Bölüm 61: 48 Saat

35K 2.8K 6K
                                    

***

♪♫ Bölüm Sonu Şarkısı: Benden Bana - Adamlar ♪♫

***

Siyah bulutlar yüklü soluk gökyüzü, saten gibi dümdüz serilmiş bir denizle gri bir ufuk çizgisinde birleşmişti. Kısa süre içinde ise birbirine yakınlaşıp uzaklaşan bulut kümelerinin ardından ince ince yağmur çiselemeye başladı.

Deniz yüzeyinde binlerce iğne deliği açan yağmur damlaları, 1975 model Rolls Royce'un camlarını da aynı hızla dövüyordu.

Yaklaşık yarım saattir, cama vuran sert yağmur damlaları ve onları sağa sola dağıtan sileceklerin sesi haricinde kulaklarımdan içeri nüfuz eden başka hiçbir ses yoktu.

Hisar'ın ağzından, Boğaziçi'ne dolan yağmurun denize döküldüğü yerde, antika bir arabanın içinde, bir yandan ağır akan trafikte güçlükle ilerlerken bir yandansa sürekli saatimi kontrol ediyordum.

Son iki dakika içinde, kavşağa yalnızca on, on beş metrelik bir mesafe kalmasına rağmen kırmızı ışığa ikinci yakalanışımdı bu. Kaldı ki pek çok araç, kısa sürede göle dönen yollar yüzünden hareket dahi edemez haldeydi.

O an, saatime tekrar baktım.

"12.45..."

Panikle yüzümü iki elim arasına aldım ve gözlerimdeki yaşları hızlıca silerek bağırdım:

"Yapacak bir şey yok!"

Yapacak bir şey yoktu. Vakit daralıyordu...

Yan koltukta duran kapüşonlu montumu hızla üzerime geçirip aracımı kenara bırakarak kendimi dışarı attım.

Ve yol boyu yüzen arabaların arasından türlü manevralarla sıyrıldıktan sonra ayağımdaki uzun çizmelerle yağmur sularını jilet gibi keserek koşmaya başladım.

Koştum.

Belki de bi' yarım saat kadar...

Koştum.

Dalağım patlamak üzereyken, bir sokak lambasının direğinden güç aldım. Birkaç yüz metre sonra başka bir sokak lambasının ya da taşlık bir duvarın, bir kaldırım taşının...

Yol boyu sıralı tüm nesnelere tutunarak ve her köşebaşında azar azar soluklanarak nihayetinde o büyük, demir parmaklı bahçe kapısının önüne ulaştığımda, gözlerim tekrar akrep ve yelkovanı yokladı.

"13:15..."

O an şiddetli yağmur sesine daha da şiddetli bir gök gürültüsü karıştı. Bense tekleyen kalbimi tutarak bahçe kapısından içeri ilk adımımı attım.

"13:16..."

Hiçbir koşulda hissetmediğim bacaklarımı sürükleyerek, su içinde yüzen çizmelerimi, son bir takatla bahçedeki taşlık yola bastığımda, ikinci bir gök gürültüsü daha duyuldu. Bense nefes nefese kalan soluk sesimle kol saatime bakarak tekrar mırıldandım:

"13:17..."

Bahçedeki taşlık patikayı, devasa büyüklükteki evin antresine bağlayan merdivenleri çıkarken titriyordum.

13:18...

Zile bastım.

Ve üçüncü bir gök gürültüsünün daha akabinde, nihayet kapı içeri doğru yavaşça açıldı. Aynı anlarda ise kendimi hızla içeri attım.

L şeklindeki salonun verandaya bakan bölmesine doğru koşar adım ilerlediğimde, arkamdan gelen uğultulu sesleri kesinlikle anlamlandıramıyordum:

Kırmızı AnahtarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin