16. Bölüm "DEFİLE"

17.9K 756 31
                                    

NOT: Son kısımda düzenlenme yapıldı yeni bölüm en kısa sürede gelecek.🌹

*
Yatağımdan kalktığımda odada Burcu'yu görememiştim. Yataktan doğrulduğumda komidinin üzerinde minik bir notta
'Kuşum ben erken çıkıyorum, Arasın yanına gidiyorum. Ordan çıkıp kafeye gitmem lazım. Seviliyorsun...
Burcu da yoktu kahvaltı yapmadan direkt çıkmıştım. Burak kahvaltı ile vakit kaybetmek istemediğini söyleyince ona uğramadan şirkete geçtim. Ceren ve bir kaç kişi de benimle birlikte erkenden gelmişlerdi. Saatler sonra nihayet hazırlıkları tamamlanmaya başlamıştı. Ayakkabıların olduğu Kutuları kucaklayıp alt kata götürmeye başladım yavaştan. İlerde koşuşturan Ceren hanıma seslendim.
"Ceren hanım iki kutu kaldı onları da gelirken getirir misiniz?"
"Sen in ben getiririm birazdan!"
"Tamamdır."
Aşağı inip kutuları yerlerine yerleştirdim. Modellerle tek tek ilgilenip ayakkabıları teslim ettim. Aras'ı görünce koşarak yanına gittim.
"Burcu geldi mi yanınıza?"
Hafifçe gülümsedi. "Geldi.. Arkadaşın gerçekten çok yetenekli bir mimar, çok güzel fikirler verdi. Birebir kendi ilgilenecek burayla.."
Gülümseyerek karşılık verdim.
"Çağla!"
Meltem elinde siyah bir kutuyla geliyordu.
"Biri sana bunu göndermiş."
"Bana mı?"
"Üzerinde senin adın yazıyor baksana."
Kutuya elime aldım. Süet tasarım simsiyah mat bir kutuydu. Siyah parlak bir kurdele ile sarılmış, yan kısmında da siyah güzel bir yazıyla 'ÇAĞLA KÖSEM' yazıyordu. Kenarında da yoncaya benzer bir amblem vardı.
"Kimden gelmiş Meltem?"
"İsim yazmıyor.."
Aras "Neyse size kolay gelsin. İşim var sonra görüşürüz Çağla, Meltem." dedi. O an
Ceren bağırarak "MELTEM!" diye ortalığı inletti. "YAKA KARTLARI NERDE?!"
"Geliyorum Ceren hanım!"
Meltem göz kırpıp uzaklaştı. Köşedeki koltuğa oturup kutuya açtım. Kutunun içinde bir gül, gülün üzerinde de minik bir kağıtta "Gözlerinin yeşilinden..." yazıyordu. Kağıtla gülü kutunun kapağına koyup içindeki ayakkabıya gözlerimi bölerterek bakakaldım. Hayatımda gördüğüm en güzel şeylerden biri olabilirdi. Zümrüt yeşilini andıran, elmas tarzı hafif taşlarla süslenmiş zarif bir ince topuklu bir ayakkabı vardı.
Burak diye düşündüm. Ne kadar zarif bir adamdı gerçekten.
"Demet!"
"Efendim Çağlacığım?"
"Bu kutuyu masama bırakır mısın rica etsem?"
"Tabi ki."

*
"Ceren hanım kutuları getirdiniz mi?"
Etrafa baktı "Biri şurda.. diğeri..." derken Cüneyt'in elindeki kutuyu görünce bağırdı "JÜN! NE ARIYOR O KUTU SENDE?! ÇABUK BURAYA GETİR!"
"Ta..tamam Ceren hanım." diyerek diğer kutuların olduğu yere bıraktı. Yanımdan geçerken "Bu kadın beni bir gün çiğ çiğ yiyecek." dedi korkan gözlerle.

Aras ve defile için görevli herkes defilenin yapılacağı mekana gitmişti bile. Burak hazırlanmam için bir araba göndermişti malum sabahın 6'sından beri şirketteydim. Eve hızla girip çantamı kenara fırlattım.
"Burcu!? Evde misin?"
"Evet! Az sonra çıkıcam!"
Hızlıca duşa girip elbise dolabımızı açtım.
"Burcu ne giycem ben??!"
"İşin düştü gene değil mi?" dedi sinsi sinsi kapıdan bakarak.
"Of! Hadi yardım et!"
Getirdiğim kutuya baktı, bana baktı , gözlerini kısıp kutuya doğru ilerledi, eline alıp açtı.
"Oha!"
"Hediye gelmiş.."
"Burak'tan mı??"
"Sanırım." dedim salak salak gülümserken.
"KIZIM! Ayakkabı yakıyor! Bunu giyiyorsun! Adamın jestine karşılık vermiş olursun hem."
Ayakkabıyı yatağa bıraktı. Koşarak dolabı karıştırmaya başladı. Simsiyah bir elbise çıkardı. İp askılı, beline kadar dar, aşağı kısımları salaş yırtmaçlı bir elbiseydi.
"Bunu ne ara aldın Burcu?!"
"Geçen yaz aldık ya birlikte! Hadi git giy bekliyorum." diyerek ayakkabıları da uzatarak sırıttı. Elbiseyi giyip Burcu'dan tam puan aldığımda içimden resmen soğuk sular serpiştirilmişti. Beğenmezse saatlerce elbise deneyecektim! Ayakkabıyı da giyip aynanın karşısına geçtim. Şık göründüğüme kanaat getirip evden çıktım.
"Çağla hanım?" Vücudu yapılı kumral benimle aynı yaşlarda bir çocuktu seslenen kişi. Arabanın önünde durmuş, binanın önünde bekliyordu.
"Buyrun benim?
"Defileye ben götüreceğim sizi buyrun lütfen."
diyerek kapıyı açtı.
Defile yerine geldiğimizde araçtan inmem için yardım etmişti. "Kim gönderdi sizi?" diye sormak nihayet aklıma gelmişti.
"Bir yonca gibi şans getiren biri." dedi, arkasını dönüp arabaya binerek uzaklaştı. Bu ne gizemdi böyle?
Jün "Nihayet gelebildin! Hadi!!" diye çekiştirdi beni.
"Burak.. bey'i gördün mü Jün?"
"İçerdeydi en son.. o da seni sormuştu. Ha bu arada.. sizi biliyorum." dedi gıcık gıcık gülümseyerek.
"Bizi?"
"İkinizi işte öf!"
"Ne varmış bizde?? Her zamanki biziz işte."
Jün bir bakış atttıktan sonra arkasını dönüp yürümeye başladı. Defile için son hazırlıklar yapılırken yedek, son gün hazırladığımız koleksiyonu almak için üst kattaki odaya çıktım. Koleksiyon odada yoktu. Görevli birini bulup Burak'ın odasını açtırdım.
"Teşekkürler."
Odaya girip kapıyı ardımdan kapattım. Oda diğerlerine göre çok daha büyüktü. Salona geçip dolapları karıştırdım. Nerdeydi bunlar?? Yandaki odayı açıp Burak'a çarptım. Havlusunu sarmış, çıplak halde karşımdaydı. Kocaman açtığım gözlerimi kapatıp arkamı döndüm. "Vallaha hiç bir şey görmedim."
Utancımdan yerin dibine girecektim. "Be..ben çıkayım." dedim ve elbisemi toplayıp hızla bir yandaki odaya girdim. Burası da yatak odasıydı! Burak kapıda bir kolunu yaslamış bana bakıyordu. Parmaklarımın arasından Burak'a baktım. Meraklı gözlerini bana dikmişti. Tebessüm ediyordu. Baştan ayağa süzdü, yanıma geldi, ellerini dirseklerime yerleştirdi, biraz daha yaklaştı. Bir elini belime koydu ve beni kendine yapıştırdı. Dudaklarını nazikçe dudaklarıma bastırdı. Kulağıma yaklaştı, fısıldayarak "Beni deli ediyorsun." dedi. Gözlerimi açıp alev gibi yanan, parlayan gözlerine baktım. Sert ve şehvetle kendimi ona bıraktım.

Burak'la Kutuları alıp arka kısıma bıraktıktan sonra yerlerimize oturduk. Hemen karşımızda oturan Kuzeyle göz göze geldim. Lacivert takımı ve özenle yapılmış saçları ile gerçekten nefes kesici görünüyordu. Bacak bacak üstüne atıp gelip gidenlere baktım. Defile için sunucu ufak bir konuşma yaptıktan sonra modellerimiz teker teker sahneye sırayla çıktı. Tüm tasarımlar sergilendikten sonra yatırımcıların yüzünün güldüğünü görmüştük ta ki Kuzey'in tasarımları çıkana kadar. Bizimkinden oldukça iyiydi. Kazanan şirketin Kuzeyinki olduğunu duyunca Burak resmen yıkılmıştı. Gözleri buz gibiydi, rengi atmıştı ve zoraki salonda duruyor gibi bir hali vardı. Kuzey sahneye çıkıp kısa bir konuşma yaptı. Konuşması bitince bana baktı ve sözlerine devam etti.
"Ve değerli misafirlerimiz, asıl koleksiyonun yıldız parçasını sizlere sunmadım çünkü bir yatırımdan ziyade böylesine güzel bir kadına layık gördüm."
Herkes meraklı gözlerle kuzeye bakıyor ve fısıldaşıyordu.
"Ve gördüğüm üzere bu nadide parçayı taşıyabilecek en güzel kadın olduğunu bir kez daha anladım." dedi ve eliyle işaret ederek "Çağla Kösem, bu hediyeyi kabul ettiğin için onur duydum." dedi gülümseyerek ve sahneden indi.
Ne?! Ayağımdaki ayakkabıya bakarak Burak'a döndüm. Burak acı, öfke, mutsuzluk ve kırgınlık dolu gözlerle bana bakıyordu. Konuşamıyordum çünkü nutkum tutulmuştu, konuşamıyordum çünkü hayatımın şokunu geçiriyordum ve konuşamıyordum çünkü tüm gözler bana bakıyordu. Burak hiç bir şey söylemeden sessizce yanımdan kalktı ve salondan ayrıldı.
Nihayet şoku atlatıp kendime gelmiştim. Kuzey meraklı bakışları ile bana, tepkime bakıyordu. Ayakkabılara baktım, hızla sahneye çıkıp çıkardığım ayakkabıları sahneden Kuzeye doğru fırlattım. "Bu adam sahtekarın teki benim haberim yoktu bu tasarımın ona ait olduğundan." diyerek sahneden indirip çıplak ayaklarımla koşarak salondan ayrıldım, Burak'ın peşinden gittim. Dışarda bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. Ayaklarıma batan çakıl taşları canımı bir hayli yakıyordu buna rağmen hızla koştum. Yüksek sesle "BURAK!" diye seslendim. Duymuyordu. Sadece yürüyordu. Kuzeyin yaptığı alçaklık affedilebilir bir şey değildi. Resmen beni kullanmıştı. Haberim olmadan kendi şirketime, kendi tasarımlarımıza ihanet ettirmişti. Burak'ın asla affetmeyeceği bir şeydi; ihanet. Benim bir suçum yoktu. Tek suçum sorgusuz sualsiz Burak'ın gönderdiğini düşünmemdi...
Burak'ın hemen arkasındaydım "Nolur dinle! Yemin ederim sana ihanet etmedim. Hiç bir suçum yok!" Koluna uzandım, kolunu çekti.
Ayağımın acısı ile yere düştüm üstüm başım ıslanmış ve çamur olmuştu. "BENİ DİNLEMEDEN YARGILAYAMAZSIN BURAK!"
Durdu, arkasını döndü. Yüzüme baktı ve acıyla gülümseyerek yürümeye devam etti...
🍂🍂🍂🍂🍂🍂🍂🍂🍂🍂🍂🍂🍂🍂🍂
Bölüm biraz geç geldi üzgünüm :/
Oy verip yorum yapmayı,hesabımı takibe almayı da unutmayalım lütfen..🙏🏻😇🌹

Yeni AsistanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin