3.7

833 76 526
                                    

"Enes saçmalama da bırak beni,"

Canımı yakan elini çenemden çektiğinde, öfkeli gözlerle baktım yüzüne. Elini üzerine koymadığı boş elimi hızla göğsünün üzerine koydum ve ittirerek gerilemesini sağladım. Bu sırada da kaçmak için elbisemin eteklerini tutarak kapıya koşar adımlarla araladığımda, Enes'in koluma sararak çektiği eli yüzünden bileğimin dönmesi ile acı dolu bir inleme bıraktım.

Ama dışarıdaki müzik yüzünden ben bile zor duymuştum.

Enes, düşmemem için tek eliyle belimden beni çekerek kurtarır kurtarmaz kabinin kapısına sertçe yasladığında hem bileğimin acısı hem de sırtımın acısı ile alt dudağımı ısırarak gözlerimin sulanması için çabaladım ama nafileydi.

Canım yanıyordu, hemde çok fazla.

"Enes... Canımı yakıyorsun," titreyen sesim ile Enes yüzünü yüzüme yaklaştırdı ve sırıttı.

"Onunla olduğum her dakika benim canım daha çok yandı,"

"Enes ayağım çok acıyor... Ayakta duramıyorum nolur bırak,"

Titreyen sesim ve sol gözümden akan acı oldu gözyaşıma aldırış etmedi. Ayakta durmakta zorlandığımdan kabinin kulpuna tutundum ve ayağıma ağırlık vermemeye çalıştım.

"Acını dindireceğim güzelim," diyerek yüzünü kulağıma yaklaştırdı.

Birşey diyecek zannettim ama yanılmıştım. Kafasını beklemediğim bir hamle ile boyun girintime gömerek öpücükler koymaya başladığında ayağımın acısını unutup ellerimle omuzlarından ittirmeye çalıştım. Gücüm, ayağımın sancısı ile azalırken gözümden akan yaşlar düştü bir bir omuzuna.

"Enes! Dur..!" son gücümle bağırdığımda bedenini bedenime yaslayarak daha çok kabinin kapısı arasında sıkıştırdı beni ve beklemediğim bir anda dişleriyle boynumu ısırdığında daha çok çırpındım.

Allahım ne olursun...

Olacakların korkusu ve canımın acısı ile kesik kesik nefesler alırken dudaklarımın arasından hıçkırıklarım da feryat etmeye başladı bu sefer.

"Enes... Yalvarırım," hıçkırıklarımın arasından yalvarsamda o bunu umursamayarak omuzlarını tutan ellerimi tek eliyle tutarak kaldırdı ve hareketimi kesti.

Ona karşı koyamamak, fiziksel acının yanında daha çok canımı yakıyordu.

Ağlamaktan başka birşey yapamıyordum. Enes, diğer boşta ki eliyle elbisemin askısını indirerek oraya öpücüklerini indirmeye başlarken ağlamam daha da şiddetlendi. Ellerim, onun elleriyle etkisiz elemandı ancak ayaklarım değildi.

Enes göğüs bölgeme yaklaşırken dikkatini dağıtmak için "Öpsene beni," dediğimde kafasını kaldırdı ve heyecanla bakarak dudaklarıma uzanmaya başladı. Bu sırada sağlam bacağımın dizi ile erkeklik bölgesine sertçe vurduğumda o sırıtışı yok olmuş, acı dolu bir ifade alarak inlemişti.

Sakatlanan ayağımın üstüne çok basmamaya çalışarak, kabin ve onun arasından kaçarak kapıya doğru ilerledim, seke seke. Ama Enes, yine kendini çabucak toplayarak az öncekinden daha sert bir şekilde kolumdan tutmuş ve kendine doğru değil, boşluğa doğru savurmuştu bedenimi.

Sakat ayağımın üstüne yeniden düşerek bu sefer dengemi toparlayanın olmaması ile yere çakıldım ama önce kafamı bilmediğim bir yere çarpmamdan dolayı acı dolu ve müziği yaracak kadar büyük bir çığlık basmıştım.

