~ara bölüm; özür dilerim~

787 107 63
                                    

ansızın aklıma gelen bir özel bölüm fikri bu. yalnızca onların eski hayatına bir pencere daha açmak için...

üç yıl önce, çin

Eskiden bana acı veren şey gözyaşlarındı, usulca akar, kanımı durdururlardı. Şimdi gülüşün bile acı veriyor bana... Çünkü görüyorum ki dudaklarının ardında, tutamadığın derin hıçkırıkların; gözlerinin ardında dökülmeyi bekleyen bir okyanusun var.

Wang Yibo bugün ölçüldüğü kadarıyla tam on kilo vermişti.

Xiao Zhan onu dehşete düşüren bu sonucu söylerken sesi titriyordu. Öyleydi ya, artık eşine bakarken, ona dokunurken her yeri titrer olmuştu. Onu neşelendirmek için şakalar yaparken ağlıyor, onun üzüldüğü anlarda güçlü durmaya çalışırken yine ağlıyordu. Wang Yibo fena halde yanmış gözlerinden gözyaşı dökerken hissettiği acı yetmiyormuş gibi bir de kalbi bir yük bindiriyordu ona. Göremeyeceğim, diyordu. Bütün dünyaya lanetler yağdırıyor, bir daha seni göremeyeceğim, diyordu.

Xiao Zhan ise yalnızca ağlıyor, ona söz veriyordu; yemin ederim ki ışığa kavuşacaksın, yemin ederim ki intikamımızı alacağım. Eskiden onu kırmamak için nazikçe okşardı tenini, şimdi kırık parçaların daha da ufalanmaması için nazikti parmakları. Yüreği yanıyordu... Bir yıl boyunca hep yanmıştı kalbi.

Daha ne kadar devam edeceğini merak ediyordu bu acının. Değil bir yıl, bir gün bile taşımak öldürüyordu onu. Ne zaman eşinin gözleri içine baksa parlayan gözleri şimdi onun baktığından bile habersizlerdi. Özür dilerim Yibo, özür dilerim. Seni karanlığa mahkum ettim. Seni acının içine hapsettim. Hepsi benim yüzümden, özür dilerim.

" Yibo... Ne olursun izin ver, ben yedireyim."

" İstemiyorum." Wang Yibo parmakları arasında sıkıca tuttuğu kaşığı dudaklarına götürdü. Bilekleri, beli, bacakları incecikti, yüzünün rengi solmuştu. Alnı, omuzları, elleri yaralarla kaplıydı. Ne zaman evin içinde yürümek istese bir yerlere çarptığından oluşmuştu o yaralar. Henüz koridoru ve odaların yerini tam olarak ezberleyebilmiş değildi.

" Canım..." Xiao Zhan kaşıktaki çorbanın yarısının masaya döküldüğünü gördüğünde dişlerini sıktı. Neredeyse tabağın yarısına gelmişlerdi ve Wang Yibo hiçbir kaşığını dökmeden dudaklarına ulaştıramıyordu. Katı şeyleri az çok yiyebilmesine rağmen çorba gibi sıvı şeyleri ona genelde Xiao Zhan içirirdi. Fakat... Genç adam bazen bunu istemiyor, artık yemek yemeye alıştığını söylüyordu. Kendim yapabilirim diyordu ama sonuç her zaman hüsrandı, tıpkı şimdiki gibi.

" Bak," Wang Yibo döktüğü çorbanın boğazından aşağıya, göğsüne doğru aktığını hissettiğinde alt dudağını ısırdı, titreyen sesine hakim olmaya çalıştı.
" içebiliyorum işte."

" Bu seferlik... Lütfen, bu seferlik ben yedireyim." Eşi göremese bile giydiği tişörtü, bütün masanın üzeri ve halı çorbaya bulanmıştı. Bunu söylemesi gerekiyordu ama söyleyemiyordu, kelimeler boğazından geçmiyordu... Xiao Zhan daha önce nefes almanın bu kadar zor bir eylem olduğunu düşünmemişti hiç.

" Ben yapabiliyorum." Wang Yibo ansızın durdu. Kaşığı tutan parmakları titremeye başladığında dudaklarını sertçe birbirine bastırdı. Gözleri yanmaya başlamışlardı ve burnunun ucu sızlıyordu. Titrek bir nefes alarak kaşığı masanın üzerine düşürdü ve çorba yer yere sıçradı. " Ben... Yapabiliyordum... Eskiden."

Kör olmadan önce en son içtiği çorbayı düşündü. O zaman o baharat çorbasının gördüğü son çorba olduğunu nereden bilebilirdi ki? Gördüğü birçok şeyi aslında son kez gördüğünü bilse hepsini tüm detaylarıyla izlerdi.

Alcyone [Yizhan]Where stories live. Discover now