bölüm sekiz, sefil, harabe, acınası adam

683 101 37
                                    

Bir an olsun yakaladığını sanmıştı. Sadece bir an için... sadece bir an için umudu yakaladığını sanmıştı. Onun o aydınlatıcı, yumuşak ışığının hemen gözleri önünde olduğunu hatırlıyordu, o zamanlar uzansa dokunabilecek kadar yakındı ama artık onu göremiyordu bile. Eskiden sürekli mucizelere inanırdı, onlardan bazılarını gördüğünü düşünür, mutlu olurdu. Ama bu yeni dünya mucizelere küs olmalıydı, yoksa neden yüzünü ona göstermesindi ki? Tanrı'yı bu kadar kızdırabilecek ne yapmıştı da kısa süreliğine parlayan ışığı parmakları arasından kayıp gidivermişti? Neden huzur, umut ve diğer tüm o güzel duygular içeriye girmekten vazgeçip kapının önünden geçip gitmişlerdi? 

Huzursuz bir nefes aldı ama soluğu boğazında takılı kaldı, sanki hava değil de jilet yutuyordu, her bir jilet keskin uçlarını boğazına sürtüp derin yaralar açarken yaşadığını hissedebilmek zordu. Acı olmasaydı hayatta olduğunu bile anlayamayacak durumdaydı çünkü onun dışında kalan bütün o parlak şeyler, içini ısıtan şeyler, yumuşak ve zararsız şeyler yok olup gitmişti. Ha, bir de onu diri tutan öfkesi vardı; kendine duyduğu öfke ve tiksinti duygusu için için yanan bir ateş gibiydi.

Kendini tam bir şerefsiz gibi hissediyordu. Sanki Wang Yibo onun kısa süreliğine parmakları arasına iplerini dolayıp oynattığı bir kuklaydı. Ona bir mucize vadetmiş, bir söz vermişti. Ona ışık var, demişti ama olduğu yer zifiri karanlıktı. Artık kendi bile o parlaklığı göremiyorken ona nasıl gösterebilirdi umudun olduğunu? 

" Y-Yibo." Öfkeyle haykırmaktan kısılan sesi pürüzlü ve rahatsız ediciydi, sanki boğazı nasıl bir durumda olduklarını kendi yöntemleriyle anlatmaya çalışıyordu. " Hiçbir şey yemedin..."

" Aç değilim." Wang Yibo kıvrıldığı yerden kalkmadan, ruhsuzca cevapladı. Artık Xiao Zhan'ın yüzü bile aklında bulanıktı, en iyi görebildiği şeyi bile kaybetmişti. Yalnızca bir süreliğine onunla birlikte gökyüzüne yükseldiğini hatırlıyordu, ardından gökyüzünden hızla düşmüştü, artık yer altındaydı. Bir insan ne kadar yükselirse düşüşü de o kadar acı verici olurdu zaten. Ama yine de bu kadar aşağıya düşmeyi beklememişti hiç. Eşinin huzursuzca iç çektiğini duydu. Ne söyleyeceğini bilemediğini, kendini suçladığını ve aynı kendisi gibi bir ızdırap içerisinde olduğunu biliyordu. Yine de dudaklarını aralayıp ona bir şey diyemiyordu. Kendi yaralarını iyileştirmeden başkasının yaralarına nasıl bakabilirdi? Kendi kemikleri kırılmışken başkalarının haykırışlarını nasıl duyabilirdi? Üstelik bu kadar acı veriyorken.

" Ama... neredeyse bir gündür hiçbir şey yemiyorsun." diye mırıldandı aceleyle. Kendini daha önce hiç olmadığı kadar çaresiz hissediyordu. Bütün dünyayı ve bütün hayallerini başlarına yıkan o ölüm haberini daha dün almışlardı. O zamandan beri ağlamışlardı, hem de hiç ağlamadıkları kadar çok. Yine de gözyaşları acıyı uzaklaştırmıyordu, yalnızca onları daha iyi ifade etmeye yarıyordu. Ne iştahları vardı, ne enerjileri. Xiao Zhan bu ölümü soruşturmaları için şirket asistanlarını görevlendirdiğinden beri onlarla henüz hiç görüşmemişti. Aslında, henüz kendiyle bile görüşememişti. İçinde bir yerlerde ona cephe alan derin bir tarafı vardı. O tarafıyla görüşmeyi erteledi, ruhunun diğer yarısı hemen gözleri önünde acı çekiyordu çünkü.

" Aç değilim. Benim yerime ye." 

Gözlerini aceleyle etrafta dolandırdı. Onun böyle yitip gitmesini izlemek istemiyordu ama yapılacak bir şey olmadığını da biliyordu. " En azından... En azından üzerini örtelim, ha? Seni yatağa taşımamı ister misin? Titriyorsun." 

" Üşümüyorum." Ruhunda bir yerlerde kalbi feryat ediyordu, bir ağıt yakıyordu: Ah Zhan'ım, keşke şimdi o endişeyle kırışan yüzünü görebilseydim. Bedeni seğirdi, üşüyüp üşümediğinden tam olarak emin değildi. Midesi acıyla kasıldı, koltukta kıvrıldığı yerden dış dünyayı göremese bile sanki bütün dünya dönüyordu. Aniden dişlerini sıkıp hırıltılı bir nefes alırken alnından ter boşandı. Xiao Zhan daha ne olduğunu anlayamadan hızla doğrulup sersem adımlarla ezberlediği duvarları yoklayarak banyo olduğunu düşündüğü yere doğru koşturmaya başlamıştı bile.

Alcyone [Yizhan]Where stories live. Discover now