O an kafamdaki zonklamanın artması ve o bölgenin yanması yüzünden yattığım yerden kıpırdayamamıştım. Enes'in bana dönerek baktığını gördüğümde, göz bebeklerinin büyümesi ve birkaç adım sendelemesi ile şaşkınlıkla araladı ağzını.

Bir sıvı, saçlarımın arasından yüzüme değmeye başladığında, gözlerimden akan sessiz yaşlar ve son güç kırıntılarım ile dudaklarımı zar zor aralayarak "E-Enes..." dediğimde, Enes girdiği şok yüzünden beni anlayamamıştı bile.

Görüş alanımın kenarlarından dökülen siyah karartıları umursamamaya çalışıp, ayık kalmayı denedim ama çok büyük bir yorgunluk çökmüştü üzerime. Karartıların arttığı görüşümün içine, beyaz tuvalet zemininin üzerinde Enes'e doğru yol alan kanımı görmemle dudaklarımdan bir hıçkırık döküldü.

"Ya-yardım... Et,"

Hıçkırılarımın arasından dökülen bu iki kelime, Enes'i kendine getirmişti. Göz kapaklarım kapanmak için gözlerime ağırlık yaparken, halen Enes'in yardım etmesi ümidiyle bakıyordum yüzüne.

Ama o, bana kafasını iki yana sallayarak hiçbir şey demeden arkasını döndü ve tuvaletin kapısını kapatmadan terk etti beni.

Dudaklarımın arasından yeniden dökülen hıçkırık ile açık kapının arkasından öylece bakakaldım. Ne kadar göz kapaklarıma inat etsem de, artık inat edecek gücüm bile kalmamıştı.

Tükenmiştim ve ben bu anımın son anım olabileceğini bile bile Rüzgar'ı düşünüyordum.

Onu ne kadar fazla sevdiğimi.

Ama bazen sevgi, bazı şeyleri aşmamıza yardım edemiyordu. Halbuki bir saat önce, bu olacaklardan habersiz dünyanın en mutlu kızı bendim. Sevdiğim adam ile rüyalara taş çıkaracak bir balo yaşamıştım. Ama şimdi?

Şimdi, gözlerimi açık tutamayacak kadar tükenmiş ve acı çeken bir kızdım.

Ve halen bu balonun sonum olacağını düşünsem de ne kadar güzel olduğunu düşünerek, Rüzgar'ın gülümseyince çıkan gamzesini hayal ediyor ve gülümsüyordum.

Titreyen parmağımı, kanıma zar zor dokundurarak kan bulaşmayan beyaz zemine zar zor uzattım ve gülümsemeye devam ederek, zemine  titreyen kanlı parmağım ile yazmaya başladım.

Rüzgarya ve yanına küçük bir kalp...

Kalbi çizerken, kalan gücümü buna harcadığım için mutluydum. Bu isme, en az Rüzgar'a olduğum gibi aşık olmuştum ve bunu yazmak istemiştim. Titreyen elim, isteğim dışı zemine düştüğünde karartıların tamamlandığı karanlık ile buluştu gözlerim.

Bu karanlık ya sonumdu, ya da Rüzgar'a yaşatacak en büyük acının bir imzasıydı...

_____________________________________________

Bu bölüm çok kalbimi sızlatan bir bölüm oldu... :'(

Diğer bölümü Rüzgar'ın ağzından okuyacağız. Hem bu yüzden hem de yorgun olduğum için bu bölüm kısa oldu, üzgünüm.

Multimediada ki şarkı biraz hareketli olsa da sözleri ile bu bölüme uygun olduğunu düşünüyorum.

Gitmeden önce bir soru. Elite dizisini izlediniz mi, eğer izlediyseniz favori karakteriniz kim?

Benim: Polo, Carla veee Ander   (Mediadaki şarkı da Carla aşkım müq)

Seviliyorsunuz

RÜZGARYA | Yarı Texting    •TAMAMLANDI•Where stories live. Discover now