Bölüm 71: 'Deniz Bitmez'

En başından başla
                                    

Ben, anne olurmuşum.

Bununla çok zamansız yüzleştim.

Anne olmaya ne kadar yakın olduğumu, anne olmaya en uzak olduğum anda fark ettim.

O simsiyah gecede...

Minik bir kelebeğin kanatlarını çırparak rahmimden kopup gidişini, annesiz geçen çocukluğumu izler gibi seyrettim.

"Anne..."

Dilime hala ne yabancı bir kelime...

***

Bulanıklık.

Zihnime hakim olan tek şey bu.

Dünyaya, cam bir şişenin dibinden bakıyormuşum gibi...

Sesler, görüntüler, hatıralar.

Her şey bulanık.

Bulanıklığın fitilini ateşleyen sözler, bir tepenin başında kanat çırpan helikoptere doğru yürümeden az evvel, askeri üniformalar içindeki bir komutanın ağzından dökülmüştü.

Korgeneral Yavuz Demirali.

"Hayatta bedeller vardır" demişti, Demirali. Ve eklemişti:

"Ve bazı bedeller çok ağırdır."

Ardından dudaklarından dökülen cümleler, zihnimdeki bulanıklıkta kendine güçlükle yer edindi.

"Çok üzgün-..."

"Can taşıdığını bilmiyordu-..."

"Düşük yapmışsı-..."

"Bilseydik-..."

Böyle bir şeylerdi demişti sanırım. Ve bir kez daha eklemişti:

"Artık size bir can borcum var."

Benimse o an gözümün önünde perde perde görüntüler belirdi. Hepsi, en az Komutan'ın ağzından çıkan sözler kadar bulanık fakat bir arada oldukça netti.

Bir marangozhane, paramparça olan diz kapaklarım, karnıma giren kamplar, yerde kan izleri...

Paramparça olan sadece diz kapaklarım değildi ve yerdeki kan izleri, sadece diz kapaklarımdan gelmemişti.

Sonra saatler süren bir baygınlık, gözümü açtığım oda ve zihnimde kan izleri... Bir ilacın sakinliğinden gerçekliğin şiddetine en acı uyanış...

Saatler süren baygınlığım, damarlarıma giren değil, rahmimden çıkan bir sıvıdandı; bacaklarımdan süzülen o birkaç damla kan...

Şimdi her şey yerli yerindeydi.

Varlığından, ancak yokluğunu işittiğim an haberdar olduğum anneliğim, bir kelebeğin ömrü kadar sürmüştü.

O an, zihnimde dönen bulanık sesler, adımlarımı kontrol altına almış ve beni bulunduğumuz odadan bir pencere gibi açılan dar bir geçidin ağzına sürüklerken Yağız'sa öfkeli yumruğunu Komutan'ın yüzüne çoktan indirmişti.

O gece adımlarım, gecenin sabaha yüz tuttuğu bir alacakaranlığın ucunda, telaşla kanat çırpan helikoptere doğru durmaksızın yürüdü. Ta ki, tepenin uçuruma döndüğü yerde, Yağız'ın kollarını aniden ve bütünüyle gövdemde hissedene kadar...

Hıçkırıklar içinde kendimi yerde, Yağız'ın iki kolu arasında bulurken, kulaklarımda ise Demirali'nin o son cümlesi ardı ardına yankılandı:

"Size artık bir can borcum var..."

Can borcum var.

Can borcu.

Kırmızı AnahtarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin