyecekken Jimin'in hâla uyanmadığını fark ettim. Onu sorgulamayacaktım, zira hafta sonu erken saatlerde uyanan öğrenci sayısı bariz ortada olacak şekilde azdı. Gülümseyip, aklıma gelen fikirle mutfağın içine girdim.

Fazla yemek işinden anlamasamda kahvaltı hazırlayabilirdim. Buna ek olarakta Jimin'e mahçup olmak istemiyordum. Beni evine almıştı ve bir şekilde onu mutlu etmek, kahvaltı vesilesiyle teşekkür etmek istiyordum.

Mutfaktaki pencereyi açıp ilk iş olarak kahve yapımına başladım, Jimin kahvaltıda ne içer bilmediğimden hem portakal suyunu hemde kahveleri hazırlayıp mutfak masasına usulünce yerleştirdim. Tabakları ve çatalları düzgünce koydum. Öncelik düzen olmalıydı.

Sonra gereken ve her kalvaltıda bulunan malzemeleri masaya yerleştirdim. Ki dolabı açtığımda çoğunlukla hazır gıdalar vardı. Onlara dokunmadan sebzeleri alıp iyice yıkadım. Son olarak omlet yapmaya başladığımda kendimi işime öyle odaklamıştım ki, Jimin'in uyandığını, hatta mutfağa gelip kapı dibinde beni seyre daldığını fark etmemiştim.

Sillage | jikookWhere stories live. Discover now