One

3.6K 248 263
                                    

"Genel başkan konuşuyor! Yerlerinize konuşlandınız mı? Tamam!"

Yanımdaki pembe bir bere ve kocaman beyaz bir gözlük takarak kamuflaj olduğunu sanan Jimin'e bakarak göz devirdim. Saklandığımız ağacın arkasından çıkıp gitmek üzereydim ki, minik parmaklar kolumu tutarak beni yerime sabitledi. Aslında hiç güç uygulamamıştı bile, ben onun ufak bir dokunuşunda yerime çivileniyordum zaten.

"Jungkook, Jaehyun'a yardım etmeliyiz! Dur burada!"

Dolgun, pembe dudaklarının her bir haraketini dikkatle izleyip zihnime kazıdıktan sonra kafasındaki bereyle oynayıp güldüm. Tam bir şey söylemek üzereydim ki, Jaehyun'un verdiği oyuncak telsizlerden Jackson'ın sesi duyuldu. 

"Kafama güneş geçti. Gidelim artık yoksa burada kavrulacağım sıcaktan, tamam."

"Jackson, eğer yerinden bir santim bile kıpırdarsan, o çok sevdiğin ve almak için aylarca yemek parandan kısıp para biriktirdiğin oyunu çizerim, tamam!"

Jimin kıkırdayarak bana baktığında onu daha fazla güldürebilmek için telsizin tuşuna bastım. "İkiniz de net gerizekalısınız, bu telsizler şart mı? Aptal gibi gözüküyoruz. Üstelik, Jackson her cümlenin sonuna 'tamam' getirmeyi kes. Lanet olası bir FBI ajanı değilsin."

"Jungkook, çok ayıp!" diyerek bir parmağını dudaklarımın üzerine koyduğunda, söylediğine tezat olarak gülüyordu. Ben ise, heyecandan ölmemek için Tanrı'ya dua ediyordum.

"Bu çocuk biraz daha gelmezse, Jimin ve ben gidiyoruz, tamam."

Telsizden gelen birkaç hışırtıdan sonra tekrardan Jaehyun konuştu. "Kimse yerinden kımıldamıyor! Haraket edeni çamaşır makinasında yıkar, sonra da fazlalıklarından ipe asarım, tamam!"  

Burada dikilmiş Jaehyun'un uzun zamandır hoşlandığı çocuk Minho ile mükemmel tanışma sahnesi gerçekleştirmeye çalışıyorduk. Bir tesadüfmüş gibi onunla karşılaşıp tanışacak ve ilk görüşte kendine aşık edecekmiş...

Jackson bağırdığında dikkatimi telsize verdim yeniden. "Jaehyun! Minho saat üç yönünden sana yaklaşıyor! Tam olarak otuz saniye sonra önünden geçecek! 29...28...27..."

Jimin yerinde heyecanla zıplarken kafamızı ağaçtan çıkarıp Jaehyun'un durduğu yere baktık. Jackson kendine göre saat üç yönü  dediği için Jaehyun ters yöne bakıyordu ve Minho'yu görmüyordu. Elini gözünün önüne siper ederek geri geri yürümeye başladığında gerçekten tesadüf eseri çarpıştılar.

Gerisine pek şahit olmak istemeyeceğim için Jimin'i tuttuğum gibi oradan çıkardım ve okula doğru yürümeye başladık. Birkaç saniye sonra Jackson da yanımızda bitmişti.

Kolumu Jimin'in omzuna atarak yürümeye devam ettiğimde Jackson konuştu. "Sarı civciviniz yine iş başında!" 

Gözlerimi devirdim. "İlk defa yaptığın bir salaklık işe yaradı, evet."

"Ben olmasam, Minho ile karşılaşamayacaktı!" diyerek kendini dikleştirince güldüm ve saçlarını karıştırdım. Jimin kolumun altından çıkarak Jackson'a sarılınca kaşlarım istemsizce çatıldı. Sonra da onu kimden kıskandığımın farkına vararak güldüm. 

"Aferin sana, Jackson!"

Jackson onun pembe beresini alarak kendi kafasına taktı. "Bana daha çok yakıştı."

"Eğer bir daha bunu yaparsan, o bereyi başka yerlerine takarım." dedikten sonra kafasından alarak tekrar Jimin'in kafasına giydirdim. Hava soğuktu ve üşütmesini istemiyordum. Gülümseyerek berenin kenarını düzelttim. Kıkırdayarak gözünde unuttuğu gözlüğü de çıkardım.

ᴇᴠᴇʀʏ ʏᴏᴜ ᴇᴠᴇʀʏ ᴍᴇ | ᴊɪᴋᴏᴏᴋ (ғɪᴠᴇ sʜᴏᴛ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin