İkinci Perde : Giriş + 1.Bölüm

1M 34.6K 48K
                                    


Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Müzik : Zack Hemsey / The Way

NOT : Şu an okuyacağınız giriş ilk kitabın son bölümüdür, girişin altında ikinci kitabın ilk bölümünü bulacaksınız. Bir efsaneye devam ediyoruz, hazır mıyız :')

Lütfen buraya okuduğunuz tarif ve saati yazın^^


Giriş
*Gökyüzündeki son yıldız yanıp kül oluncaya kadar...*

Hayatımı hep yüksek bir binanın yangın merdiveninden yukarı çıkar gibi yaşadım. Hiçbir kata kapısı olmayan bir merdivenden çıkıyor gibi bir hayat yaşadım. Amaçsızca tırmandım merdivenleri, hiçbir yere sığınamadım, geri inmek zorunda kaldım her seferinde. Hayatım, merdivenin en tepesi ve en aşağısı arasında gidip geldi hep. Ne ortada kalmaya iznim vardı, ne kimseye sığınabildim dinlenmek için. Zira hayatım bir binaysa, bu binanın çalacak bir kapısı bile yok.

Şimdi ne oldu, ne bitti beynim algılamakta güçlük çekiyor. Neredeydim, kimlerleydim haftalar önce. Neredeyim, kimlerleyim şimdi? Yağmur damlaları cama vurdukça içim parçalanıyor. Şu an ne acı hissediyorum bedenime, ne üzüntü. Sadece şoktayım. Haftalar önce yeni bir başlangıç yapmak üzere dünyanın en yalnız insanı olarak geldiğim okuldan haftalar sonra bir sürü cinayete tanık olmuş, aşık olmuş, hayatının en korkunç anlarını yaşamış, ve her şeyini kaybetmiş biri olarak üç kişiyle birlikte ayrılıyorum. Kulaklarımda Onur'un bize her şeyin başında kurduğu o cümle yankılanıyor, ''Bu işte birlikteyiz.'' Bana defalarca git dedi. Defalarca git kendini kurtar dedi. Beni defalarca yollamak istedi oysa ben onunla kalmayı seçtim. Şimdi ne oluyor biliyor musunuz? Ben onunla kaçmayı seçiyorum. Her şeyi ardımda bırakarak, ne olacak ne bitecek bu yol nereye çıkacak bilmeden kendimi akışa bırakmayı seçiyorum. Dönüşüm olmayan bir yola giriyorum. Sanki biri kulağıma sen bu yola girdikten sonra ardına duvar öreceğiz, geri gelemeyeceksin diyor. Ve o duvara bir tuğla da ben koyuyorum.

''Şimdi ne yapacağız...'' Burak'ın sesi darmadağınık. Saçlarımız, üstümüz başımız, her şeyden öte bizim ruhlarımız darmadağınık. Sanki o tetiğe dördümüz birlikte bastık. Onur'dan ses yok, Mert'ten ya da benden. Konuşacak halde değiliz, öylece gök gürlemelerinin altında sonsuzluğa ilerliyoruz. Sonsuzluk ulaşılamaz ama ilerlenebilir bir kavram. İnsan sonsuzluğa doğru ilerleyebilir, ama asla ulaşamaz. Şimdi kafamda binlerce soru var, tek bildiğim gidiyor olduğumuz, bilmediğim binlercesi nereye, ne yapmaya, kime, kimlere gidiyoruz biz. Ne yapıyoruz biz? Dakikalar geçti, neredeyse dünyanın yuvarlak oluşunu ispat eder gibi yolun en başına dönecekmişçesine uzun zamandır ilerliyoruz bu yolda. Yağmur durmuyor, sanki bulutlar yaşanan her şeyi temizlemek istercesine yeryüzünü sular altında bırakmak ister gibi yağıyor. Düşünüyorum, beyin felci geçirmiş gibi aklıma ne bir insan ne bir yer geliyor. Başımı kaldırdım, solumda oturan başını arabanın yağmurlu camına yaslamış öylece boşluğa bakan Onur'a baktım. Titriyordu, tir tir titriyordu. Aklımdan tek bir şey geçiyordu o an, söylememeliydim. Ona hiçbir şeyi anlatmamalıydım. Bilmemeliydi. Bazen insanın gerçeği bilmektense bir yalanı yaşamasıydı mutluluğun tek yolu. Ona bir yalanı yaşatmayı tercih ederdim. Ama bir beyinsiz gibi davrandım, onun ruhunu özgürleştireceğini sanıp dudaklarımı araladım ve inanması bile mucize olan gerçeği anlattım ona. Tereddütsüz inandı, çok garip, tereddütsüz inandı bana.

Karantina SerisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin