18. Bölüm Acı

8.4K 312 17
                                    

Multi de okulda ki Asi ve Burcu. Kısa olduğu için özür dilerim mobilden yazdım. Pek içime sinmedi ve biraz sıkıcı oldu biliyorum ama  haftasonu çok heyecanlı bir bölümle karşınızdayım.. Size kendimi affettiricem.. :3

                                                                                                           Öpücükler ve bukleler..

Acı, acı nedirki, hüznün misafiri mi? Saçma. Acı fizikselmidir peki? Vucudumda ki hiç bir yara acımıyor. Onunla onca şey yaşadık. Gözlerinde ki susuz okyanusta, küçük küçük damla olmaya başladığımı sandım. Çok yanıldım. Gözlerinde ki okyanus kadar içide boştu. O kadar acımasızca söyledi ki. ''O..na de..ğer.. ver..mi..yo..rum.'' Bana değer vermiyor. Hiç vermicek. Zaten bunu biliyorum, bilmediğim şey ise canımın yanması. Niye canım bu kadar yanıyor. Ondan nefret ediyorum, canımı böylesine kolay yaktığı için, bana her açıdan zarar verdiği için, ona muhtaç olduğum için. Ondan nefret ediyorum. Peki ya değer verdiğini söyleseydi, o zaman ne olurdu ki. Bunları düşündüğüm için, beni çabucak etkisi altına aldığı için, kokusuyla cennetteymiş gibi hissettiğim için kendimden nefret ediyorum. Hiç bir şey olmamış gibi öylece hayatına devam ediyor. Bide üstüne beni azarlıyo. Ben düşüncelerimden sıyrılırken, okula çoktan geldiğimizi gördüm. Zaten kısacık sürmüştü yol. Hiç sesimi çıkarmadan sessizce arabanın kapısına elimi uzattım, tam o sırada bileğimi kavradı.

''Ağladınmı sen'' dedi, yüzüne öylece baktım. ''Söylesene ağladın mı?!'' gözleri, burnu, kaşları, kirpikleri. Kendimi onun yanında yetersiz hissetmekten ve sürekli yanında olmayı istemekten nefret ediyorum.

''Cevap versene küçük bela!'' 

''Bana öyle seslenme. Ve evet ağladım, zaten kolum yaralıydı, bileğimi o şekilde sıkmak zorundamıydın!'' Gözlerime baktı, dimdirek hiç kaçırmadan saniyelerce gözlerimin içine baktı.

''Yalan söylüyorsun.'' dedi, ''Doğruyu duymak istiyorum.''

''Bense seninle ilgili hiç bir şey istemiyorum! Sana hesap vermek zorunda değilim.'' 

''Zorundasın!'' dedi, aniden çatılan kaşlarıyla, ''Bana hesap vermek zorundasın!'' 

Şaşkınca ona baktım. Niye böyle bir zorunluluğum vardı ki? Okuldayken sevgiliyiz diyemi, elimi bile tutmadı daha. Beni onun sevgilisi yerine sürtüğü sanıyorlar bilmem farkında mı? 

''Elinle belime sarmak yerine, elimi tutsan.'' dedim. Niye dedim bilmiyorum, onu artık değil sevgili bir arkadaş olarak bile göremiyorum. Şaka yapıyorsun bakışlarını atınca ''En azından omzuma atsan, ben senin sürtüğün değilim, sevgilinim. Y-yani en azından okulda öyle''  

''Bakarız'' derken ciddi bakışları tekrar gelmişti, tripli bir şekilde arabadan indim ve yalnız başıma bahçeden okula doğru inen renkli merdivenleri indim. Basamak basamak, işte hayatımda da dibe böyle iniyorum. Mecbur olduğum için, istediğim için, annem için. Onunla bir daha görüşmezdim. Hatta bi devlet okuluna bile kaydolabilirdim. Ama annem, babası babamı tekrar yollarsa, kaldıramam. Bunca şeyi kaldırdım ama yapamam. Kaldıramam, o adamı bir daha görmeyi kaldıramam. Bana yaptıkları için değil, çok bir şey yapmadı. En azından bana. Okuldan içeri girdiğim de koridordaki insanlar yanımdan öylece geçiyorlardı. Acaba hayatları nasıldı, kimisi burslu, kimisi aşırı zengin, kimisi yalnız, kimisi gülüyor, kimisi ağlıyor. İnsanların hayatlarını hep merak etmişimdir. İnsanları hep kıskanmışımdır. Ama nazar değdiricek bir kıskançlık değildi benimkisi, çocukken bir oyuncak bebeği sahibinden nasıl kıskanıyorsam oda öyleydi. Masumdu. Hep bir şeyleri feda ettim, kendimden taviz verdim. Aslında hepte bu yüzden kaybettim. İnsanlar bencilse kazanıyor, sinsise kazanıyor. Masumca kaybetmeyi istedim, masumca kaybetmeyi hep sevdim ben benimsedim. Gene masumca kaybettim, kendime açtığım savaşı kaybettim. Ah, lanet olsun! Asi, canımı nasıl böyle yakabiliyorsun seni adi herif! Uzun kolidoru yarıladığım da aniden birinin omzuma elini atmasıyla irkildim.

BELALI SERSERİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin