Aynaya baktığında yüzünün ıslak olduğunu fark etti ve biraz şaşırarak ağladığını gördü. Bunun için ağlayamazdı. Ağlamak hiçbir kahrolası şeye yaramayacaktı. Gözyaşlarını yüzünden neredeyse tokatlayarak sildi.

Jimin acıyla soluğu kesilerek banyodan kaçtı. Saçlarını kurutmalı ve makyaj yapmalıydı, kendini mümkün olduğunca güzel ve seksi bir hale getirmeliydi ama bunu yapamadı. Bunu yapacak kadar uzun süre kendine aynada bakmak mı? Hayır.

Ne yapmalıydı? Ne yapabilirdi?

Ölüm soğuğu sanki içinde ve etrafında dönüyor, kendisinin ürpertiyordu. Göğsünden boğuk ve çiğ bir ses fırlarken, bu hatırayı zihninden uzaklaştırdı; yalpalaya yalpalaya kayan kapıdan geçerek balkona, onun sunduğu sıcaklığa çıktı.

Ayaklarının altındaki taş döşemelerde, rahatlatıcı sıcaklığı belli belirsiz hissetti. Daha önce durduğu parmaklıklara bakmaktan kaçınarak, döşemelerin üzerine oturdu ve sırtını duvara dayadı.

Boğuk hıçkırıklarla ağlamaya başladı, bunların sebebi ya anlayamadığı kadar derin bir üzüntü ya da kendi tepkisiydi. Kendisine ne oluyordu? Hiç böyle kendini bırakmamıştı, her zaman entrikalar çevirir, yönetir, bir avantaj arardı. Kendisini toplaması ve Taehyung'u baştan çıkarmak için bir çaba göstermesi lazımdı.

Hayır! Taehyung ile ilişkisi bitmiş, sona ermişti. O kendisini bırakmıştı; sanki onun için hiçbir şey ifade etmiyormuş gibi-sanki onun için bir hiçmiş gibi, nokta.

Ondan nefret etti, hatta kendisinden nefret ettiğinden daha fazla. Tamamen onun boyunduruğu altına girmişti, dilini tutmuş, gülümsemiş ve o ne isterse istesin iyi geçinmişti, ne için? O kendisine sıradan bir fahişe gibi davransın diye mi?

Taehyung'un bunu ödemesi gerekiyordu. Bunun nasıl olacağını bilmiyordu. Eğer onun, daha önce yaptığı gibi kendisini pisliğin içinde sürükleyerek kaçıp gitmesine izin verirse yaşayamazdı. Hayat kendisini ne kadar aşağı sürüklerse sürüklesin, en azından fahişeliğe kadar düşmemiş olduğunu düşünüp kendine olan güvenini tazelerdi. Kendisini Taehyung'un fahişesi değil metresi olarak görmüştü, belki çok ayrıntılı düşünüyordu ama kendi düşünce biçimine göre bu çok son derece önemli bir ayrıntıydı.

Artık Taehyung için bir hizmet karşılığında değişilen bir maldan fazlası değildi.

Sonunda Taehyung'un içeri girdiğini duydu; kapıyı her zamankinden daha şiddetli çarparak kapatmıştı, sanki merhametsizliğini iyice vurgulamış gibi. Kiralık katilin hizmetini elinde tutmayı, kendisini elinde tutmaktan daha çok istemişti ve...

Ortaya çıkan bir anlayışa beyninin adeta donduğunu hissetti. Katilin hizmetini elinde tutmak istemişti... Ölmesini istediği birisi vardı, gururunu sineye çekip metresini bir başka adama verecek kadar umutsuzca bunu istemişti.

Taehyung açık kalan kapıdan balkona çıktı ve onu görerek durdu. "Neden dışarıdasın?"

Adamın ses tonu öyle doğaldı ki, derin ve yakıcı öfke yeniden içinde alevlendi. Başını kaldırdı ve adamın gözleri şaşkınlıkla büyüyerek geri çekildi. Jimin şişmiş gözleri ve darmadağınık yüzüyle nasıl göründüğünün fazlasıyla farkındaydı.

Canlanarak derişn sarsıcı bir nefes çekti. "Üzgünüm." Dedi boğuk bir sesle, piç kurusunun affetmek için gösterdiği çabadan ötürü gözyaşları tekrar gülmeye başladı. "Bilmiyordum... Benden bıktığını bilmiyordum." Sesi kesildi ve elleri ile yüzünü kapattı.

Taehyung'un eli omzuna dokundu. "Jimin..." diye söze başladı.

Jimin ondan uzağa sıçradı, onun sıradan bir dokunuşuna katlanamıyordu. "Hayır, yapma." Dedi kaba bir tavırla. Elbisesinin koluyla yüzünü kuruladı. "Bana acımanı istemiyorum. Beni sevmediğini biliyordum." Diye fısıldadı. "Ama ben, ben bir şansım olduğunu düşünmüştüm. Belki bir gün sevebileceğini... Sanırım şimdi daha iyi biliyorum, değil mi?" Dışarı, uzaklara bakarken çenesi titredi.

Death Angel, jikookWhere stories live. Discover now