42.Bölüm : Hoş Geldin Onur Zorlu!

627K 30.7K 25.2K
                                    

Yukarıdaki şarkı ne alaka diyebilirsiniz, bölümün ortasında bir şarkıdan bahsedilecek, o şarkıyı ekledim, tam da o anı okurken dinlerseniz sevinirim^^ Attığınız tweetler için çok teşekkür ederim! 2-3 bölüm içinde tweetlerinizi görebileceksiniz. İyi okumalaar, yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın :3

---


Önceki Bölümden

''Öldürecekler...'' diye bir fısıltı çıktı dudaklarımın arasından. Kulaklarım boğuklaştı. Burak'ın ''ALLAH KAHRETSİN!'' diye başlayarak ettiği küfürleri duymaz oldum. Öylece bakakaldım elimdeki nota. Çok açık ve netti her şey, nereye götürürseniz götürün, kime anlatırsanız anlatın hükmü çoktan verildi diyordu. Pes edin diyordu, ''Bırakın, bu şehir de yıkılsın.'' diyordu...

---

KARANTİNA
42.Bölüm : Hoş Geldin Onur Zorlu!
*Hoşça kal Onur Zorlu...*

''Nereye gidiyoruz?'' dedim şoktan çıktığımda başımı ön koltuğa doğru uzatarak, ''söylediği şey çok net, devreye kimi sokarsanız sokun Onur'u kurtaramayacaksınız diyor. Ne yapacağız Mert!'' Mert kafasında çoktan bir plan oluşmuş bir şekilde sola kırdı direksiyonu başı dimdik.

''Bize Onur'u canı gibi seven birinden başka kimse yardım edemez... Öyle biri karar vermeli ki Onur asla tehlikede olmamalı.''

''Yani?'' diye sordum korkuyla,

''Babası... Ender Amca...'' Sadece on beş dakika sonra okul bahçesinde arabayı öylesine bir yere park etmiş kapıları camları açık bırakmış okula doğru koşuyorduk. Birlikte merdivenleri hızla çıktıktan sonra üçümüz aynı hızla Müdür odasına yöneldik. Mert anında kapıyı açıp içeri daldığında Ender Bey'in bir öğrenciyle konuştuğunu gördük. Öylesine savaştan çıkmış gibi görünüyorduk ki Ender Bey 15-16 yaşlarındaki çocuğa başıyla çıkmasını işaret etti. Çocuk çıkar çıkmaz başımı Mert'e çevirdim,

''Ender Amca,'' diye mırıldandı bir ölüm haberi verir gibi, ''bize yardım etmek zorundasın.'' Onur'un babasının kaşları çatıldı önce. Sonra Mert bana başıyla cebimi işaret ettiğinde cebimden son gelen notu çıkarıp masasına koydum. Notu aldı, kaşları çatılı bir şekilde okudu. Donakalmış bir şekilde başını kaldırdığında birkaç saniye dehşet içinde yüzümüze baktı.

Sonra ayağa kalktı, odasının kapısını kapattı. Tam önümüzde durdu kaşları çatılı, öfke dolu bir halde.

''Gerek olmaması için Allah'a yalvarıyordum, ama vakti geldi.''

Anlam vermeye çalışarak baktım yüzüne, Mert ve Burak da aynı merakla aynı anlam vermeye çalışır halde bakıyorlardı yüzüne. Öyle ciddi öyle öfke dolu bir ifade vardı ki yüzünde o an emin oldum, aklında bir plan vardı ve bu plan bizi kurtuluşa götürecekti.

''Onur'u kaçırmak zorundayız.''

Üç kelime, yirmi üç harf, şoka girmiş üç insan. Söylediği cümleyi anlayıp anlayamadığımı anlamak için Mert'e baktım, hayatının şokunu yaşıyor gibi bakıyordu. Başımı Burak'a çevirdim, çok ilginç bir şekilde heyecanlı görünüyordu. Kaşlarımı çatarak Onur'un babasına döndüm,

''Kaçırmak?'' diye mırıldandım.

''Ebedi bir kaçış değil. Onur'u oradan uzak tutmamız gerekiyor, notu yazan her kimse bir şekilde her gittiği yerde Onur'a, oğluma zarar verecek güce sahip belli ki. Onu bir hapishanede tutturamam, onu bir hücreye de kapattıramam, dünyasını karartamam. Milletvekili tanıdıklarım olduğunu biliyorsunuz, sadece mahkemeye kadar zaman kazanmak isteyeceğim onlardan. Onur'u kaçıracağız, bu gece. İsmini tek kişilik bir hücreye yazdırıp orada kalıyormuş gibi göstereceğiz oysa o saatlerde çoktan Türkiye sınırından çıkmış olacaksınız.''

Karantina SerisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin