Bölüm 48: Sırlar ve Ölümler Üstüne

56.3K 3.4K 10.6K
                                    

Bölüm Sonu Şarkısı: 🎶 Mehmet Güreli - Koş Git Bir De Sen Bak  🎶

***

Bir keresinde bana Baruch Spinoza'nın şöyle bir sözünü hatırlatmıştı:

"Havaya atılan bir taş düşünebilseydi kendi isteğiyle yere düştüğünü sanırdı."

Bu sözü çokça kez düşündüm. İlkin manasını mutlak kadere ve koşulsuz teslimiyete bağladım. 

Sonra bir gün şu cümleyi kurdu:

"Sadece seçeneklerin olduğu yerde iradeden bahsedilebilir. Havaya atılan bir taşın düşmekten başka bir seçeneği yoktur."

Ve ekledi:

"Dünyaya gözlerini son sürat yere düşmekte olan bir taş parçası olarak açarsan akıl sağlığını yitirmemek için bunu olağan kabul edersin. Bu, seni düşüşün sorumlusu veya ortağı yapmaz. Fakat aptalı yapar. Bir defa olsun şüpheye kapılıp kafanı yukarı kaldırmadığın için... Oysa yukarı baksan, belki havaya kimin tarafından fırlatıldığını göreceksin. Madem illa düşüyorsun, o zaman hiç değilse onların üzerine düşmelisin. Seni önce paçavra gibi fırlatan sonra da keyifle düşüşünü izleyenlerin üzerine..."

Şu anda.

Şimdi.

Tam olarak bu anın içinde anlıyorum seni. Bilge sözlerindeki kusuru, hatayı ilk nerede yaptığını, ilk yanılgını, ilk savunmasızlığını.

Geçen onca zamanın üzerine tek bir doğru cevap için tek bir doğru soru:

Düşmek, havaya atılan bir taşın kaçınılmaz sonu ise o taşa dokunmak düşüşü engelleyebilir miydi?

Tek bir doğru cevabı, tam olarak bu anın içinde anlıyorum.

Engelleyemezdi...

Düşmekte olan bir taşa dokunmak, düşüşün yönünü birkaç santim oynatmaktan öteye gitmezdi.

Kendi felaketlerini yaşamak için dünyaya gelmiş o beş çocuğun hayatına dokunmak, yaşanacak felaketin muhitini değiştirmekten öteye geçemezdi.

Bu yüzden.

Hatan, elini onlara ilk uzattığın anda başlamıştı.

Yanılgın, elini ilk tuttuklarında.

Ve savunmasızlığın, o ellerin gövdene sapladığı ilk bıçakta...

Şu anda, şimdi, tam olarak bu anın içinde anlıyorum. Bazen tek doğru cevap yanlışa en yakın olan. Bilhassa kötü bir gidişatı iyiden yana kılma çabasının topyekün tedavülden kaldırılması gibi...

Çünkü Asker... Çünkü bazen sadece olması gerekene öylece izin vermen gerekiyor. Müdahale etmeden, değiştirmeye çabalamadan. Öylece izin vermen gerekiyor.

Olması gerekene, olması gerektiği gibi...

***

Bir namlunun ucundayım. Diz kapaklarım kara gömülü. Ölmek için ayağa kalkacak takatim yok. Boğazıma bir az evvel adını haykırdığım isimden birkaç kelime takılmış gibi. 

Yağız... Neredesin? 

Bu ıssız, bu saçma sapan, bu harabe yerde, eksi bilmem kaç derecede ne işin var? Ne işimiz var? Anlayamıyorum. İçine çekildiğim bir tuzaksa eğer tetiğe basmak için neyi bekliyorlar? Yalvarmamı mı?

Ellerimi yumruk yapıp karla kaplı zemine vurmaya başladım o an. Ve bağırmaya...

"Neden hemen öldürmüyorsunuz o zaman beni? Neden? Neyi bekliyorsunuz? Neymiş? 'Gel ve sevgilinin cesedini al'mış! Geldim işte! Geldim... Eğer ona zarar verdiyseniz, eğer ona bir şey olduysa... Eğer olduysa eğer..."

Kırmızı AnahtarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin