Son Perde - 13.Bölüm : Mezar

En başından başla
                                    

"Ama ne Onur?"

"Ama burada çok kalmayacağız, haberin olsun. Bu adamın anlattıkları doğru mu bilmiyoruz Zeynep. Buraya gelmemdeki tek sebep sizi buradan alıp götürecek olmamdı."

"Kötü niyetli biri değil Onur. Tek istediği kendi intikamını almak ve beni korumak. İnan bana, eğer kötü bir niyeti olsaydı anlardım." Onur içindeki sinirden yerinde duramıyor gibiydi.

"Onun niyetini s*keyim." dedi öfkeyle, 

"Niyeti ne olursa olsun, kim olursa olsun kimse benim karımı benden alamaz. Bu ne cüret? Gerekirse dünyanın en iyi kalpli insanı olsun, eli sana uzandığı an o kalbi söküp alırım oradan."

"Onur..." dedim şaşkınlıkla, Onur'u uzun zamandır böyle bir öfke patlaması yaşarken görmemiştim, "Sen iyi misin?" diye sordum ve elimi alnına götürdüm. Yanıyordu.

"Ateşin var, hem de çok fazla. Konuşmaya çalışma, öfkeni düşünme. Uzan şuraya. Lütfen sevgilim... Sen kaç saattir uyumuyorsun?"

"Kaç saattir uyumadığım umrumda bile değil." dedi sert bir sesle, "Sizi alıp buradan gidene kadar bir daha asla uyumayacağım."

"Delirdin mi sen?" dedim korkuyla, "Uyumak zorundasın. Sen ameliyat oldun, şu haline bak!"

"En son o ameliyathanede uyudum ben Zeynep." dedi alnını kapının yanındaki duvara yasladı, "Uyandığımda siz yoktunuz. Bunun olmasına bir daha izin veremem, buna bir daha göz yumamam."

"Ama eğer uyumazsan, dinlenmezsen biz de seni kaybederiz Onur. Bunu anlayamıyor musun?" Öfkeden delirmek üzereydim. Çaresizce yere oturdum ve sırtımı yatağa yasladım.

"Gözlerin kıpkırmızı..." dedim gözyaşları içinde, "Yüzün kıpkırmızı, yorgunluktan ölüyorsun. Seni böyle görmek beni öldürüyor Onur." Kafasını duvardan kaldırdı ve bana baktı.

"O zaman beni kucağında uyut. Ellerin ellerimde olsun, kıpırdadığın an uyanayım. Olur mu?" Derin bir nefes aldım.

"Olur sevgilim..." Onur bana doğru halsizce yürüdü. Yere uzanıp başını kucağıma koydu ve ellerimi tuttu. Ellerimi sırayla öptü.

"Hadi bana bir şeyler anlat Zeynep." diye mırıldandı.

"Ne anlatayım, ne istersin?" dedim bir elimle ellerini tutup diğer elimle saçlarını okşarken.

"Bizi... hikayemizi..." Acı içinde gülümsedim. Dudaklarımı araladım ve en baştan başladım, yıllar öncesinden. O ilk günden.

"Bir zamanlar Zeynep isimli bir kız varmış. Kendisine 'Bela Mıknatısı' der, gittiği her yere bela götürürmüş. Şehrin diğer bir yanında ise Onur yaşarmış, etrafına ördüğü duvarlarının içinde çırpınır durur ama o duvarları asla yıkmazmış..."

İşte böyle başladım anlatmaya. Ben anlattım, o uyudu. Ben konuştum, o dinledi. Hikayemizi anlatıp bitirmem belki de üç saati bulmuştu. Bize yaşarken bir ömür gibi gelen o birkaç yılı üç saatte anlatıp bitirmiş olmam canımı yaktı. Acı içinde geçirdiğimiz onlarca gece üç saate sığmıştı, ne kötü... Odanın kapısı tıklanınca kapıya doğru sessizce seslendim.

"Girin..." Kapı aralandı ve içeriye Burak ile Mert girdi. Yüzlerindeki duygu dolu gülümseyen ifadeleri görünce gözlerimin dolduğunu hissettim.

"Kızım sen nereye kayboldun ya!" Burak gözyaşları içinde bana sarılırken Onur hala uyuyordu.

"Sağ olun gözünüzü üzerimden ayırmadığınız için! Şaka yapıyorum... Suçlamayın kendinizi..."

"Gel buraya deli." Mert de beni kendine çekip sıkıca sarıldı. Sonra yere bağdaş kurup karşıma geçtiler. Kucağımda sevdiğim adam, karşımda en yakın arkadaşlarım, muhtemelen yan odada da tüm ailem vardı. Günler sonra ilk defa huzurlu hissediyordum, günler sonra ilk defa kurtulmuşluk hissini hissedebiliyordum.

Karantina SerisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin